Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/72 Esas 2022/4253 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/72
Karar No: 2022/4253
Karar Tarihi: 31.05.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/72 Esas 2022/4253 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülen dava, davacı ve davalılar arasındaki yazılı olmayan sözleşme gereğince pay sahibi olduğuna inanan davacının alacak talebi üzerine açılmıştır. İlk derece mahkemesi, davalı şirketin hisse devrine yönelik sorumluluğunun olmadığı gerekçesiyle davanın reddine, davalı ... açısından arabuluculuk şartının yerine getirilmemesi nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, dava başlıklarının düzenlenmesindeki hatanın giderilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın esasına değinmiş ve davacının istemi, yazılı olmayan sözleşmenin gösterilmesi ve pay sahipliğinin ketmedilmiş olması nedenleriyle 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu'na uygun olmadığını belirtip davanın reddine karar vermiştir. Karşı oy çıkmıştır. Kanun maddeleri ise şöyledir: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/2 ve 115/2 maddeleri, 6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A maddesi, AAÜT'nin 7/2 maddesi.
11. Hukuk Dairesi         2021/72 E.  ,  2022/4253 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 23.06.2020 tarih ve 2020/28 E- 2020/272 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine-kısmen kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 21.10.2020 tarih ve 2020/1101 E- 2020/1038 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, davalı şirket kurulurken şirket hisselerinin % 15’inin ...'ye, % 42,5’inin ... ve ...'a, % 42,5 hissenin ise ... ve ...'a ait olacağının şifahen kararlaştırıldığını, ancak şirket kuruluşu sürecinde taraflar arasında görülen lüzum üzerine hisselerden müvekkili ...'a ait olan kısmının ... üzerinde, ...'a ait hissenin ... üzerinde kaldığı, ilerleyen süreçte ise, müvekkillerinin paylarının talepleri halinde, kayden adlarında olan ... ve ... tarafından müvekkillerine teslimi konusunda anlaşmaya varıldığını, müvekkilinin davalı şirketteki hisse bedelinin gerçek değeri üzerinden ödenmesi talebinin reddedildiğini, arabuluculuk görüşmesinde de anlaşma sağlanamadığını, kayden davalı şirket elinde bulunan müvekkiline ait hisselerin gerçek değerinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar vekili, 2013 yılında ... ve oğlu ... tarafından kurulan müvekkili şirketin, kuruluşundan beri bütün hisselerinin adı geçen hissedarlara ait olduğunu, müvekkili ile davacının dava dışı Aykimtaş ... A.Ş.'de hissedar olduklarını, anılan şirketin yönetim kurulu başkanı sıfatıyla uzun yıllar şirketi idare eden davacının kendi lehine diğer hissedarlar aleyhine usulsüz işlemler gerçekleştirdiğinin 2018 yılının sonlarında öğrenilmesi üzerine davacı ve adı geçen şirket aleyhine davalar açıldığını, 21.06.2019 tarihinde davacının ve kardeşinin Aykimtaş ... A.Ş.'deki hisselerini müvekkiline ve diğer hissedarlara sattığını, davacının müvekkili ... aleyhine bu davayı açmadan önce arabuluculuk yoluna başvurmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin anonim şirket şeklinde kurulduğu, Ankara Ticaret Sicili Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevaba göre şirketin kuruluşunda ortaklarının dava dışı ... ile davalı ... olduğu, anonim şirketlerde hisse devrinin ancak hisse sahibi kişilerin hisselerini hisse sahibi olmayan kişilere devretmesi suretiyle yapılabileceği, hisse devrinin ne şekilde yapılacağına ilişkin kanunda bir düzenleme bulunmadığı, hisse devrinin hisse sahibi olan kişi ile hisse sahibi olmayan kişi arasında yapılmasının gerekmesi nedeniyle davalı şirketin hisse devrine yönelik herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, kuruluş sözleşmesinde dava konusu edilen iddiaya yönelik bir hükmün yer almadığı, bu hali ile davalı şirketin hisse devrine yönelik sorumluluğu bulunmadığından davalı şirket yönünden ispat edilemeyen davanın reddine, davalı ... yönünden ise dava tarihinden önce arabuluculuğa başvurma şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
    Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, 6325 sayılı Yasa’nın 18/A maddesinde arabulucuya başvurmuş olmanın dava şartı olarak kabul edildiği, bu zorunluluğa uyulmaması halinde davalıya tebligat yapılmadan davanın usulden reddine karar verileceği hususunun düzenlenmesine rağmen, mahkemece sehven davalı tarafa dava dilekçesinin tebliğ edilmesi ve davalının vekil görevlendirmesinin davacı aleyhine sonuç doğurmaması gerektiği gözetilerek ilk derece mahkemesince davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı, davalı ... adına kayıtlı olan şirket hisse bedelinin gerçek değerinin tahsilini talep ettiğinden davasını davalı pay sahibi olan ...'a yöneltmesi yeterli olduğundan davanın reddine ve yargılamada vekili ile temsil olunan davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 7/2. maddesi gereği maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeksizin davalı lehine bildirilen dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine karar verilmesi doğru görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı ... yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine, bu davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, davalı Arsaş Yapı Ticaret ve Sanayi A.Ş. yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, bu davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
    Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Davacının talebi, davalı şirketin kayden görünen ortakları ile kendisi arasında yapılan yazılı olmayan şifahi sözleşme gereğince şirket pay sahibi olduğu, ancak sözleşme gereğince pay sahipliğinin kayıtlarda gösterilmediği iddiasına dayalı pay bedeli alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının talebinin soyut alacak istemine hasredildiğinin kabulü ile davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceği, davalı ... açısından ise 6325 sayılı Kanun gereğince arabuluculuk yoluna başvurulmadan dava açıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi ise, davalı ... açısından dava şartı gerçekleşmemesi nedeniyle hemen reddi gereken davada, ...’un vekil tayin etmesinin lehine ücreti vekalet takdirini gerektirmediği, davalı şirkete de husumet düşmeyeceği gerekçesiyle yerel mahkeme kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurmuştur.
    Davacının talebi her ne kadar alacak olarak görülüyor ise de, bu talebin dayanağı olarak yazılı olmayan sözleşmenin gösterildiği ve kendi pay sahipliğinin ketmedilmiş olduğu ileri sürüldüğüne göre, böyle bir davada şirket pay sahipliği tespit edilmeden alacakla ilgili istemin çözümlenmesi mümkün değildir. Bu durumda dava 6325 sayılı Yasa hükümlerine tabi olarak açılabilecek bir nitelik taşımamaktadır. O halde gerek yerel mahkemenin, gerekse Bölge Adliye Mahkemesi'nin zorunlu arabuluculuk dava şartına ilişkin gerekçeleri yerinde değildir.
    Öte yandan davalı şirket pay sahipliğinin tespiti açısından davalı şirkete husumet yöneltilmesi de doğrudur. Bölge Adliye Mahkemesince bu hususlar gözardı edilerek davalı şirket açısından pasif husumetten, diğer davalı açısından ise 6325 sayılı Kanun delaletiyle 6100 sayılı Kanun’un 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    2-Bozma sebep ve şekline göre, tarafların sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine,
    31.05.2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

    KARŞI OY

    Bölge Adliye Mahkemesi kararını yerinde bulduğumdan Daire çoğunluğunun kararın bozulması yönündeki görüşlerine katılmıyorum.


    Hemen Ara