Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2022/11681 Esas 2022/11223 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
10. Ceza Dairesi
Esas No: 2022/11681
Karar No: 2022/11223
Karar Tarihi: 03.11.2022

Yargıtay 10. Ceza Dairesi 2022/11681 Esas 2022/11223 Karar Sayılı İlamı

10. Ceza Dairesi         2022/11681 E.  ,  2022/11223 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkeme : KONYA 17. Asliye Ceza Mahkemesi
    Suç : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma
    Hüküm : Mahkûmiyet

    Dosya incelendi.
    GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
    Dairemizin 01.11.2019 gün - 2019/2234 esas ve 2019/6920 karar sayılı bozma ilamı üzerine yapılan yargılama sonrası kurulan hükmün incelenmesinde:
    1- Hükümden önce 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrasında "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Türk Ceza Kanunu'nun 191 inci maddesinde tanımlanan suç nedeniyle yürütülen kovuşturmalarda, hakkında daha önce denetimli serbestlik veya tedavi tedbiri uygulanmayan kişilerle ilgili olarak 191 inci madde hükümleri çerçevesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir." hükmü öngörülmüş, yine aynı Kanunla değişik TCK'nın 191. maddesinin 8. fıkrasında, 188 veya 190. maddelerde tanımlanan suçlardan dolayı yapılan kovuşturma evresinde, suçun 191. madde kapsamına girdiğinin anlaşılması halinde, sanık hakkında "hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına" karar verilmesi hükme bağlanmış, 191. maddenin 9. fıkrasında ise "Bu maddede aksine düzenleme bulunmayan hâllerde, Ceza Muhakemesi Kanununun kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin 171 inci maddesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 231 inci maddesi hükümleri uygulanır." denmiştir.
    Dolayısı ile 5320 sayılı Kanunun geçici 7. maddesinin 2. fıkrasına göre, TCK'nın 191. maddesinde tanımlanan "kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak" suçu nedeniyle 28.06.2014 tarihinden önce açılmış ve derdest olan davalarda kovuşturma aşamasında, hakkında daha önce müstakil şekilde doğrudan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, suçu sabit görüldüğü takdirde, 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesindeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi zorunlu olup, yasanın amir hükmü olduğu için sanığın önceki hükümlülükleri bu geçici maddenin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceğinden, bu suç nedeniyle mahkûmiyete bağlı olmaksızın doğrudan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, 6545 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değişik TCK'nın 191. maddesi ve aynı Kanunun 85. maddesi ile eklenen 5320 sayılı Kanunun geçici 7. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”, karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
    2-Suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TCK 191. maddesinde sanığa isnat edilen suç için temel ceza miktarının "bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası" olarak belirlendiği; hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 17/10/2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanunun 24. maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan "Basit Yargılama Usulü" başlıklı 251. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir." şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanunun geçici 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan "01/01/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz." şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19/08/2020 tarihli 31218 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 25/06/2020 tarihli ve 2020/16 esas, 2020/33 karar sayılı iptal kararı ile, "...kovuşturma evresine geçilmiş..." ibaresinin, aynı bentte yer alan "... basit yargılama usulü..." yönünden Anayasa'ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle kovuşturma evresine geçilmiş olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan düzenlemenin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişiklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda CMK'nın 251. maddesinin 3. fıkrasına göre; " mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir." şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının neticeleri itibarıyla maddi ceza hukukuna ilişkin olduğunun ve CMK'nın 251. maddesinin 3.fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, TCK'nın 7. maddesi ile CMK'nın 251. maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle sanık lehine olan uygulamanın belirlenerek yerine getirilmesi ve gereği için dosyanın, "Basit Yargılama Usulü" yönünden yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 03.11.2022 tarihinde Üye ...'in karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY

    28.09.2013 tarihli olay, yakalama tutanağında, saat 00.30 sıralarında, Konya 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26.09.2013 tarih ve 2013/1047 D.İş sayılı arama kararı gereğince Konya -Adana karayolunun 47. kilometresinde araçlarda arama yapıldığı, aramanın icrası sırasında arama noktasına sevk edilen Has firmasına ait ... plakalı yolcu otobüsünün bagajında yapılan aramada, üzerinde 26 numaralı bagaj fişi bulunan kırmızı çanta açılarak içinde poşete sarılı kaba tartımında 20 gram neti 5,6 gram gelen esrar ele geçirildiği anlaşılmıştır.
    Mevcut tutanaklara göre; görevlilerce yapılan aramada, otobüsün bütün yolcularının yanlarına aldıkları ya da bagaja koydukları bavul veya çantalarının aranmasının, hangi amaçla, ne için ve nasıl yapıldığının anlaşılmadığı, bu duruma göre otobüs içinde bulunan
    herkesin bagajı ya da el çantasının kolluk görevlilerce açılarak aranmasına başlandığı, 26 bagaj numaralı çanta/bavul içinden daralı 20 gram, neti 5,6 gram gelen esrarın ele geçirildiği sabit olmuştur.
    Düzenlenen tutanakta, otobüse binen kişilerin bagajda bulunan valizlerinde ya da el çantalarında suç oluşturan patlayıcı madde, silah, ya da yasak nevinden bir eşya bulunduğuna ilişkin herhangi bir şüpheyi oluşturacak ihbar, bilgi, görgü, tespit ya da somut olgulara dayalı şüpheden bahsedilmediği gibi, tespit için dedektör köpek de bulunmadığı sabittir.
    Görevlilerin araç içerisindeki kişilerden ya da eşyalarından şüphelenmesi için şüpheyi oluşturan durum, ya da vakıanın ne olduğu tutanaklar da anlatılmalıdır, bu anlatılmıyorsa değerlendirme subjektiftir. Hukuk önünde değer taşımaz.
    Şüpheyi oluşturan olgular gösterilmez ise tamamen keyfilik doğar, şüphe kavramı herkesin ruh dünyasındaki algıladığı şekliyle, subjektif tahmin haline döner.
    Şüphe de keyfilik toplum güvenliğini, insan hak ve hürriyetlerini ortadan kaldırır. Hukuk buna asla izin vermez.
    Bu nedenle Yargı otoritesi sebepsiz şüpheyi denetleyecektir. Şüphe kavramı ve nasıl bir şüphe oluştuğu olgusu Ceza Muhakemesi Kanunumuzun içinde yer almaktadır. Çünkü belirlenen şüphe çeşidine göre koruma tedbirleri uygulanacak veya uygulanmayacaktır.
    Duyulan şüphe ‘‘Basit Şüphe’’ ise; kolluk görevlileri (ihbar, şikayet, duyum, ani gelişen olaylar) durumun gerçek olup olmadığını bilememektedir, bu halde CMK’nın 158. ve 160. maddeleri kolluğa olayın gerçekliğini araştırma görevi verdiğinden Cumhuriyet savcısına durum hemen bildirilmelidir.
    Duyulan şüphe ‘‘Makul Şüphe’’ ise; ihbar , şikayet, duyum doğrudur, ani gelişen olaya ilişkin suçun işlendiğini gösterir deliller görülmüştür, bu durumda da delile ve faile ulaşmak için yine arama ve elkoyma işlemi yapılacağından Cumhuriyet savcısına durum hemen bildirilmeli ve aramaya ilişkin Adli arama kararı ya da Cumhuriyet savcısından yazılı arama emri alınması gereklidir.
    Olayımızda Cumhuriyet savcısına durum bildirilmeden soruşturmaya başlanılmış ve delil elde etme amacıyla önleme araması kararına dayanılarak arama yapılmıştır.
    Bir kişi hakkında suç işlediğinden bahisle adli soruştuma başlatılması, arama yapılması, Anayasamızla teminat altına alınan kişi hak ve özgürlüklerini ilgilendirdiğinden, bir hukuk devleti olan devletimizde de, görevlilerin bu alandaki müdahalesi keyfi olamayacağından, korunan hakka müdahalenin nasıl olacağına ve bu yetkinin kullanımına ilişkin kamu otoritesini bağlayıcı kuralları vardır. Bu kurallar, Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin imzaladığı Avrupa insan hakları sözleşmesinin 8. maddesi, Anayasamızın 20 ila 22. maddeleri, CMK'nın 116-119. maddeleri,, 2559 sayılı PVSK ve Adli Önleme Aramaları Yönetmeliği hükümleridir. Oysa bu soruşturma belirtilen pozitif hukuk normlarındaki hususlar gözardı edilerek yürütülmüştür. Hukuka uygun etkin bir soruşturma yapılmamıştır. Bu durum Anayasamızın 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır.
    Soruşturma, Ceza Muhakemesinin evrelerinden biri olup, CMK 2/1-e maddesine göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evredir. Soruşturma evresinin görevi, nihai maddi gerçeği ne pahasına olursa olsun ortaya koymak değildir.
    ‘‘Hukuk devleti’’ ilkesi Ceza muhakemesinde soruşturma evresinde de uygulanan temel ilke olarak göz önünde bulunur.
    Şüphelinin sadece araştırma konusu olarak kabul edilmemesi ve aynı zamanda usule ilişkin haklara sahip bir muhakeme süjesi olarak kabulü,
    Hukuksal olarak dinlenilmesi,
    Ölçülülük ilkesi,
    Arama usulü,
    Özgür iradeyi sakatlayan müdahalelerde bulunmama yasağı,
    Adil yargılanma,
    İnsan haklarını koruma,
    Hukuka aykırı elde edilen delilin delil olarak kullanılamayacağı,
    gibi temel kurallar üzerinden yürütülür ve soruşturmaya hakim olan bu ilkeler ceza hukuku normlarıyla da korunulmuştur.
    Dava dosyası içeriğine göre, sanık hakkında ve/veya eşya hakkında şüpheyi gösteren somut olgular belirtilmeden, önleme araması kararı dışında, herhangi bir arama kararı ya da yazılı arama emri bulunmadan yapılan arama hukuka aykırıdır.
    Böyle bir arama sonucu bulunan deliller ya da suçun maddi konusu "hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş" olacağından, Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK'nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ve 289. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.
    Açıkladığım tüm bu nedenlerle; 5271 sayılı CMK'nın 2/e, 161,ve 2559 sayılı PVSK'nın Ek 6. maddeleri uyarınca bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenen kolluğun derhal Cumhuriyet savcısına olayı haber verip emri doğrultusunda soruşturma işlemlerine başlaması gerekmekte iken, PVSK'nın 9. maddesi uyarınca verilmiş önleme araması kararına dayanılarak, usulüne uygun adli arama kararı veya yazılı arama emri alınmadan delil elde etmek amacıyla yapılan arama işlemi hukuka aykırı olacağından, Anayasamızın m.38/6, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2-a ve 217/2. maddeleri uyarınca; suçun maddi konusu olan uyuşturucu madde hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi nedeniyle kararın bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 03.11.2022

    Hemen Ara