Esas No: 2020/7805
Karar No: 2022/2873
Karar Tarihi: 06.04.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7805 Esas 2022/2873 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/7805 E. , 2022/2873 K.Özet:
Davacı, davalının 35 yıllık yetkili bayisi iken, bayilik sözleşmesinin yenilenmeyeceğinin bildirilmesi sonucu zarara uğradığını ve tazminat talep ettiğini belirtti. Mahkeme, davacının haksız kazanç elde ettiğini ve portföy tazminatı talebinin hakkaniyete uygun olmadığını kararlaştırdı. Bölge Adliye Mahkemesi de davacının istinaf başvurusunu reddetti ve İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına karar verdi.
Uygulanan kanun maddeleri:
- HMK'nın 353/b-1 maddesi: İstinaf başvurusunun esastan reddi
- HMK'nın 370/1. maddesi: Temyiz isteminin reddi
- HMK'nın 372. maddesi: İşlem yapılacak yerin belirlenmesi
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 26.04.2018 tarih ve 2015/311 E- 2018/341 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi'nce verilen 23.10.2020 tarih ve 2018/2124 E- 2020/1040 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; davalı şirketin 35 yıllık yetkili bayisi iken, 2014 Kasım ayında yeni yapılanma gerekçe gösterilerek, 01/01/2015 tarihi itibariyle davacının bayilik sözleşmesinin yenilenmeyeceğinin bildirildiğini, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı tarafından tek taraflı olarak haksız bir şekilde yenilenmemesi neticesinde, davacının 35 yıllık ticari hayatının durduğunu, davalı tarafından davacının müşterilerine davacıya artık ürün verilmeyeceği belirtilerek müvekkilinin ticari itibarının derinden sarsılmasına neden olduğunu, müvekkilinin davalıya ait ürünlerin reklam ve tanıtımlarını gerçekleştirmek üzere harcamalar yaptığını, sözleşmesinin yenilenmemesi nedeniyle deposunda davalıya ait malların kaldığını, kar kaybına uğradığını, elde ettiği müşteri portföyü nedeniyle müvekkiline tazminat ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak yenilenmemesi sonucu davacıya ödenmesi gereken portföy tazminatının şimdilik 1.000 TL'nin ve 200.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; sözleşmenin müvekkili tarafından yeniden yapılanma gerekçesiyle haklı nedenle feshedildiğini, haksız fesih iddiasının yerinde olmadığını, sözleşmenin 4.5 maddesi uyarınca davacının talepte bulunamayacağını, davacı yetkili satıcısının sahibi olduğu bir başka şirket olan Mirkon şirketinin ikram sektöründe davalı şirketin dağıtıcısı olarak fiilen çalışmaya devam ettiğini, davacının iddia ettiği gibi bayilik sözleşmesi haksız ve keyfi olarak feshedilmiş olsaydı davalının davacı ile ilişkisini ikram sektöründe de sürdürmemesi gerektiğini, ikram sektöründe şu ana kadar yükümlülüklerine aykırı davranışı saptanmadığından bu sektörde davalının kendisi ile çalışmaya devam ettiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; 35 yıl boyunca davacının, hazır bir müşteri kitlesinden sorumsuzca yararlandığı, piyada belirleyici aktör durumunda olan davalı şirketin bayiliğini yürüttüğü ve kazanç elde ettiği, kendi özel gayreti ile müşteri kazandırmasının sektörel gerçeklik karşısında muhtemel görünmediği gibi zaten bu yönde bir delil de bulunmadığı, bu durumda portföy tazminatının yasal koşullarının oluşmadığı, akdin yenilenmeyeceğinin usulüne uygun bildiriminin kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı ve bu nedenle somut olayda manevi tazminat koşullarının da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsmına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin 2 ve 3.maddeleri hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; davacının kendi nam ve hesabına satmak üzere davalıdan ürün almayı, davalının da ürünlerin tedarikini üstlendiği, davacının, davalı nam ve hesabına hareket etmediği, dolayısıyla sözleşmenin acentelik sözleşmesi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, sözleşmenin 3. maddesi coğrafi olarak münhasırlık unsurları taşısa da, aynı maddenin 2. bendinde bu unsurun davalının bazı müşteri kitleleriyle sınırlandırılmış olduğu, bilirkişi raporu ile de tespit edildiği üzere, davacının ve diğer yetkili satıcıların sözleşmenin bu hükmüne aykırı satışlar gerçekleştirildiği, buna rağmen yine taraflarca sözleşme hükmüne aykırılık nedeniyle herhangi bir yaptırım uygulanmadığı, dolayısıyla münhasır bölge unsurunun fiilen uygulanmadığı, dolayısıyla tek satıcılık ilişkisinin de bulunmadığı, acentelik hükümlerinin uygulama yerinin bulunmadığı, hakkaniyet şartı bakımından ise; satıcı süreç boyunca normalde elde etmesi gerekenden fazla menfaat elde etmişse, bu durumda satıcıya mutad olandan daha fazla menfaat sağlanmış olduğundan, denkleştirme talep edilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı, bu durumda 35 yıllık ilişkinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmekte olup, bu süre boyunca davacının elde ettiği menfaat dikkate alındığında, hakkaniyet gereği tazminat isteminin yersiz olduğu, diğer yandan davacının 35 yıl boyunca marka değeri yüksek ürünler nedeniyle hazır bir müşteri kitlesinden yararlandığı ve kazanç elde ettiği, kendi çabalarıyla yeni müşteri kazandırmasının da söz konusu olmadığı, davalının tanınmış marka değeri ve piyasadaki hakim konumu nedeniyle davacının, kendi çabasıyla yeni müşteriler kazandığını, müşteri kitlesinin marka değeri nedeniyle değil de kendi pazarlama ve tanıtım faaliyetleriyle oluşturulduğu hususunda somut deliller sunmadığı, ayrıca taraflar arasındaki sözleşmenin yenilenmemesi hususunun davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı gerekçeleri ile, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 06/04/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.