Esas No: 2021/2103
Karar No: 2022/2775
Karar Tarihi: 04.04.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/2103 Esas 2022/2775 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/2103 E. , 2022/2775 K.Özet:
Davacı vekili ile davalı banka arasında 16.000.000.-TL limitli kredi sözleşmesi yapılmıştır. Davacı firma, müteselsil kefil sıfatıyla imza atmış, ayrıca kredi teminatı olarak iki adet taşınmaza ipotek vermiştir. Davalı banka, asıl borçlu şirkete ait ipotekli taşınmazları ipotek bedellerinin altında satın aldığı için kefilin durumunu ağırlaştırmıştır. İlk mahkeme kararı davalı banka lehine çıkmış, ancak Yargıtay 19. Hukuk Dairesi tarafından hüküm bozulmuştur. Daha sonra bilirkişi incelemesi yapılmış olsa da, raporlardaki çelişkiler giderilmeden hüküm tesis edildiği için karar düzeltilmesi talebi kabul edilmiş ve mahkeme kararı bozulmuştur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 592 (818 sayılı BK m.500) maddesi hükümlerine göre genel kredi sözleşmeleri, kat ihtarnameleri, keşif, ipotekler, bilirkişi raporları ve taraflarca imzalanan protokoller dikkate alınarak davacı ve kefilin durumunun ağırlaştırılıp ağırlaştırılmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Kanun Maddeleri:
- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 592 (818 sayılı BK m.500) maddesi
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 27.12.2016 gün ve 2014/712 - 2016/1050 sayılı kararı onayan Daire'nin 11.11.2020 gün ve 2020/4807 - 2020/4950 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, davalı banka ile dava dışı Yapı Endüstri Limited Şirketi ile imzalanan 22.03.2007 tarihli 1.600,000 TL limitli genel kredi sözleşmesinde müvekkilinin kefil olduğunu, ayrıca bono verildiğini ve ipotek tesis edildiğini, senet ve ipotek için ayrı ayrı takibe geçildiğini takibe konu senet altındaki imzaların müvekkili şirketin borçlandırıcı işlem yapmaya yetkili kişilerin imzaları olmadıkları gibi, müvekkili şirketin ana sözleşmesine göre, üçüncü şahıslar lehine borçlanmasının mümkün olmadığını, kredi teminatı olarak dava dışı asıl borçlu şirkete ait iki adet taşınmazın ve teminat dışı taşınmazlarının hesap kat tarihinden önce davalı bankaca düşük bedellerle satın alınarak müvekkili kefilin durumunun ağırlaştırıldığını ileri sürerek şimdilik kambiyo senedine dayalı takipten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile ipotekli takiplerde yapılan tahsilatlardan şimdilik 100.000.- TL’nin faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında harcı 5.000,000 TL üzerinden tamamlamıştır.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır.
Davacı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
Dava dışı Yapı... Ltd. Şti ile davalı banka arasında 22.03.2007 tarihinde 16.000.000.-TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalanmış olup, davacı şirket bu sözleşmeyi müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış, bunun yanında kredinin teminatı olmak üzere davacıya ait iki taşınmaz üzerine davalı banka lehine 16.000.000.-TL tutarlı ipotek tesis edilmiş ve keşidecisi borçlu şirket, lehtarı davalı banka olan 16.000.000.-TL tutarlı bonoya da davacı tarafından aval verilmiştir. Ayrıca kredinin teminatı olarak, asıl borçlu şirkete ait 2 adet taşınmaz üzerine de davalı banka lehine ipotek tesis edilmiştir.
Davalı bankanın kredi hesaplarının kat edildiği 14.05.2008 tarihinden önce (21.03.2008 tarihinde) asıl borçlu şirkete ait ipotekli taşınmazları asıl borçlu ile anlaşarak ipotek bedeli olarak gösterilen değerlerin çok altında bir bedel olan 5.848.000.-TL karşılığı satın aldığı sabit olup, davacı vekili, davalı bankaca yapılan bu işlemin kefil ve ipotek veren sıfatıyla müvekkilinin durumunu ağırlaştırdığını iddia etmiştir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen ilk karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince (kapatılan) bozulmuş, bozma ilamında; borçlu şirkete ait 2 adet taşınmazın davalı banka tarafından gösterilen ipotek değerinin çok altında satın alındığının sabit olduğu ifade edildikten sonra, mahkemece 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 592. (818 sayılı BK m.500) maddesi hükümleri gözetilerek, genel kredi sözleşmeleri, kat ihtarnamesi, keşif, ipotekler, bilirkişi raporları ve taraflarca imzalanan protokoller de dikkate alınarak, davalı bankanın davacının, gayrimenkul ipoteğinden doğan sorumluluğu ile kefaletten doğan sorumluluğunu yaptığı bu işlemle ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı üzerinde yeterince durulmadan hüküm tesisi yoluna gitmesinin doğru olmadığından bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak belirtilen husus bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi heyeti, 24.08.2015 tarihli kök raporda; davalı bankanın ipotekli taşınmazları borca mahsuben aldığı, bu işlemle borcun azaltıldığı ve faiz borcunun artmasının önlendiği, yapılan işlemin kefilin de menfaatine olduğu, davalı bankanın ancak taşınmazları rayiç bedelin altında satın alması halinde kefilin bir zararı doğduğundan bahsedilebileceği, davalı bankanın SPK lisanslı ekspertiz firmasına taşınmazların değerini tespit ettirdiği ve bu raporlarda gösterilen değerler üzerinden taşınmazı rayiç bedeliyle satın aldığı, bu nedenle kefilin zararın söz konusu olmadığı sonucuna ulaşmış, mahkemece bu rapordaki tespitlere dayalı olarak davanın reddine karar verilmiştir.
Ancak mahkemece, ilk bozmadan önce talimat yoluyla ve keşfen yaptırılan bilirkişi incelemesiyle taşınmazların değerini tespit ettirilmiş olup, 29.04.2010 tarihli bilirkişi raporuyla; (21.03.2008 tarihi itibariyle) 104 nolu parselin değerinin 6.466.505 TL, 106 parselin değerinin ise 1.140.131 TL olduğu mütalaa edilmiştir. Davalı bankanın esas aldığı ekspertiz raporunda ise, 104 nolu parselin değeri 4.915.000 TL, 106 nolu parselin değeri ise 933.000 TL olarak tespit edilmiş olup, mahkemece alınan bilirkişi raporuyla ekspertiz raporu arasında taşınmazların değeri hususunda ciddi anlamda farklılık bulunmaktadır. Bu nedenle, mahkemece, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden salt davalı banka tarafından yaptırılan ekspertiz incelemesine dayalı olarak taşınmazların rayiç değeri üzerinden satın alındığı sonucuna ulaşılması isabetli görülmemiştir.
Bunun yanında, bilirkişi heyetince, davalı bankanın taşınmazları alacağına mahsuben aldığı, taşınmazların satışından elde edilen bedelin hemen hemen tamamının asıl borçlu firmanın gecikmiş borçlarına mahsup edildiği belirtilmişse de, burada bahis konusu yapılan borcun sebebinin ne olduğu başka bir deyişle banka ile asıl borçlu arasında davacının müteselsil kefil olarak imza ettiği genel kredi sözleşmesi dışında başka bir kredi sözleşmesi yahut borç doğuran ilişki bulunup bulunmadığı varsa bu şekilde yapılan mahsubun davacı kefilin durumunu ağırlaştırıp ağırlaştırmadığı da denetime açık bir şekilde gösterilip incelenmemiştir.
Belirtilen nedenlerle mahkemece, yukarıda gösterildiği şekilde inceleme ve araştırma yapılıp hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, uyulan bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru olmadığından, Dairemizce hükmün bu nedenle bozulması gerekirken yazılı şekilde onandığı anlaşılmakla, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle, Dairemizin 11.11.2020 gün, 2020/4807 Esas-2020/4950 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme hükmünün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile, Dairemizin 11.11.2020 gün, 2020/4807 Esas-2020/4950 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının karar düzeltme isteyen davacıya iadesine, 04/04/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin HUMK 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerektiğinden, Dairemiz çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.