Esas No: 2020/4522
Karar No: 2022/4209
Karar Tarihi: 30.05.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/4522 Esas 2022/4209 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/4522 E. , 2022/4209 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 29.05.2017 tarih ve 2016/410 E- 2017/449 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 19.12.2019 tarih ve 2018/1400 E- 2019/1624 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline geri çevrilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra iade edildiği anlaşılmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin Şanlıurfa merkezde gübre ve zirai ilaç satımı işiyle uğraştığını, davalı firma ile müvekkili arasında 01/12/2015 tarihinde 1500 ton 20/20 taban gübresi alımı için anlaşma yapıldığını, anlaşmaya göre davalının müvekkiline 15/01/2016 tarihine kadar 1500 ton 20/20 taban gübresi teslim edeceğini, müvekkilinin satım bedeli olan 97.500,00 TL'nin 4.250,00 TL'sini peşin ödendiğini, kalan 93.250,00 TL için ise keşidecisi ..., muhatabı Ziraat Bankası, ödeme tarihi 09/05/2016 olan ... nolu bir adet çek verildiğini, sözleşmeye konu malın teslim edilmediğini, çevreden duydukları kadarıyla davalının iflas ettiğini ileri sürerek müvekkilinin davalıya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı Bayar Tarım Ürünleri Ltd. Şti. davaya cevap vermemiştir.
Birleşen davada davacı vekili, müvekkili ile Bayar Tarım Ürünleri Petrol Nak. Tur. San. Tic. Ltd. Şti. isimli firma ile arasında gübre satışı konusunda anlaşma yapıldığını, anlaşmaya göre Bayar Tarım Ürünleri Petrol Nak. Tur. San. Tic. Ltd. Şti.'nin müvekkiline 15.01.2016 tarihine kadar 1500 ton 20/20 taban gübresi teslim edeceğini, satım bedeli olan 97.500.TL'nin 4.250,00.TL'sinin peşin ödendiğini, kalan 93.250,00.TL için ise keşidecisi ..., muhatabı T.C. Ziraat Bansası A.Ş. Şanlıurfa Şubesi, ödeme tarihi 09.05.2016 olan ... numaralı bir adet çek verildiğini, müvekkilinin çeki teslim ettiğini, peşinatı sözleşmeyle birlikte ödediğini, sözleşmeye konu malın bugüne kadar müvekkiline teslim edilmediğini, müvekkilinin çevreden duyduğu kadarıyla davalı firmanın iflas ederek işyerini kapattığını öğrendiğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı aleyhine Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/410 esasında menfi tespit davası açıldığını, davaya konu çekin süresinde muhatap bankaya ibraz edildiğini ve Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/410 esas numaralı dosyasından konulan tedbir nedeniyle işlem yapılmadığını, müvekkilinin Ziraat Bankası Girişimci Şubesinde hesabında bulunan parayı çekmek istediğinde davalı Türkiye Ekonomi Bankası tarafından Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğünün 2016/9055 takip numarasıyla aleyhine icra takibi başlatıldığını öğrendiğini, banka yetkilileriyle yaptığı görüşmede davaya konu çekin Bayar Tarın Ürünleri Petrol Nak. Tur. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından bankalarına teminat olarak ibraz edildiğini, bu nedenle bankalarının hamil olarak çeki takibe koyduğunu öğrendiğini, bahse konu çekin banka tarafından teminat amacıyla alınmış olup TTK. uyarınca çekin rehin amacıyla cirosu geçerli olmadığından davacı bankanın yetkili hamil olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürerek müvekkilinin bu çekten dolayı davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili, dava konusu çek nedeniyle davacı hakkında icra takibi yaptıklarını, takip kapsamında alacağın tahsil edildiğini, bu nedenle davacıya davasını istirdat davasına çevirmek üzere kesin mehil verilmesi gerektiğini, müvekkilinin iyi niyetli hamil olduğunu, Bayar Tarım Ürünleri Ltd. Şti.'nin müvekkili bankanın kredi borçlusu olduğunu, bu nedenle dava konusu çekin Bayar Tarım Ürünleri Ltd. Şti. tarafından temlik cirosu ile müvekkili bankaya teslim edildiğini, çek tahsil edildiğinde bedelinin Bayar Tarım Ürünleri Ltd. Şti.'nin borcundan mahsup edildiğini, asıl borç ilişkisinden kaynaklanan def'ilerin müvekkili bankaya karşı ileri sürülemeyeceğini, müvekkili bankanın borcun tasfiyesi amacıyla devraldığı bir kambiyo senedinde senedin iç ilişkisini araştırma zorunluluğunun olmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının delil olarak ticari defterlere dayandığı, ticari defterlerin kesin delil niteliğinde olduğu, davacının ticari defterlerini ibraz ettiği, davalı Bayar Tarım Ürünleri Ltd. Şti.'nin ihtara rağmen ticari defterlerini ibraz etmediği, davacının davasını ispat ettiği gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, davalı ...'nın dava konusu senede ciro yoluyla hamil olduğu, dava tarihinde yürürlükte bulunan TTK'nın 778. maddesi yollamasıyla bonolarda da uygulanması gereken TTK'nın 687. maddesine göre düzenleyen ile lehtar arasındaki doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def'ilerin hamile karşı ileri sürülebilmesi için hamilin bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olduğunun kanıtlanması gerektiği, burada ispat yükünün davacı tarafta olduğu, davacının bu hususu tanık dahil her türlü delille kanıtlayabileceği, davacının iddiasını ispatlayacak herhangi bir delil sunmadığı, davalı ...'nın iyiniyetli 3. kişi olduğu gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı asıl ve birleşen dava davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, İcra ve İflas Kanunu'nun 72/6. maddesinde yer alan "borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir" düzenlemesine göre menfi tespit davası devam ettiği sırada borcun ödenmesi halinde davaya istirdat davası olarak devam edileceği, ancak kanun hükmünde borcun ödenmesinden kastedilenin, borcun menfi tespit davasının davalısı olan alacaklıya ödenmesi olduğunun açık olduğu, herhangi bir para tahsil etmeyen davalıya karşı davanın istirdat davasına dönüşmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle mahkemece menfi tespit yönünde hüküm kurulmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, mahkemece, çekin bir ödeme aracı olduğu, bedelsizlik iddiasının yazılı delillerle ispatlanması gerektiği, davalı tarafça ticari defterlerin ibraz edilmemesinin davacı tarafın iddiasının doğru olarak kabul edilmesine yeterli olmadığı, defter ibraz etmemeye bağlanabilecek tek sonucun davacı tarafın defterlerindeki kaydın doğru olduğunun kabul edilebilecek olması olduğu, bu nedenle davacı taraf defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilemeyeceği hususları gözden kaçırılarak eksik inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmamakla birlikte aleyhe istinaf talebi olmadığından bu yönün kaldırma nedeni yapılmadığı, davacının istinaf başvurusunun temel gerekçesini dava konusu çekin, dava dışı borçlunun davalı bankadan kullandığı ticari kredinin teminatı olarak dava konusu çekin rehin cirosu ile davalı bankaya teslim edildiği, dolayısıyla çeklerde rehin cirosunun geçersiz olduğu için bankanın iyi niyetli meşru hamil olmadığı noktasında toplandığı, 6102 sayılı TTK'nun çekler hakkında da uygulanacak poliçeye ait hükümleri düzenleyen 818. maddesinde rehin cirosuna ilişkin TTK'nun 689. maddesine atıf yapılmadığı, kanun koyucunun bu tercihinin bilinçli bir tercih olduğu, çeklerin kural olarak bir ödeme vasıtası olduğu, çekin görüldüğünde ödeneceğine ilişkin TTK 795. madde hükmüne karşılık çekin üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ibraz edilip ödenmesini engelleyen özel nitelikte ve belirli süreli düzenlemeler ile ticari hayatta hukuken ileri tarihli çek keşidesine yasal olanak tanındığı, dolayısıyla çekin TTK'daki hukuki niteliği gereği ödeme aracı olmasına ilişkin kural, Çek Kanunlarında yapılan değişikliklerle çekin ticari hayatta bir kredi ve borçlanma amacına hizmet etmesine olanak tanındığı, gündelik ticari hayatta 6 ay ila 1 yıl arası veya daha da uzun süreli çek keşide edildiğinin uygulamada sıkça karşılaşılan hususlarda olduğu, bunun da ötesinde bankalar tarafından ticari müşterilerine çek karşılığı kredi kullandırıldığı, kural olarak, çekin üzerindeki ciroda "bedeli teminattır", "bedeli rehindir" şeklinde herhangi bir kayıt ve açıklama bulunmadığı veya TTK'nun 688. maddesi gereğince "bedeli tahsil içindir", "vekaleten" veya "bedelin başkası adına kabul edileceğini belirten bir şerh ya da sadece vekil etmeyi ifade eden bir kayıt olmadığı", dolayısıyla tahsil cirosu olmadığı sürece, yapılan her cironun "temlik cirosu" olup, kısaca, herhangi bir açıklama bulunmadığı takdirde ve ciro edenin sadece isim ve imzasını içeren bir cironun temlik amacıyla yapıldığının kabulü gerektiği, TTK'nun 818. maddesinin TTK'nun rehin cirosuna ilişkin 689. maddesine atıf yapmaması ve bunun kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olması nedeniyle rehin cirosunun çeklerde geçersiz olduğunun tartışma konusu olmadığı, ancak doktrinde Prof. Dr. Fırat Öztan (Kıymetli Evrak Hukuku 2. Baskı, Ankara 1997, Sayfa 624 ve devamı) tarafından belirtildiği üzere rehin cirosunun aleni (açık rehin cirosu) veya gizli (örtülü) rehin cirosu şeklinde yapılması mümkün bulunmadığı, özellikle gizli rehin cirosunun, temlik cirosunun ilgililer arasındaki anlaşma ve güven ilişkisine dayalı olarak teminat amacıyla kullanılması, dış görünüş itibariyle temlik cirosu şeklindeki bir cironun, ciro edilene senet üzerinde bir rehin hakkı kazandırdığı durumda, gizli rehin cirosunun sözkonusu olduğu kabul edildiği, bankalara ciro yolu ile devredilen çeklerdeki cironun "gizli (örtülü) bir rehin cirosu" ile devredilip devredilmediği, tarafların beyanları, ikrar, yemin, banka kayıtları, tarafların ticari defter ve belgeleri, varsa taraflar arasındaki sözleşme hükümleri, çek tevdi bordroları, protokol vb ilgililer arasındaki özel nitelikli anlaşmalar gözönünde bulundurulmak suretiyle gerçekte teminat amacıyla bir başka deyişle "gizli (örtülü) rehin cirosu" şeklinde bir cironun yapılıp yapılmadığı araştırılmak suretiyle konunun açığa kavuşturulması gerektiği, bu kapsamda, dosyadaki bilgi ve belgelere göre dava konusu çek üzerinde çekin bankaya teminat amaçlı veya rehin cirosu ile devredildiğine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmadığı, çek üzerindeki cironun şekil itibariyle temlik cirosu niteliğinde olduğu, davalı bankanın savunmasında çekin kullanılan kredinin teminatı olarak alındığına ilişkin herhangi bir kabul ve ikrarı bulunmadığı, bu nedenlerle çekin görünüşte temlik cirosu ile devredilmesine rağmen taraflar arasındaki özel anlaşmalara göre teminat veya rehin amacıyla devredildiğine ilişkin iddianın yazılı veya diğer kesin deliller ile ispatlanamadığı, dava konusu çekin hukuki niteliğine uygun olarak temlik cirosu ile devredildiği ve ödeme amacıyla verildiği, dolayısıyla çeki temlik cirosu ile alan bankanın meşru hamil olduğu, TTK'nun 818. maddesinin atfıyla TTK'nun 687. maddesindeki; hüküm gereğince, temlik cirosunda keşideci, lehtar veya cirantalar arasındaki kişisel defilerin çekin yasal ve haklı hamiline karşı ileri sürülemeyeceği gözetilerek davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, asıl ve birleşen davada davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Asıl dava, İİK 72. maddesine dayalı menfi tespit davası olarak açılmış olup, davacı 25.11.2016 tarihli dilekçesi ile davaya konu çek bedelinin Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğü'nün 2016/9055 sayılı dosyasında alacaklıya ödendiğini bildirerek davaya istirdat davası olarak devam edilmesini istemiş, mahkemece dava, menfi tesbit davası olarak kabul edilmiş, istirdat talebi konusunda bir hüküm kurulmamıştır.
Dosya içeriği ile dava konusu çekin keşidesine esas sözleşmeye konu malın davalı şirket tarafından teslim edilmediği, davacı çek keşidecisinin davalı çek lehdarı şirkete borçlu olmadığı sabittir.
Davalı şirketin dava konusu çeki, birleştirilen dosyanın davalısı Banka'ya ciro ettiği ve çek bedelinin davacıdan tahsil edildiğinin sabit bulunmasına göre davalı çek lehdarı davacı aleyhine sebepsiz zenginleşmiştir.
Bu halde asıl davada, davalı şirket aleyhinde istirdat hükmü kurulması gerekirken, yazılı şekilde bu hususun göz ardı edilerek, hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
2- Birleşen dava, davacı tarafından keşide edilen dava konusu çekin asıl dava davalısı şirket tarafından birleşen dava davalısı Türkiye Ekonomi Bankası’na teminat olarak devredildiği iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Dava konusu, Ziraat Bankası A.Ş.’ye ait 09.05.2016 keşide tarihli ... nolu ve 93.250,00 TL bedelli çekin lehtar Bayar Tarım Ür. Pet. Nak. Tur. San. Ve Tic. Ltd. Şti. tarafından Türkiye Ekonomi Bankası Şanlıurfa- ... Şubesine verildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda öncelikle, birleşen dava davalısı bankanın ticari defter ve kayıtları ile varsa dava konusu çeke ait çek tevdi bordrosu ve şirket ile davalı banka arasında düzenlenen kredi sözleşmesinin incelenerek çekin verildiği tarih itibariyle asıl davada davalı Bayar Tarım Ür. Pet. Nak. Tur. San. Ve Tic. Ltd. Şti.’nin Türkiye Ekonomi Bankası’na borçlu olup olmadığının ve kredi borcuna teminat olarak verilip verilmediğinin değerlendirilmesi, bu suretle davalı bankanın yetkili hamil olup olmadığının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle birleşen davanın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davada, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle birleşen davada davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, istek halinde temyiz peşin harçlarının asıl ve birleşen davada davacı tarafa iadesine, 30/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Uyuşmazlık, davalı Bayar Tarım Ürünleri ... Ltd. Şti.'ne avans mahiyetinde verilen çek karşılığında herhangi bir mal teslim edilmemesine rağmen diğer davalı bankaya ciro edilmesinden dolayı borçlu olmadığının tespitine ve istirdat talebine ilişkindir.
İlk derece ve Bölge Adliye Mahkemeleri, lehtar yönünden kabul kararı verirken hamil banka yönünden ret hükmü kurmuşlardır.
Somut vakıada bedelsizlik defini kabul eden lehtar yönünden herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf, çekte hamil sıfatını taşıyan davalı banka yönünden, zımni rehin cirosu bulunup bulunmadığı tartışmasından kaynaklanmaktadır.
KAMBİYO SENETLERİNDE CİRO
Kambiyo senetlerine özgü temel kaideler Poliçe başlığı altında düzenlenmiştir. Sıra Bono ve Çeke geldiğinde ise daha çok Poliçe ile ilgili hükümlere atıfla yetinilmiştir.
Bu meyanda bonoda rehinle ilgili Poliçe hükümlerine açık atıf bulunulurken, Çeke dair herhangi gönderme bulunmamaktadır.
Çekin bir ödeme vasıtası olup, belirli bir vadeyi içermemesi; görüldüğünde ödenmesi ve rehin cirosuyla devredilebilirliğine dair açık bir düzenleme bulunmaması nedeniyle gerek uygulamada gerekse öğretide rehin maksadıyla devredilemeyeceğine dair genel bir kabul oluşmuştur.
Zaten sayın çoğunluk ile aramızda bu yönde görüş aykırılığı bulunmamaktadır.
Tartışma daha ziyade Çek arka yüzündeki ciroda “rehin” veya “teminat” ibaresinin yazılmamasına rağmen (beyaz ciroyla devralan banka yönünden) cironun yorum yoluyla rehin cirosu olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği hususunda toplanmaktadır.
Şöyle ki, bankalar çoğu kez kredi verdikleri borçlulardan müşteri çeki almakta ve borçlunun temerrüde düşmesi üzerine de bakiye borç tutarı kadar kambiyo senetlerine mahsus takip yöntemiyle çek keşidecisine müracaat etmektedirler.
Banka ile arasında temel ilişki bulunmayan keşideciler ise senet tevdi bordrosundaki “teminat” ibaresinden veyahut “kredi borç bakiyesi” kadar takibe uğramaktan dolayı bu çeklerin teminat maksadıyla verildiğini iddia ederek bankanın meşru hamil olmadığı savunmasında bulunmaktadırlar.
Sıkı şekil şartlarına tabi olan kambiyo senetleriyle ilgili TTK'da açık düzenlemeler mevcuttur. Ciro ve türlerine ilişkin hükümlerde rehin cirosunun ne şekilde oluşacağı açıkça tarif edilmiştir (TTK. 689).Buna göre ya “bedeli teminattır” veyahut “bedeli rehindir” ibarelerinden birini içermesi gerekmektedir. Bundan başka “tahsil” maksadıyla da temlik edildiğine dair bir kayıt düşülmediyse asıl olan “temlik” cirosudur.
Zira, bir başka kambiyo senedi olan Bono özelinde gündeme gelen ciro ile ilgili 05.11.1969 gün ve 1969/6, 1969/7 Tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararında:
“İster kapalı ve ister açık olsun, temlik cirosu ile iktisap olunan senet (teminat) olmayıp bankanın mamelekine geçmiş bir haktır.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu nun ticari senetlere ait hükümleri 1930 ve 1931 senetlerinde Cenevre 'de tekrar ele alınıp mükemmelleştirilen 1910 ve 1912 Lahey projelerine dayanmaktadır. Bu beynelmilel projelerin derpiş ettiği gaye, uluslararası geniş bir tedavül sahasını haiz olan ticari senetler için beynelmilel bir hukuk statüsü temin etmektir. Kanun yapıcının tedavül sahası milli sınırları aşan ve bu itibarla uluslararası önem arzeden ticari senetler için, beynelmilel anlaşmaları ve projeleri gözönünde bulundurarak tedvin ettiği Ticaret Kanunu hükümlerini, gayelerine ve dayanakları olan uluslararası projelere uygun şekilde tatbik etmek zarureti vardır. Binaenaleyh; Ticaret Kanunu nun terhine müteallik açık hükümlerine rağmen temlik cirosu ile ciro edilmiş, ihtiva ettiği haklar kayıtsız şartsız hamilin mamelekine geçmiş bir bono veya poliçeyi
( rehin ) telakki etmeye imkan yoktur.
Burada özetle; temlik cirosu ile devredilmiş senedin rehin olarak kabulünün mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
KAMBİYO SENETLERİNDE BORÇLUNUN (KEŞİDECİNİN) DAYANABİLECEĞİ DEFİLER.
Burada uzun uzadıya senet borçlusunun dayanabileceği mutlak ve nispi delilden söz edilmeyecektir.
Konumuzu ilgilendiren rehin cirosu, senet metninde açıkça görülebilen ve senet hamilinin senedi temlik alırken çıplak gözle görebileceği mutlak defi kapsamında kalıp, keşideci tarafından herkese karşı ileri sürülebilecektir.
Bir senedin hangi hallerde rehin cirosuyla temlik edildiğinin teşhisi için başvuracağımız kanuni dayanak TTK 689. maddesidir. Buna göre senette ya “bedeli teminattır” veyahut “bedeli rehindir” ibarelerinin yazılması gerekmektedir.
Aksi halin sair delillerle ispatına cevaz verilmesi “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin de senetle ispatı gerektiği hususundaki HMK 201. maddesine de aykırı düşecektir.
Eğer bankaya yapılan ciroda bu ibareler varsa bu senet metninden kaynaklanan bir mutlak defi olup herkese ve dolayısıyla son hamil olan bankaya karşı da ileri sürülebilir.
Ama bunun dışında keşideci, tarafı olmadığı lehtar olan şirketle banka arasındaki senet tevdi bordrosuna veyahut kredi sözleşmesine dayanarak örtülü rehin cirosu iddiasında bulunamaz.
Hakeza bu durum, TTK 687. maddesinde yer alan “poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun” şeklindeki hükme de aykırılık oluşturacaktır.
ÇEKDE REHİN CİROSUNUN MÜMKÜN OLMADIĞI TEZİNİ TARTIŞMALI HALE GETİREN GELİŞMELER
Yukarıda değinildiği üzere çekte rehin cirosunu yasaklayan herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Ancak rehinle ilgili Poliçe hükümlerine atıfta bulunulmaması, bir ödeme vasıtası olup görüldüğünde ödenmesi nedeniyle rehne konu yapılamayacağı hususunda bir görüş birliği oluşmuştur.
Ne var ki, 5941 sayılı Çek Kanunu'nun Geçici Madde 3/5. maddesi “31/12/2023 tarihine kadar, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.” denilmekle uygulamada çekin de tıpkı bono gibi bir kredi aracı haline getirildiği gözlemlenmektedir.
Bu madde 2008 yılında oluşan küresel ekonomik krizle gündeme gelmiş, geçici madde başlığı altında düzenlenmesine rağmen, her seferinde uzatılmak suretiyle (En son 2023 aralık sonu) bir nevi “kalıcı" hale getirilmiştir.
Dolayısıyla çekte rehin cirosunun yapılamamasının temel dayanaklarından biri olan “görüldüğünde ödenir” gerekçesi fiilen bertaraf edilmiştir.
EKONOMİK GEREKÇELER
Bankalar kullandırdıkları kredileri geri dönüşünü garanti altına almak için ayni veyahut şahsi teminat alırlar. Ayni teminat kapsamında kalan ipotek verilmesi belirli aşamalarla gerçekleşir. Gayrimenkul değerleme raporları gibi bir hayli emek ve mesai
gerektiren çabalar açılacak krediye önemli bir maliyet kalemi olarak yansır. Rehne konu gayrimenkulün aile konutu çıkma ihtimalinden kaynaklanan sorunlar ile kefalet sözleşmelerindeki eş rızasının bulunup bulunmaması gibi ilerde doğacak uyuşmazlıkların caydırıcılığı da cabasıdır.
Bunun yerine ciro yoluyla bankaya devredilecek bir müşteri çeki kredi maliyetini azaltmanın yanı sıra amaca hızlı erişim açısından da her iki taraf açısından tam da bir kazan-kazan durumu oluşturmaktadır.
Ticari ilişkide taraflar tacirdir. Her biri sözleşmenin müzakere sürecinde kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışır en nihayetinde bir ortak noktada buluşurlar. Bu uzlaşı, taraflar arasındaki menfaat dengesini açıkça ihlal etmiyorsa müdahaleden sarfınazar edilmelidir.
Çekte örtülü rehin cirosu gibi varsayıma dayalı bir kabulün yol açacağı bir başka sorun ise halen bankaların teminat maksadıyla elinde tuttukları çeklerin bir anda hurdaya çıkmasıdır. Bundan hareketle mevcut krediler için ek teminat istenmesi, karşılanmaması halinde hesap kat işlemlerine muhatap kalmak gibi; ekonomik kriz nedeniyle zaten zar zor ayakta duran birçok işletmeye ilave zarar kalemi olarak yansıması kuvvetle muhtemeldir.
Bu bakımdan yargı mercileri karar sürecinde takdir yetkisini kullanırken, potansiyel yansımalarını ve doğuracağı ekonomik ve sosyal sonuçları da hesaba katmak zorundadırlar.
Diğer yandan yıllardır bu tür uyuşmazlıklara bakıp istikrarlı bir şekilde temyize konu karar doğrultusunda ilke belirleyen Yargıtay (Kapatılan) 19 Hukuk Dairesinin müktesebatının yok sayılması Yargıtay’ı bir bütün olarak algılayan piyasa paydaşları nezdinde hukuk güvenliği ilkesini de sorgulatacaktır.
Açıklanan gerekçelerle yerinde görülen Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerektiği kanaatiyle aksi yönde tezahür eden sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmiyoruz.