Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2013/19331 Esas 2014/15934 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
19. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/19331
Karar No: 2014/15934
Karar Tarihi: 10.11.2014

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2013/19331 Esas 2014/15934 Karar Sayılı İlamı

19. Hukuk Dairesi         2013/19331 E.  ,  2014/15934 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
    TARİHİ : 11/07/2013
    NUMARASI : 2009/645-2013/159

    Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek.Av.F..K.. ile davalılardan N.. Paz.Dış Tic.A.Ş.vek.Av.S..K.. gelmiş, diğer davalı taraftan kimse gelmemiş olduğundan, onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
    - K A R A R -
    Davacı vekili, müvekkilinin otomatik para çekme makineleri ihracatı, satımı, pazarlaması, onarımı, kurulumu ve bakımı işi ile iştigal ettiğini, müvekkilinin dava dışı T.. Elektronik Çözümler ve Tic.A.Ş.ile 09.05.2007 ve 01.11.2007 tarihinde “ATM Donanım, Yazılım ve Elektronik ekipmanlar Satın Alma Sözleşmesi”imzalandığını, davalıların 05.02.2008 tarihli yazı ile Talon A.Ş.nin master sözleşme kontratında mutabık kalındığını, ödeme vadelerine uygun şekilde ödeme yapılmasını sağlamayı taahhüt ettiğini, alıcı dava dışı T.. A.Ş.tarafından 580 adet “ATM” siparişi verildiğini, 29.12.2008 tarihinde malların teslim edildiğini, ancak dava dışı alıcı şirketin mal bedelini ödemediğini, davalıların 05.02.2008 tarihli yazısının 818 sayılı B.K.nun 110.maddesi (6098 sayılı TBK 128 md.) hükmü gereğince üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde olduğunu, davalıların dava dışı T.. A.Ş.nin borcunu ödememesi nedeni ile müvekkiline mal bedelini ödemeye mecbur olduğunu belirterek 2.842.189.00 USD.nin dava tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı N.. Paz.ve Dış Tic.A.Ş.vekili, 05.02.2008 tarihli belge ile davacının iddia ettiği gibi bir borcu ödeme taahhüdü altına girmediğini, müvekkilinin sorumluluğu bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
    Yargılama sırasında davacı vekili, 04.02.2011 tarihinde davalılardan F.. A..vekili, aleyhine açtığı davadan feragat etmiştir.
    Mahkemece, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna göre, davacının dava dışı şirketten 2.842.189 USD.alacaklı olduğu tespit edilmiş ise de, 05.02.2008 tarihli belgenin hukuki niteliğinin değerlendirilmesinde belgenin garanti sözleşmesi niteliğinde olmayıp kefalet niteliğinde olduğu, ancak kefalet sözleşmesi olarak da gerekli şekil unsurlarını barındırmadığı, ödeneceği taahhüt edilen bedelin metin içinde geçmediği, bu nedenle kefaletin geçerli olmadığı, davacının bu belgeye dayanarak davalıdan talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davalı F.. A..aleyhine açılan davanın feragat nedeniyle diğer
    davalı N.. Paz.ve Dış Tic.A.Ş.yönünden ise davanın esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Uyuşmazlık, taraflar arasındaki 05.02.2008 tarihli sözleşmenin 818 sayılı B.K.nun 110.maddesindeki “Başkasının Fiilini Taahhüt”başlıklı (6098 sayılı TBK 128 md.) bir garanti sözleşmesi niteliğinde mi, yoksa aynı Kanunun 483.(6098 sayılı TBK 581) ve sonraki maddelerinde düzenlenmiş olan kefalet sözleşmesi niteliğinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
    Mahkemece taraflar arasındaki ilişki kefalet olarak nitelendirilerek, sözleşme metninde kefalet limiti gösterilmediğinden davacının bu belgeye dayanarak talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Öncelikle, her iki sözleşmenin nitelikleri ve farkları üzerinde durulmalıdır.
    Hukuk Genel Kurulu’nun 04.07.2001 gün ve E:2001/19-534, K:2001/583 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kişisel (şahsi) teminat sözleşmelerinin alt kavramlarını oluşturan kefalet ve garanti sözleşmelerinin temel amaçları, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi teminat (güvence)verilmesidir. Her iki sözleşmede temel amaçları itibariyle aynı hedefe yönelmekle birlikte, gerek doktrinde, gerekse bu konudaki uygulamanın öncüsü niteliğindeki 11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’ndaki belirlemelere göre, aralarında şu ana farklar bulunmaktadır.
    818 sayılı B.K.nun 484.maddesi hükmü uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekle tabi olduğu ve ayrıca sözleşmede kefilin sorumlu olacağı, belirli bir miktarın gösterilmesi gerektiği halde, 818 sayılı BK.nun 110.maddesindeki (6098 sayılı TBK. 128) “Başkasının fiilini taahhüt” başlığı altında düzenlenmiş olan garanti sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlanmış olması da öngörülmemiştir. Öte yandan kefalette, 818 sayılı B.K.nun 497.(6098 sayılı TBK.591)maddesi hükmü uyarınca kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkında sahipken, garanti akdinde teminat veren kişiye bu hak tanınmış değildir. Bunların dışında kefil kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra, 818 sayılı B.K.nun 496.maddesi (6098 sayılı TBK.596 md.)hükmü uyarınca asıl borçluya dönme (rücu) hakkı bulunduğu halde garanti sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmamıştır. Nihayet, 818 sayılı BK.nun 492.(6098 sayılı TBK.598 md.)maddesi gereğince kefalette, kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, bir tür üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğini taşıyan garanti sözleşmesi, bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır.
    Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, garanti veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluluğundan çok daha ağır koşullara tabi tutulmuştur. Bu nedenle sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda teminat veren kimsenin iradesi de bu yönden titizlikle değerlendirilmelidir. İşte bu nedenledir ki, doktrinde ve uygulamada (11.06.1969 gün ve 1969/4-6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir.
    Bu kıstaslardan ilk gurubu yardımcı olarak belirlenen kıstaslardır ki, bunlar ana hatları itibariyle; sözleşmede kullanılan deyimler, üstlenilen rizikonun niteliği, borçlu yerine ifa veya tazminat ödeme yükümlülüğü, para borcunun tekeffülü veya bir fiilin tekeffülü gibi kıstaslardır. Bunlar, aşağıda belirtilecek ana kıstasların yanında kullanılması mümkün olan fer’i nitelikteki kıstaslardır. Yine doktrin ve anılan İçtihadı Birleştirme Kararı"nda belirlenmiş olan ana kıstaslara gelince; bunlardan ilki, asli-feri yükümlülük kriteridir. Buna göre garanti veren bağımsız bir borç altına girmekte olup, bu yükümlülüğün bir başka borç ile ilgisi yoktur; kefalette ise, asıl olan bir başka borcun (temel ilişki) olması ve verilen teminat ile o borcun ödenmesinin sağlanmasıdır. Doktrine göre de bir başka borç ilişkisine yollamada bulunulması, fer"ilik karinesini teşkil eder. Ana kıstaslardan ikincisi, yükümlülüğün kapsam ve niteliğidir. Buna göre, asıl borçlu gibi yükümlülük altına girme amacını taşıyan sözleşmede kefalet, asıl borçlunun borcunu aşabilecek, bir başka deyimle, lehine taahhüt altına girilen alacaklının hiçbir şekilde zarara uğramayacağını temine yönelik sözleşme ise, garanti sözleşmesi olarak nitelendirilmelidir. Ana kıstaslardan bir diğeri menfaat kıstası olup, buna göre kefalet ilişkisinde kefalet verenin bu ilişkide bir yararlanma amacı olmadığı halde, garanti sözleşmesinde ilke olarak, böyle bir teminat verenin yararı mevcuttur. Nihayet ana kıstaslardan bir diğeri ise, kişiye yönelik teminat verme kıstası olup, buna göre teminatın bir kişi göz önüne tutularak verilmesi kefalete işaret olacak, böyle değil de objektif olarak belli bir sonucun gerçekleşmesi amacına yönelik olarak verilmesi halinde, garanti sözleşmesinin amaçlandığı kabul edilecektir.
    Bu şekilde iki sözleşme türünün farkları ile kıstasları belirlendikten sonra, bu kriterler uygulanmak suretiyle dava konusu sözleşmenin niteliği saptanmalıdır.
    Taraflar arasında uyuşmazlığın kaynağını teşkil eden ve uyuşmazlıkla ilgili hükümleri içeren 05.02.2008 tarihli sözleşmede; davacı ile dava dışı T.. Elektronik Çözümler ve Tic.A.Ş.ile imzalanan “ATM Donanım, Yazılım ve Elektronik Ekipmanlar Satın Alma Sözleşmesi ve 01.11.2007 Talon’un müşterilerinin tesislerinde kullanılacak olan ATM Donanım Yazılım ve Elektronik Ekipmanlar için Satın Alma Sözleşmesi”ne atıf yapılmakla ve anılan sözleşmede satın alınmış olan ATM cihazlarının ödemelerinin sözleşmede anlaşılmış olan ödemeye ilişkin hükümler çerçevesinde N.. S.. Ltd.Şti.(Davacı)’ne yapılmasını temin etmeyi taahhüt edeceği belirtilmiştir.
    Ana kıstasların dava konusu 05.02.2008 tarihli taahhütnameye uygulanmasına gelince; dava konusu taahhütnamede davacı ile dava dışı şirket arasındaki satın alma sözleşmesine atıfla bu sözleşmeden doğan mal bedelinin ödenmesi için davalı bağımsız bir borç altına girmektedir. Ayrıca davacı lehine taahhütle objektif olarak belli bir sonucun gerçekleşmesi amacı hedeflenmektedir. Bu durumda davalının iradesinin garanti amacına yönelik olduğunun kabulü ile üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden davalıdan satış bedelinin ödenmemesi nedeniyle doğan sorumluluk tutarının talep edilebileceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davalı N.. Paz.ve Dış Tic.A.Ş.den alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 10.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara