Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/8105 Esas 2022/3154 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/8105
Karar No: 2022/3154
Karar Tarihi: 19.04.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/8105 Esas 2022/3154 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2020/8105 E.  ,  2022/3154 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 19.02.2020 tarih ve 2019/437 E- 2020/87 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 13.11.2020 tarih ve 2020/1368 E- 2020/1011 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, davacı hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2016/29862 numaralı dosyasında soruşturma başlatıldığını, akabinde davacının ortağı ve yöneticisi olduğu davalı şirkete İzmir 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3664 Değişik İş sayılı 29.09.2016 tarihli kararı ile kayyım atanmasına karar verildiğini, karar sonrasında şirketin yönetiminin TMSF tarafından görevlendirilen kayyım heyeti tarafından yapıldığını, kayyımın olağan görevlerinden birinin de şirket ortaklarının alacaklarının tesisi olduğunu, şirketin 29.09.2016 tarihinden itibaren kayyım heyeti tarafından yönetilmekte olup 3 yıla yakın bir süredir ortaklara paylaştırılması ve iadesi gereken hiçbir maddi karşılığın ödenmediğini, davacının mal varlığının müsadere edilmediğini, şirketin mülkiyetinin halen davacıda olduğunu, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Prokol ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 35. maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, ayrıca Sulh Ceza Hakimliği kararında ve dosyasında şirket mal varlığının suç icrası ile elde edildiği ya da suça konu olduğuna ilişkin hiçbir delil ve olgu bulunmadığını, mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa'nın 13. maddesine uygun şekilde düzenlenmesi ve kayyım yönteminin tatbikinde Anayasa ile kişiye sağlanan güvencelerin dikkate alınması ile malvarlığı üzerine genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğunun unutulmaması gerektiğini, şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasının davacının şirketin malvarlığından yararlanamayacağı anlamına gelmediği gibi davacıya makul bir maaş ve diğer alacaklarının ödenmesinin gerektiğini, aksi yönde bir mevzuat yada içtihat bulunmadığını, kayyım atanması işleminin yasal dayanağı olan CMK m. 133 ile 6758 sayılı Kanunu m. 19 ve 17 Ocak 2017 tarihli Resmî Gazete Yayımlanan m. 19. maddenin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esasları Belirleyen Tebliğde haklarında henüz müsaderesine karar verilmemiş yada tasfiye edilmemiş şirketlerin hissedarlarının geçimlerine dair bir düzenlemenin mevcut olmadığını, bu nedenle başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa olmak üzere genel hükümler gözetilerek bir çözüm bulunması gerektiğini, Türk Medeni Kanunu'nun 1, 4 ve özellikle 5. maddesinin hakim tarafından çözümde dikkate alınmak zorunluluğunun bulunduğunu, CMK’nın 133 (3) maddeside kayyım işlemlerine karşı TMK ve TTK hükümlerinin uygulanacağının açıkça belirtildiğini, TTK'nın 394, 507 ve 511. maddeleri uyarınca davacının maddi haklarının iadesinin gerektiğini, davacının hayatını idame ettirebilmesi ve çocuklarının eğitimi gibi ihtiyaçları için makul ve düzenli bir gelire sahip olması gerektiğinin muhakkak olduğunu, TMK uyarınca belirli sebeplerle mal varlığının idaresi için kayyım atanmış kişiye, hayatını idame ettirmesi için gerekli olan paranın kendi mal varlığından verilmesi ya da olağan dışı ama gerekli olan bir ihtiyaç için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Hakimliği kararı ile harcama yapabilmesine olanak tanınması gibi CMK 133 maddesi kapsamında da hissedar olduğu şirkete kayyım atanan kişinin hayatını idame ettirebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için düzenli bir maaş bağlanmasının zorunlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davalı şirkete kayyım atandığı 29.09.2016 tarihinden itibaren doğan ve şirket hesaplarında yapılacak inceleme sonucunda belirlenecek kâr payı alacağı, kazanç payı, huzur hakkı, maaş alacağı bedeli olarak her bir alacak kalemleri için şirket kayıtları ile tespit edilecek muacceliyet tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte şimdilik 20.000,00 TL’nin ve dava tarihinden itibaren işleyecek her ay için 10.000,00 TL maaşın davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, dava dilekçesinin HMK 'nın 119. maddesi hükümlerine uygun olarak düzenlenmediğini, davacının yerleşim yerinin gösterilmesi zorunlu olmasına karşın, dilekçede adresinin gösterilmediğini, dava konuları birbirinden farklı olan taleplerin ileri sürüldüğünü, her bir talep açısından talep edilen tutarların ayrıştırılması ve hangi talep için hangi miktarın talep edildiğinin gösterilmesi gerektiğini, bu eksikliklerin verilen sürede giderilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini, bir kısım talepler açısından davacının taraf ehliyetinin bulunmadığını, huzur hakkı talep edilmesi için öncelikle yönetim kurulu üyesi, maaş talebi için ise, şirketin sözleşmeli çalışanı olmak gerektiğini, davacının yönetim kurulu üyesi olmadığı gibi, çalışanı da olmadığını, bu kalemler yönünden davacının taraf sıfatının bulunmaması nedeniyle davanın davacı ehliyetinin bulunmaması sebebiyle reddinin gerektiğini, şirketlerin kâr dağıtımına TTK'nın 507 (1) maddesi hükmü uyarınca ortaklar genel kurulu veya genel kurul tarafından karar verildiğini, bu kurullar tarafından alınmış bir karar olmadığını, bu nedenle dava şartının bu talepler yönünden bulunmadığını, kazanç payı dağıtımı konusunda da karar verilmemesi nedeniyle bu talep yönünden de dava şartı bulunmadığını, şirketin kâr elde edip etmemesinin de talebe etkili olduğunu, 674 sayılı KHK ve bir kısım hükümler eklenmesine karar verilen 694 sayılı KHK gereğince, yönetimine TMSF’nin kayyum olarak atandığı şirketlerin genel kurul yetkilerinin 674 sayılı KHK ve 694 sayılı KHK gereğince TMSF Kurulu’na verildiğini, Fon Kurulu tarafından kâr dağıtımına ilişkin alınan her hangi bir karar bulunmadığını, davalı şirkete eski yönetici ve ortaklarının FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü ile irtibatlı/iltisaklı olmaları gerekçesi ile başlatılan soruşturma kapsamında, CMK.'nun 133. maddesi hükmü gereğince ve 674 sayılı KHK m.19 hükümleri doğrultusunda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun kayyum olarak atanmasına karar verildiğini, bu nedenle davacı ve diğer tüm yönetim kurulu üyelerinin yetkileri sona erdiği gibi, şirket ortaklarının ortaklıktan kaynaklanan haklarının da tümünün askıya alındığını, şirketin eski yönetici ve ortaklarının şirketin faaliyeti döneminde şirket gelirlerini terör örgütünün finansmanında kullandıkları, şirket faaliyetlerinin terör örgütü ve terörün finansmanına yönelik olarak kullanılması, şirketin suçtan elde edilen gelirle oluşturulması, gelişiminin sağlanması gerekçeleri ile kayyum atandığını, şirketin eski yönetici ve ortaklarının önemli bir kısmının da halen firarda olup sürdürülmekte olan kovuşturmalarda, şirket hakkında kovuşturma yürütülen ortaklarının hisselerinin müsaderesinin talep edildiğini, davacının maaş talebinin yasal dayanağının bulunmadığını, dayanak olarak gösterilen CMK'nın 133. maddesi kapsamında gelir bağlama görevinin asliye ticaret mahkemesi olmadığının açık olduğunu, davanın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aldığı bir kararın uygulaması olduğu konusunda toplumda yaygın bir kanaat bulunduğunu, hukuki dayanağı olmasa da davalar açmak suretiyle örgüt faaliyetlerinin devamlılığının sağlanmasının amaçlandığı kuşkusunun toplumda uyandırıldığını, davanın tümü ile yasal dayanaktan yoksun bulunduğunu belirterek her bir talebin somutlaştırılması ve dilekçedeki eksiklerin verilecek sürede tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına, huzur hakkı, ikramiye, kâr payından yönetim kurulu üyesine pay ödenmesi taleplerinin davacı taraf ehliyeti yokluğu, davacının ileriye dönük maaş talebi için görevsizlik, kâr payı dağıtılması talebi yönünden dava şartı yokluğu ile davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 29/09/2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacaklarına ilişkin talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, davacı tarafça kâr payı ve ortak sıfatıyla maaş ödenmesi konusunda davalı şirket tarafından alınmış bir karar dava konusu edilmeyip bu alacakların doğrudan mahkememizce hükmedilmesinin talep edildiği göz önünde tutularak mahkememizin genel kurul yerine geçerek doğrudan ortaklara kâr payı veya maaş ödenmesi konusunda karar vermesinin mümkün bulunmadığı gibi davacının bu alacak talepleri yönünden doğrudan dava açma hakkının bulunmadığı, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış kararın dava şartı olup davacı tarafça bu nitelikte bir kararın bulunduğunun iddia edilmediği gibi dosyada bu yönde bir delil bulunmadığı, bu alacak kalemleri yönünden dava şartının oluşmadığı gerekçesiyle kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak aylık maaş ödenmesi istemleri yönünden davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, ortaklık sıfatına bağlı olarak kâr payı alacağı ve dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi talebi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
    Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazlarının yerinde olmadığı, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

    SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 19/04/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.





    Hemen Ara