Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2022/3196 Esas 2022/7366 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Ceza Dairesi
Esas No: 2022/3196
Karar No: 2022/7366
Karar Tarihi: 27.09.2022

Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2022/3196 Esas 2022/7366 Karar Sayılı İlamı

1. Ceza Dairesi         2022/3196 E.  ,  2022/7366 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇLAR : Tehdit, kasten yaralama
    HÜKÜMLER : Her iki suçtan CMK'nin 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatine dair kararı

    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Mahalli mahkemece bozma üzerine verilen hükümler temyiz edilmekle evrak okunarak;
    Gereği görüşülüp düşünüldü:
    1)Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hükme yönelik katılan vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
    Sanığın üzerine atılı tehdit suçunun gerektirdiği TCK'nin 106/1-1. cümlesinde öngörülen cezanın türü ve üst haddine göre, davanın TCK’nin 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık olağan zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımını son kesen neden olan savunmasının alındığı 19/09/2013 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar bu sürenin gerçekleşmiş olduğunun anlaşılması,
    Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz sebepleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak BOZULMASINA ve gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle sanık hakkında açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK'nin 223/8. maddesi uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE,
    2) Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan hükme yönelik katılan vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;
    Sanığın üzerine atılı kasten yaralama suçunun gerektirdiği TCK'nin 86/1, 86/3-c, 87/3. maddelerinde öngörülen cezanın türü ve üst haddine göre, dava zamanaşımı süresinin TCK'nin 66/1-d maddesi uyarınca 15 yıl olduğu ve bu süreninde henüz dolmadığı anlaşıldığından tebliğnamedeki zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesi gerektiğine dair görüşe iştirak olunmamıştır.

    Oluşa, katılanın aşamalardaki ifadelerine, tanıklar ..., ..., ...'ın adli ve idari soruşturma aşamasındaki beyanlarına, 31/12/2012 tarihli katılan ile tanıklar tarafından tutulan tutanak ve katılan hakkında düzenlenen aynı tarihli adli rapor içeriğine, tanık ...'ın mahkeme aşamasındaki ifadesine ve tüm dosya kapsamına göre; katılanın Karaköprü Anadolu Lisesinde okul müdürü olarak görev yaptığı, olay tarihinde aynı okulda öğretmen olarak görev yapmakta olan sanık ile katılan arasında, katılanın sürekli rapor aldığı hususunda tartışma çıktığı, çıkan tartışmanın arbedeye dönüştüğü, sanığın katılana yumruk atmaya çalıştığı, ardından katılanı itekleyip yere düşürdüğü, alınan adli rapora göre katılanın sol el ikinci parmak orta falanksta parçalı kırık meydana getirecek ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralandığı olayda, CMK'nin 226. maddesi hükmü gereğince TCK’nin 86/3-c maddesinin uygulanması için ek savunma hakkı verilmesi suretiyle sanığın atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, tanıklar ... ve ...'ın "soruşturma aşamasında katılanın baskısı altında ifade verdikleri ve tutanağı imzaladıklarına" ilişkin sonradan değişen ve sanığı suçtan kurtarmaya yönelik beyanlarına itibar edilerek dosya kapsamı ile uyumlu olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
    Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz sebepleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 27.09.2022 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY

    Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükmü doğru olduğundan sayın çoğunluğun mahkumiyet verilmesi gerektiğine dair görüşüne katılmıyorum.
    Şöyle ki;
    Katılan ...’ın lisede okul müdürü olarak görev yaptığı, olay tarihinde aynı okulda öğretmen olarak görev yapmakta olan sanık ile katılan arasında, sanığın sürekli rapor aldığı hususunda tartışma çıktığı, sanığın çıkan tartışma sonucu katılanı itekleyip yere düşürmek suretiyle olaydan bir hafta geçtikten sonra alınan adli tıp raporuna göre kemik kırığına yol açacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilemez şekilde yaraladığı ve tehdit ettiği iddiasıyla, sanık hakkında kamu davası açılmış ise de,
    Sanık ...’ın alınan savunmasında; suçlamayı kabul etmeyerek katılan müdürün kendisini odasına çağırdığını, müdür yardımcılarının da odada olduğunu, toplantı yaptığını, gündemi sorduğunda, sert bir şekilde "Aldığın raporlar sahte, aramızda konuştuğumuz gibi bunları tekrar söyle, okuldan ayrılacak mısın" demesi üzerine, kendisiyle bu tarz müdür yardımcılarının önünde konuşmasının rencide edici olduğunu söylediğini, katılanın "Gitmediğin takdirde hakkında soruşturma başlatacağım" dediğini, bunun üzerine odadan çıktığını, arkasından "defol çık dışarıya" diye bağırdığını duyunca geri dönüp "Bana birde hakaret mi ediyorsunuz" deyince katılanın kendisine müdahale ettiğini, araya müdür yardımcıları girerek kendisini odadan çıkarttıklarını, suçlamayı kabul etmediğini belirttiği,
    Katılan ...’ın ise beyanında, sanığın çok sık rapor alması nedeniyle çocukların derslerinin boş geçtiğini, şikayetler alınca tenefüste sanığı çağırıp kendisine kibar bir şekilde mağduriyetleri anlatınca sanığın sinirlenerek "Kim nereye gidiyorsa gitsin şikayet etsin" deyip sehpaya vurduğunu, katılanın kendisinin de bu durumdan rahatsız olduğunu söyleyince "Seni gece ararım" dediğini, bunun üzerine sanığa "Çık dışarıya" dediğini, defol demediğini, ardından sanığın hızlı bir şekilde geri gelip yumruk vurmak için elini savurduğunu, kendini korumak için sol elini yüzüne doğru kaldırdığında yumruğun eline isabet ettiğini ve parmağının kırıldığını belirterek şikayetçi olduğunu belirtmiştir.
    Olayda tanık olan müdür yardımcılarından ...'nun beyanında, normalde salı günleri toplantı yapılmasına rağmen pazartesi günü katılanın toplantı yapılacağını ve gündemin sanık olduğunu söylediğini, sanığı dersten çağırdıklarını, sanığın gelip herkesi görünce "Hayırdır mahkeme kurmuşsunuz beni mi yargılayacaksınız" dediğini, katılanın toplantı olduğunu söylemesi üzerine tutanak ve gündemi isteyen sanığa katılanın "Göremezsin" diyerek aralarında konuştuğu konuları söylemesini istediğini, daha öncesinde de katılanın kendilerine sanık ile konuştuğunu, tayin isteyeceğini ve bu şekilde sanığa "ya tayin ya görevlendirme iste yoksa raporlarını milli eğitime bildireceğim" dediğini, sanığın ise "Ben kadrolu öğretmenim aramızda bu şekilde konuşulmamıştı artık tayin istemiyorum"
    diyerek elini sehpaya vurarak çıktığını, çıktıktan sonra katılanın "Çık dışarı" dediğini, defol kelimesini duymadığını, sanığın tekrar odaya girerek "Birde hakaret mi ediyorsunuz" dediği sırada katılanın koltuğundan ayağa kalktığını, kendisinin de gayri ihtiyari bir şey olacak endişesiyle ikisinin arasına girdiğini, her ikisinin de birbirine saldırmadığını, bu esnada katılanın muhtemelen koltuğa takılarak yere düştüğünü, sanığın katılana "Gece seni ararım" diye bir söz söylemediğini ve "Seni öldürürüm yanına bırakmayacağım" diye tehdit etmediğini, soruşturma aşamasında katılanın kendilerine "Öğleden sonra sizi çağıracaklar bu şekilde ifade verin" deyince soruşturma sırasında farklı ifade verdiğini, vicdanen rahatsız olduğu için şimdi gerçekleri söylediğini, tutanağı da katılanın imzala demesi üzerine imzaladığını belirtmiştir.
    Müdür yardımcılarından tanık ...'ın da toplantı kısmına kadar benzer beyanda bulunduğu, sanığın dışarı çıktıktan sonra geri geldiğinde katılanın da ayağa kalktığını, ikisinin birbirine girdiğini, bu esnada katılanın koltuğunun üzerine geri düştüğünü, sanığın sadece katılan kendisine "Çık dışarıya" dediğinde ‘’beni kimse dışarıya çıkaramaz" dediğini, sanığın "Seni öldürürüm akşam seni arayacağım" demediğini, "Yanına bırakmayacağım" demediğini belirtmiştir.
    Müdür yardımcısı olan tanık ...'ın da beyanında, katılanın sanığa "Huzursuzluk veriyorsunuz okuldan tayin yada görevlendirme ile gitmenizi istiyorum. Yoksa raporlarınızın sahte olduğunu düşünüyorum bunu milli eğitime bildirip soruşturma açacağım" gibi sözler söylediğini, katılanın konuşmalardan sonra son kez sanığa "Fikrinizi alıyorum gidiyor musunuz kalıyor musunuz" deyince sanığın "Üzerimde baskı oluşturuyorsunuz bunu kabul etmiyorum gereğini yapın" deyip odadan çıkmasının ardından katılanın "Çık dışarıya diye bağırması üzerine sanığın geri gelip "Bu kadar konuşmadan sonra hakaret mi ediyorsunuz" dediği sırada katılanın aniden koltuktan kalkmaya çalıştığı esnada koltuğun devrilip yere düştüğünü, sanığın henüz masaya yaklaşmadığını aralarında iki buçuk metre mesafe olduğunu, sanığı sıkıntı olmasın diye dışarıya çıkardığını, sanığın tehdit ettiğini duymadığını, sanık ilk girdiğinde gündem ve toplantı konusunu sorunca katılanın "Göremezsiniz" dediğini, olaydan sonra katılanın hemen bir tutanak düzenleyip kendilerine imzalattığını, o gün ve sonraki günlerde kendilerine baskı oluşturduğunu ve ardından istifasını isteyip okuldan ayrıldığını, soruşturma sırasında bu nedenle baskıyla ifade verdiğini ve tutanağı imzaladığını, vicdanen rahatsızlık duyduğunu, olayın ardından barıştırmak istediklerini ancak gerçekleşmediğini belirtmiştir.
    Ayrıca katılana ait raporun olay esnasında alınmadığı, olaydan bir hafta sonra müracaat üzerine 07/01/2013 tarihinde düzenlendiği, tanıkların çelişkili beyanları ve bu çelişkiyi katılanın kendi üzerlerinde kurduğu baskı sonucu verdikleri beyanları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın üzerine atılı kemik kırığı oluşturacak şekilde kasten yaralama suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delil bulunmadığı, ‘’şüpheden sanık yararlanır’’ ilkesi de gereğince, sanığın beraatine karar verilmesi doğrudur.
    Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.01.2014 tarih ve 2013/4-792 Esas - 2014/17 Karar; 24.06.2021 tarih ve 2019/7-4 Esas - 2021/310 Karar; 19.04.2022 tarih ve 2018/14-530 Esas - 2022/275 Karar; 17.03.2022 tarih ve 2020/1-451 Esas - 2022/181 Karar; 17.03.2022 ve 17/1-955 Esas - 2022/179 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" şeklinde, Latincede ise "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
    Ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak şekilde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 38/4. maddesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6/2. maddesi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11. maddesi) de nazara alınarak, sanığın üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delil bulunamadığından ilk derece mahkemesince 5271 sayılı CMK'nin 223/2-e maddesi gereğince sanığın beraatine dair verilen kararın isabetli olduğu kanaatinde olduğumdan, beraat kararını bozan Dairemizin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.




    Hemen Ara