Esas No: 2020/7023
Karar No: 2022/4077
Karar Tarihi: 26.05.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7023 Esas 2022/4077 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/7023 E. , 2022/4077 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28.04.2017 tarih ve 2015/698 E- 2017/306 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine-kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi'nce verilen 09.07.2020 tarih ve 2017/4906 E- 2020/1261 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 17.05.2022 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi Dr. ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili ile davalının aynı sokakta oturmakta olduğunu, komşuluk ilişkileri dışında herhangi bir ticari ilişkileri bulunmadığını, müvekkilinin 16.03.2015 tarihinde davalının odun kestiğini gördüğünü, kendisine yardım amaçlı olarak odun kesmesine yardımcı olduğunu, müvekkili odun kesmek için baltayı kaldırdığında davalının kızının müvekkilin arkasına gelmesi sebebiyle davalının kızının yanağından yaralandığını, müvekkilin çocuğu hastaneye götürdüğünü, tedavi giderlerini karşıladığını, davalının kaza tarihinden üç gün sonra müvekkilini çağırdığını, kızının tüm masraflarını karşılamasını, güvence olarak boş senede imza atmasını, 18.000,00 TL tutarında bir ödeme yapmadığı taktirde müvekkilini icraya vereceğini belirttiğini, müvekkilini döveceğini söyleyerek korkutup zorla boş bir senede imza attırdığını, davalının söz konusu kazayı kendisine maddi menfaat elde etme yolu olarak gördüğünü, davalı tarafça müvekkili aleyhine 01.04.2015 tarihli 150.000,00 TL tutarında sadece imzanın müvekkiline ait olduğu, davalı tarafından müvekkilinin bilgisi dahilinde olmaksızın doldurulmuş olan bir adet senet dayanak gösterilmek suretiyle Bakırköy 9. İcra Müdürlüğü’nün 2015/9819 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, senedin boş kısımlarının müvekkili tarafından yazılmadığını, müvekkilinin el ürünü olmadığını, sadece imzanın müvekkiline ait olduğunu, müvekkilinin halihazırda herhangi bir işi olmadığını, bu nedenle de davalı ile aralarında para alışverişinde bulunmasını gerektiren bir durumun da söz konusu olmadığını iddia ederek müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, senedin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu senedin dava dilekçesinde kısmen doğru anlatıldığını, haksız fiil sonucu davacı tarafından davalı müvekkiline verildiğini, davacı vekilinin dava dilekçesinde "müvekkilinin odun kesmek için baltayı kaldırdığında davalının kızının müvekkilinin arkasına gelmesi sebebi ile davalının kızı yanağından yaralanmıştır" şeklinde haksız fiili anlattığını, müvekkilinin elinde mevcut görüntü kaydı ve olay yerinde bulunan tanık anlatımları olduğunu, haksız fiilin davacı vekilinin anlatımlarındaki gibi olmadığını, mevcut görüntüler incelendiğinde davacının balta ile odun kırarken sinirlenmesi üzerine sinirle baltayı yere savurduğunu, yerden seken baltanın ise müvekkilinin kızının yanağından yaralanmasına sebep olduğunu, bu bağlamda oluşan haksız fiil sonucu tarafların anlaştığını, müvekkilinin yaralanan kızının estetik ameliyat olma yaşının en az 21 olduğunu, bu zamana kadar yüzündeki yara sebebi ile 7 yaşındaki bir kız çocuğunun 14 yıl boyunca çekeceği eziyet, ilişkilerindeki bozulma, eğitiminden geri kalma ve nihayetinde olacağı estetik ameliyat için maddi, en önemlisi manevi tazminat olarak davaya konu senedin verildiğini, davacı vekilinin dava dilekçesinde hastane masraflarının ödendiğini belirtmiş ise de bunun inandırıcılıktan uzak bir beyan olduğunu, müvekkilinin kızının henüz 7 yaşında ve ilk müdahalenin devlet hastanesinde yapıldığını, davacının verdiği senedin sonrasında bu bedeli ödemekten vazgeçmiş ve senedinin yağmalandığı gerekçesiyle savcılığa başvurduğunu, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/10518 soruşturma ve 2015/6427 karar numarası ile herhangi bir suret ile senedin yağması suçunun oluşmaması ve ilişkinin hukuki nitelikte olması gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini savunarak davanın reddi ile tazminat istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce, davacının davalının kızı Aleyna Berçin'i taksirle yaraladığı, bu hususta taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığı, bononun bedelsiz olduğunu ispat yükünün davacı borçluda olduğu, davacının iş bu davanın ikamesinden önce davalının kendisine kızının tedavi masrafları için boş senet imzalatılmasını talep ettiğinden, kendisinin kabul ederek boş senet imzaladığından, akabinde davalının kendisine 18.000,00 TL para vermediği takdirde senedi icraya koymakla tehdit ettiğinden bahisle şikayetçi olduğu, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2015/10518 soruşturma sayılı dosyasında tehdit suçunun unsurlarının oluşmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, davalı tarafça senedin icra takibine konulmasından sonra davacının bu kez evrakta sahtecilik ve açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçlarından ötürü yeniden şikayetçi olduğu, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2016/9138 sayılı soruşturmasında davalı hakkında yeterli şüphe bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, kararın davacının itirazının İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği'nce reddedilmesi üzerine 29.03.2017 tarihinde kesinleştiği, somut olayda davacının senet altındaki imzayı inkar etmediği, soruşturma dosyasında dinlenen tanık beyanlarının senet altındaki imzanın zorla atıldığı yönündeki davacı iddiasını doğrulamadığı, davacının bu iddiasını ispat edemediği, senedin bedel kısmının taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu yönündeki davacı iddiasının da ispat yükü kendisinde olan davacı tarafça yazılı delil ile ispat edilemediği, her ne kadar davacı tarafça yemin deliline dayanılmış ise de 6100 sayılı HMK'nun 226/1-c fıkrası uyarınca davacının iddiasını dayandırdığı vakıaların yemine konu olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine, yasal şartları oluşmadığından davalının tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince istinaf edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi’nce, davanın takibe konu edilen kambiyo senedinden dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu, takibe ve davaya konu senedin 01.04.2015 vadeli, 22.03.2015 tanzim tarihli, 150.000,00 TL bedelli nakden kaydı bulunan bono niteliğinde olduğu, keşidecinin davacı ..., lehtarın ise davalı ... olduğu, her iki tarafın da senet nedenini talil ettiği, senedin borç karşılığı değil, tedavi giderleri ve bedensel zararın tazmini için verildiği konusunda müşterek irade açıkladıkları, davacının anlaşılan miktarın 18.000,00 TL olduğunu, davalının ise 150.000,00 TL olduğunu iddia ettiği, ihtilafın senedin anlaşmaya aykırı doldurulup doldurulmadığı ve tehdit altında ve zorla imzalatılıp imzalatılmadığı noktalarında toplandığı, ceza soruşturmasının kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlandığı ve kesinleştiği, İlk Derece Mahkemesi’nce davacı tanıkları dinlenmemiş ise de ceza soruşturmasında ifade verdikleri, davacı tanıklarının cebir, şiddet ve tehdit konusunda bilgi sahibi olmadıklarının dosyaya celp edilen beyanlarından anlaşıldığı, bu nedenle tanıkların aynı konuda mahkemede dinlenmelerinin dosyayı aydınlatmada bir fayda sağlamayacağının kabul edildiği, ispat yükü kendisinde olan ve kambiyo senedinin tehdit ile ve anlaşmaya aykırı doldurulduğunu iddia eden taraf olan davacının bu iddiasını kanıtlayamadığı, açıklanan sebeplerle davacının istinaf başvurusunun yerinde görülmediği, İlk Derece Mahkemesi’nce ihtiyati tedbir kararı verildiği, bu sebeple davalı vekilinin tazminata yönelik istinaf başvurusunun yerinde görüldüğü gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine, İİK’nın 72/4. maddesi uyarınca % 20 nispetinde hesaplanan 30.673,15 TL icra inkar tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 26/05/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, İİK 72. maddesine dayalı, kambiyo senedinden kaynaklanan borç nedeniyle menfi tesbit istemine, ilişkindir.
Davacı aleyhine, Bakıköy 9. İcra Müdürlüğü'nün 2015/19819 sayılı dosyasında kambiyo senedine müstenit yapılan takip üzerine menfi tesbit davası açılmış, davacının dilekçede tedbiren icranın durdurulması talebi üzerine ilk Derece Mahkemesince 01.10.2015 tarihli karar ile herhangi bir teminat alınmaksızın takibin durdurulmasına 6100 sayılı, HMK 209/1 maddesi gereğince karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince davanın reddi ve İİK 72. maddesi kapsamında verilmiş bir ihtiyati tedbir kararı bulunmadığından davalı vekilinin de tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Karar aleyhine taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup Bölge Adliye Malkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddi, icra takibinin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulması nedeniyle davalı lehine tazminata hükmedilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı bu kez davacı vekilince temyiz edilmiş olup, çoğunluk görüşü doğrultusunda temyiz itirazları red edilerek karar onanmıştır.
Davacının, aleyhine tazminata hükmedilmemesi gerektiğine ilişkin temyiz isteminin reddi isabetli değildir.
Dava İİK 72. maddesine istinaden açılmış olup takibe konu kambiyo senedi nedeniyle menfi tesbit istemine ilişkindir.
İİK 72/3. maddesinde icra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemeyeceği, ancak alacağın %15’nden az olmamak üzere teminat verilmesi karşılığında icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesinin istenebileceği, İİK 72/4. maddesinde de davanın alacaklı lehine neticelenmesi durumunda ihtiyati tedbirin kalkacağı ve alacaklının zararının depo edilen teminattan karşılanacağı düzenlenmiştir.
Madde metninde de açıkça ifade edildiği gibi alacaklı lehine tazminata hükmedilebilmesi için İİK 72. maddesinde düzenlenen prosedüre uygun bir tedbir kararının varlığı zorunludur.
Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemece ihtiyati tedbir kararı, İİK 72. maddesi hükümlerine göre değilde adi senetteki yazı ve imzaya münhasır olarak düzenlenen HMK 209. maddesi hükümlerine göre verilmiştir.
HMK 209/1. maddesi hükmünün, icra takipleri ve İİK 72. maddesindeki menfi tesbit davalarında uygulanması mümkün değildir. Zira İİK hükümleri, HMK 209/1 hükmüne göre daha özel hüküm niteliğindedir. (Baki Kuru Medeni Usul Hukuku El kitabı, Cilt 1. shf. 671)
HMK, İİK’nda bir hüküm olmayan hallerde, ancak İİK’da açıkça gönderme olması veya bu kanunun özel veya genel hükümlerine aykırı olmaması hallerinde uygulanabilir. HMK 209 maddesinin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin İİK' da bir hüküm bulunmamaktadır. İcra takibine konu senedin sahteliğinin iddia edilmesi HMK 209 maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmamaktadır. (HGK 8.6.2016 tarih 12/1128-774 sayı, 12.HD. 21.4.2014 tarih 9285/11622 sayı vd.)
Şu halde, İİK 72. maddesine dayalı olarak açılan davada, mahkemece HMK 209/1 maddesine göre ihtiyati tedbir kararı vermesi ve bu karara istinaden takibin durdurulması, İİK 72 maddesindeki Prosedür işletilmediğinden davacı borçlunun tazminat sorumluluğunu gerektirmemektedir.
Bu yöne ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararında isabet bulunmadığından, davacının temyiz isteminin kabulü ile HMK 370/1. maddesi gereğince 09.07.2020 tarihli istinaf mahkemesi kararının hüküm fıkrasının 3/B bendinin hükümden çıkarılarak kararın Düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacının temyiz isteminin reddi ile kararın bu yönden onanmasına ilişkin çoğunluk görüşen karşıyım.