Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/4529 Esas 2022/1630 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/4529
Karar No: 2022/1630
Karar Tarihi: 08.03.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/4529 Esas 2022/1630 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi, bir dava kapsamında verilen ilk derece mahkemesi kararının gerekçe yönünden kaldırılması ve davaya ilişkin istinaf başvurusunun kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığına hükmetti. Davaya konu olan durum, dava dışı şirketin kredi borcuna ipotek olarak takdir edilen taşınmazın satılarak ödenmesi sonrasında, kefil olan davalıya rücu edilerek alacağın tahsili için başlatılan bir icra takibine davalının itiraz etmesiyle oluştu. İlk derece mahkemesi, davayı kefil olunan şirket borçlarından dolayı sorumlu olunmadığı gerekçesiyle reddetti. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi, davacının kefaleti olan tutarın ipotekli taşınmazın satılarak ödenmesi sonrası davalıya rücu edebileceğine hükmederek ilk derece mahkemesi kararını kaldırdı. Türk Borçlar Kanunu'nun 596/4. maddesine göre, bir alacağa kefil olan kişi, rehin veren malik tarafından yapılan ödeme sonrasında, yalnızca kendisi ile malik arasında bir anlaşma varsa veya rehin sonradan bir üçüncü kişi tarafından verilmişse,
11. Hukuk Dairesi         2020/4529 E.  ,  2022/1630 K.

    "İçtihat Metni"



    MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Taraflar arasında görülen davada Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 04.10.2018 tarih ve 2017/156 E. - 2018/528 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 23.01.2020 tarih ve 2020/45 E. - 2020/121 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, dava dışı şirketin dava dışı bankadan kullandığı ticari krediye teminat olarak davacının maliki bulunduğu taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiğini, davalının dava dışı şirketin ortağı olduğunu ve sözleşmede kefil sıfatı bulunduğunu, şirketin kredi borcu ve diğer bir kısım borçlarının şirket ortağı olmayan 3. kişi konumundaki davacı taşınmazının satılarak ödendiğini, kefalet ve ipotek hükümleri gereği davacının davalıya rücu hakkının bulunduğunu, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, 6102 sayılı TTK’nın 573/2 maddesi gereği davalının şirket borçlarından sorumlu olmadığını, şirkete ait kredi borcunu ödediğini iddia eden davacının, şirket ortağı sıfatıyla davalıdan talepte bulunmayacağını, davalının şirketteki hesaplardan para çekme ve gönderme yetkisinin bulunmadığını, şirket tarafından çekilen kredinin tutarının ve bakiye borcunun belli olmadığını, ortaklar arasındaki ihtilaf nedeniyle davanın kötü niyetli olarak açıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince, dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi raporuan göre, davalının dava dışı şirketin ortaklarından olduğu, şirketin banka ile imzaladığı kredi sözleşmesinde davacı ile davalının müteselsil kefil olarak imzalarının bulunduğu, davacının taşınmazı üzerinde ayrıca ipotek tesis edildiği, ipotekli taşınmazın satılarak banka kredisi ve şirketin borç tutarı toplamı olan 905.000,00 TL banka alacağının ödendiği, davacının şirket ortağı olan davalıdan hissesi oranında 285.789,47 TL tutarında sorumlu olduğu gerekçesiyle icra takibi başlattığı, ortakların şirket borçlarından dolayı sorumlu olmadıkları, sadece şirket adına dava açabileceği, davacının yaptığı ödemeyi lehine kredi çekilen dava dışı şirketten tahsil edebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
    Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
    Bölge Adliye Mahkemesince, davacının yaptığı ödemeyi lehine kredi çekilen dava dışı şirketten tahsil edebileceği gerekçesiyle ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta ipotek maliki davacının ipotekli taşınmazı satarak ödediği kredi borcu nedeniyle kefil olan davalıya rücu ettiği, yani ipotekli taşınmazın satılarak bedeli ile genel kredi borcu ödendiğine göre bunun ipotek kapsamında yapılan bir ödeme olarak kabulü gerektiği, davacının kefaleti kapsamında yapılmış ödeme olarak kabul edilemeyeceği gözetildiğinde uyuşmazlığın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 596/4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, anılan hükümde “ ...Bir alacağın güvencesini oluşturan rehin paraya çevrildiği veya borç rehin veren malik tarafından ödendiği takdirde malik, kefile karşı rücu hakkını, ancak kefil ile kendisi arasında böyle bir anlaşma varsa ya da rehin sonradan bir üçüncü kişi tarafından verilmişse kullanabilir” denildiği, somut olayda, genel kredi sözleşmesinin 16/04/2014 tarihli olduğu, davacının müteselsil kefil olduğu, davacının ipotek tesis tarihinin 21/04/2014 olduğu, rehin sonradan genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olan davacı tarafından verildiğinden anılan maddede belirtilen üçüncü kişi halinin söz konusu olmadığı, bu durumda rehin veren davacının kefile karşı rücu hakkını kullanabilmesinin ancak kefille arasında bir anlaşma bulunması halinde mümkün olduğu, ancak davacı ile davalı arasında rehin maliki davacının davalıya rücu hakkı bulunduğuna ilişkin herhangi bir anlaşma bulunmadığı, mahkemece TBK'nın 596/son maddesi hükmü uyarınca ipotek maliki davacının ipotekli taşınmazı satmak suretiyle ödediği kredi borcunu kefil olan davalıya rücu hakkı bulunmadığı gözetilerek davanın reddine karar vermesi gerekirken yanılgılı gerekçe hüküm kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının gerekçe yönünden kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1- İlk derece mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, aşağıda belirtilen husus dışında, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışındaki sair temyiz istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
    2- Dava, dava dışı şirketin genel kredi sözleşmesinde kaynaklanan borcunun davacı tarafından ödendiği iddiasıyla ipotek ve kefalet hükümleri kapsamında alacağın rücuen tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş olup davacı vekilinin istinaf talebi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinafının gerekçe yönünden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacı, işbu davada yaptığı ödemenin kefilin yaptığı ödeme olduğunu, diğer kefillere rücu hakkı olduğunu iddia etmiş ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 587. maddesi kapsamında kefilin kefillere rücu hükümlerine dayalı olarak davalı kefili takip edebileceğini ileri sürmüşse de İlk Derece Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi kararını kaldıran Bölge Adliye Mahkemesi kararında davacının bu yöndeki savunmaları bakımından herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın sadece davacının borçtan şahsen sorumlu olması sebebiyle tesis edilen ipotek açısından 3. kişi olmadığı ve bu sebeple de kefile rücu hakkının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamış, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 08/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara