Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/5946 Esas 2022/2982 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/5946
Karar No: 2022/2982
Karar Tarihi: 12.04.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/5946 Esas 2022/2982 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2020/5946 E.  ,  2022/2982 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 14.02.2017 tarih ve 2015/737 E- 2017/168 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine-kısmen kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi'nce verilen 11.06.2020 tarih ve 2017/4278 E- 2020/1052 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 12.04.2022 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili,müvekkillerinin murisinin 31/01/2005 tarihli süresiz kefalet sözleşmesini kapsamında Başmısırlı Ticaret/...'nın davalı şirketten almış olduğu ve alacağı her türlü emtia karşılığı ve üçüncü kişilere olan borçlarının temliki suretiyle oluşan ve oluşacak olan borçları veya her ne sebepten olursa olsun borçlandığı, borçlanacağı, ödemekle yükümlü olduğu veya olacağı, senet, çek ve cari hesap sözleşmeleri, defter kayıtları, temliknamelerde veya diğer türlü belgelerde sabit olan borçlarından dolayı 500.000 TL karşılığı müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, davalı tarafın 27/04/2015 tarihinde 07/02/2015 - 08/04/2015 tarihleri ve bu tarihler arasında birçok sayıda muhelif tarihli ve miktarlı senetlerden dolayı kefalet sözleşmesi dayanak gösterilerek icra takibi yapıldığını, kefalet sözleşmesinin bir yandan süresiz olarak düzenlendiğini, diğer yandan doğmuş ve doğacak her türlü borç gibi sınırsız bir borç tanımlanması yapılmış olduğunu, bu nedenle kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu, kefalet sözleşmesinin geçerli olsa dahi takibin yapıldığı tarih itibariyle geçerliliğini kaybettiğini, zira 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 598/3. maddesi uyarınca 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmayıp kesilmesi ve durmasının söz konusu olmadığını, sürenin dolmasıyla kefilin sorumluluğu ortadan kalktığını, 10 yıllık sürenin kefalet sözleşmesinin kurulduğu andan itibaren işlemeye başlayacağını, 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde akdedilen kefalet sözleşmelerine de Türk Borçlar Kanunu'nun 598/3 hükümlünün uygulanması gerektiğini, dava konusu kefalet sözleşmesinin 31.01.2005 tarihli olduğu, söz konusu gerçek kişi kefaletinin Türk Borçlar Kanunu madde 598/3 hükmü gereğince 31.01.2015 tarihi itibariyle kendiliğinden sonra erdiğini, bu nedenle söz konusu kefalet sözleşmesine dayanılarak haksız başlatılan icra takip konusu yapılan senetlerden dolayı borçlu olunmadığının tespiti ile kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, dava dışı asıl borçlu ...'ya kefil olan ...'nın mirasçıları olan davalılar ve asıl borçlu hakkında icra takibi yapıldığını, ...'nın hem asıl borçlu hemde kefil ...'nın mirasçısı olduğunu, tüm mirasçılarının birlikte dava açmaları gerektiğini, zorunlu dava arkadaşlığı nedeniyle taraf teşkilinin sağlanmadığını, dava konusu edilen kefalet sözleşmesinin süresinin henüz dolmadığını, yasa kapsamında kefalet süresinin en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla azami on yıllık yeni bir dönem uzayabileceği yönünde hükmün düzenlendiği, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 598/3 maddesindeki düzenlemenin önceki sözleşmelere uygulanamayacağını, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 10 yıllık sürenin uygulanabileceğini, buna göre, yasanın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren 6101 sayılı Yasa'nın 5/2 maddesi gereğince kefaletin 01/07/2013 tarihinde kendiliğinden sona erdiğinin kabulünün mümkün olmadığını, dava konusu kefaletnamenin süresiz olduğunu, TBK 598/3 maddesindeki on yıllık sürenin yasanın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden başlayıp 01/07/2022 tarihinde sona ereceğini, süresinin bitmemiş olmasından dolayı takibin yerinde olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve bilirkişi raporuna göre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 598/3 maddesindeki düzenlemeyle kefalet sözleşmelerinde getirilen 10 yıllık azami süre, yürürlük Kanunu'nun 5/2 ve 6. maddelerinde göre 818 sayılı Borçlar Kanun'un zamanında düzenlenen sözleşmelere de uygulanacağı, dava konusu kefalet sözleşmesi 31/01/2005 tarihinde yapıldığına ve 6098 saylı Yasa'nın yürürlüğe girmesinden sonra kefalet süresinin uzatılması söz konusu olmadığına göre, 31/05/2015 tarihinde sözleşmenin geçerlilik süresi dolduğu, icra takibinin ise 27/04/2015 tarihinde yapılmış olduğu gerekçesiyle davacıların İstanbul 1. İcra Müdürlüğü'nün 2015/11604 esas sayılı dosyasındaki asıl alacak ve fer'ilerinden dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, kötüniyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiştir.
    Karara karşı, taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
    Bölge adliye mahkemesince, davalı ile davacıların murisi arasındaki 31.01.2005 tarihli süresiz kefalet sözleşmesi imzalandığı, davacılar dışında hakkında takip yapılan bir mirasçı daha olduğu, TMK'nın 640/2. maddesine göre miras ortaklığında mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti bulunmakta ise de TMK’nın 702. maddesinin gerekçesinde ortaklardan her birinin, topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceğinin ifade edildiği, işbu davada kefilin terekesinin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olmakla birlikte, menfi tespit talebi yönünden mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı, menfi tespit davasının tereke üzerinde tasarruf işlemi olmayıp terekedeki hakların korunmasına yönelik bir dava olduğu, dava konusu icra takibinin dayanağı kefalet sözleşmesinin 818 s.BK’na tabi olduğu ancak 818 sayılı BK 342. maddede ve kefalet hükümlerinin düzenlendiği diğer maddelerde, hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresine yer verilmeyip düzenlemenin 6098 sayılı Kanun'un 598/3 maddesi ile kefalet sözleşmelerinde ilk defa hak düşürücü süre düzenlendiği, 6101 sayılı Yürürlük Kanunu'nun 5/2 maddesi gereğince, sözleşmenin başlangıç tarihi olan 31.01.2005 tarihinden itibaren 10 yıllık süre dolmuştur. Takibin 6098 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden itibaren 1 yıllık süreden sonra 27/04/2015 tarihinde başlatıldığı, takip tarihi itibarı ile davacıların kefaletinin TBK 598/3 maddesi gereğince ortadan kalktığı gerekçesiyle davalının, İİK 72.maddesine göre davacılar lehine tazminata hükmolunabilmesi için davalı alacaklının takipte kötüniyetli olması gerekli olup dava kefalete ilişkin hak düşürücü sürenin dolması nedeni ile reddedilmiş olduğundan davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkeme kararında vekalet ücretinin davacı vekili lehine değil davacı yararına hükmedilmesi gerektiğinden kararın vekalet ücreti yönünden kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne, kötü niyet tazminat isteminin reddine davacılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
    Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
    İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 9.528,03 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 12/04/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara