Esas No: 2021/422
Karar No: 2022/4574
Karar Tarihi: 07.06.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/422 Esas 2022/4574 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/422 E. , 2022/4574 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28.03.2018 tarih ve 2014/1277 E. - 2018/476 K. sayılı kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 16.10.2020 tarih ve 2019/118 E. - 2020/915 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi ayrı ayrı davacılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin kurucu ortaklarından olduğunu, toplam 800 hisseli hisse senedi satın aldığını, işbu "hamiline Muharrer C Grubu Hisse Senetleri ve 11. Tertip Hisse Senetleri" asıllarının ellerinde olduğunu, uzun yıllardan beri müvekkilinin genel kurullara davet edilmediği gibi, şirketin sermaye artırımı, temerrüt, bilanço vs hususlarda bilgi içerikli herhangi bir evrakın müvekkiline gönderilmediğini, şu ana kadar müvekkiline temettü (kâr payı) de ödenmediğini, müvekkilinin başvurusu üzerine 14.11.2000 tarihli cevabi yazı ile "Ortaklarımızdan ...'ın şirketimizde her biri 5.000.-TL nominal değerde 1079 adet 5.395.000.-TL hisse senedi mevcuttur." ibaresi ile bu hususun teyit edildiğini, ancak bu tarihten sonra müvekkilinin hisse oranı ve değeri konusunda şirket yetkilileri ile görüşmelerden bir sonuç alınamadığını, şirkete ... 3. Noterliği'nden 20.11.2013 tarihli ve 27415 yevmiye nolu ihtarnameye verilen cevapta müvekkilinin hisse senetlerinin değerinin 5.395,00 TL olduğunun, talep halinde bu miktarın ödenebileceğini veya yeni hisse senetleri ile değiştirilebileceğinin belirtildiğini, hisse senetlerinin müvekkilinin elinde olmasına karşın davalının sanki tüm hisseler kendi elindeymiş gibi karar alarak hukuka aykırı şekilde yeniden hisse senedi bastırdıklarını, bunun hukuka aykırı olduğunu, 1973 yılından bu yana yüzlerce çalışanı olan davalı şirketin kâr etmemesi, sürekli zarar etmesi, temettü dağıtmamasına rağmen bedelli sermaye artırımına gitmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını ileri sürerek davalarının kabulü ile, davalı şirketin üzerinde kurulu olduğu gayrimenkul ve işbu gayrimenkul üzerindeki yapıların, banka hesaplarının, araçlarının, makinaların ve vs varlıkların değerinin işin uzmanı bilirkişilerce tespitiyle neticede müvekkilinin hissesinin dava tarihi itibariyle değerinin tespitini, davalı şirketin 1973 yılından bu yana kâr ve zarar hesabının çıkartılarak, temettü ya da kar payı adı altında ortaklara para dağıtılıp dağıtılmadığı, bedelsiz sermaye artırımı yapılıp yapılmadığı, şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketten huzur hakkı ve vs hak adı altında para alıp almadıklarının tespitini, davaya konu hisse senetlerinin müvekkilinde olmasına karşın, bu hisse senetleri sanki kendilerindeymiş gibi gösterilerek şirketin tadil edilen ve Resmi Gazetede ilan olunan esas mukavelesi tadil tasarısı kararının iptaline, müvekkilininin hisse senetleri karşılığı olarak şimdilik 2.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle davalı şirketten tahsili ile müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının, dava tarihinden geriye doğru 10 yıla kadar olan taleplerinin zamanaşımına uğramış olması nedeniyle reddi gerektiğini, müvekkili şirketin kar ve zarar ettiği yılların olduğunu, ancak son on yılda kâr payı dağıtmadığını, davacının açtığı davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı bugüne kadar şirkete uğramadığı gibi, genel kurul toplantılarına katılmak ve hesapları incelemeye yönelik bir başvurusunun da olmadığını, müvekkili şirketin hisse senetlerinin tamamının hamiline yazılı olduğunu, davacının genel kurula davet edilmediği yönündeki beyanları kabul etmediklerini, 2013 yılındaki sermaye artışına ilişkin davetin ilan yoluyla yapılıp çoğunluğun sağlandığını, şirkette resmi ve gayri resmi olarak iki ayrı kayıt tutulmadığını, 2013 yılında şirket sermayesinin beher hisse senedi 5.000.-TL olmak üzere 14.000.000.-TL'ye çıkarıldığını, davacı gibi toplam % 1 oranında hisse senedi sahibi olanlardan müracaat edenlerin senetlerinin yeni hisse senetleri ile değiştirildiğini, müracaat etmeyenlerin yeni hisse senetlerinin şirket kasasında muhafaza edildiğini, davacının kendisine ait hisselerini müvekkili şirketin devir alma zorunluluğunun bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, eda davasının açılmasının mümkün olduğu hallerde davacının tespit davası açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerektiği, hukuki yararın varlığının kabulü için ise, talepte bulunanın hakkının tehlike altında bulunması ve verilecek bu tespit kararının bu tehlikeyi bertaraf edici nitelikte olmasının gerektiği (Dairemizin 16/11/2017 tarih 2016/13103 E. 2017/6265 K. sayılı ilamı ve 3.06.2017 tarih : 2016/4880 E. 2017/3679 K. sayılı ilamı) bu nedenle, ortaklara ortaklık nedeniyle para dağıtımı olup olmadığı, bedelsiz sermaye arttırımı olup olmadığının tespiti, yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkı vs hak adı altında para alıp almadıklarının tespiti yönündeki talepler eda davasına konu edilebilecek talepler olup başlı başına bu yöndeki taleplerde hukuki yararın bulunmadığı (Dairemizin 12.02.2013 tarih 2012/2657 E. 2013/2300 K. sayılı ilamı) bu değerlendirmenin aksi düşünülse bile, yapılan bilirkişi incelemesi ile davacının bu konuda iddia edebileceği bir hakkının olmadığının tespit edildiği, 14.07.2000 tarihinde yapılan 1999 yılına ait olağan genel kurul toplantısına ilişkin tutanakta, gündemin 5. maddesi olarak alınan kararda "1999 yılına ait meydana gelen şirket kârının dağıtılmayıp şirket sermayesine eklenmesine oybirliği ile karar" verildiği, gündemin 7. maddesi olarak alınan kararın "... Sermayenin 2.000.000.000.000 TL (iki trilyon) dan 8.000.000.000.000 (sekiztrilyon)'ya çıkarılması hususunda ... yapılan müzakere sonunda şirket sermayesinin 8.000.000.000.000 (sekiztrilyon)'ya çıkarılması ve hissedarlara hisse oranında hisse verilmesi için aşağıdaki tablo oluşturulup oybirliği ile kabul edildi. " şeklinde olduğu, arttırılan 6 trilyon sermayenin tamamının, tabloda yer alan 14 hissedardan 11 hissedarın sermaye payına eklendiği, bu bedelsiz hisse arttırımından davacının hissesine düşen payın sermaye payına eklenmesi gerektiği, davacının hisse arttırım öncesi 2.000.000 TL olan şirket sermayesindeki hisse oranının (5.395/2.000.000=) %0,26975 olduğu, davacıya düşen payın ise (6.000.000x %0,26975=)16.185 TL olduğu, davacının hisse senetlerinin toplam değerinin 5.395,00 + 16.185,00 TL=21.580,00 TL tutarında olduğu ve yeni hisse senedi verilmesi gerektiği, davacının davalı şirketteki kaydi değerler itibariyle hisse değerinin 31.563,53 TL olduğu, esas tadil tasarısı talebine ilişkin olarak iptal talebinin süresinde ve yerinde olmadığı, davalının davacının hisse senetleri karşılığını ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı ve hatta kendi paylarını alma yasağının bulunduğu, bu nedenle eda talebinin yerinde olmadığı ancak eda talebi, içerisinde tespit talebini de barındırdığı ve hisse adedi ve değerinin belirlenmesi noktasında hukuki yararının olduğu gerekçesiyle davacının davalı şirketteki kaydi değerler itibariyle hisse değerinin (şirket özvarlığı(20.476.809,41 TL)/şirket sermayesi (14.000.000,00TL) x davacı hisse senedi değeri (21.580,00 TL) ) 31.563,53 TL olduğunun tespitine, fazlaya dair taleplerin reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı vekilinin nisbi istinaf harcı ve gider avansını yatırmaması nedeniyle istinaf başvurusunun reddi gerektiği, davacı vekilinin istinaf istemine yönünden ise; davacı vekilinin yargılamanın 2. celsesinde "Müvekkilimizin 1973 yılından beri kâr payını ve hissenin dava tarihi itibariyle değerini ve bunun müvekkilimize verilmesini talep ederiz. Talebimiz terditli olup öncelikle kar payı yoksa hisse değerinin dava tarihi itibariyle rayiç bedelini talep ediyoruz ve müvekkilim şirketten çıkmak istemektedir." şeklinde beyanda bulunduğu, davalı şirketin genel kurulu tarafından kâr payı dağıtılmasına ilişkin karar alınmadığı, davacı tarafından 6102 sayılı TTK'nın 102. maddesi uyarınca bu yöndeki genel kurul kararlarının iptali davası açılmadığı, şirket kâr dağıtmadığından, davacının kâr payı alma hakkının bulunmadığı, kâr payı dağıtılmaması halinde davacı şirketten çıkmak istediğini bildirmiş ise de, 6102 sayılı TTK'da anonim şirketten çıkma kurumunun düzenlenmediği, davacının sahip olduğu hisse miktarı göz önüne alındığında TTK'nın 531. maddesi gereğince haklı nedenle fesih talep edemeyeceği (Dairemizin 10/02/2014 tarih, 2013/12495 Esas, 2014/2202 Karar sayılı ve 08/06/2017 tarih, 2016/527 Esas, 2017/3549 Karar sayılı kararları) ortaklara ortaklık nedeniyle para dağıtımı olup olmadığı, bedelsiz sermaye arttırımı olup olmadığının tespiti, yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkı vs hak adı altında para alıp almadıklarının tespiti yönündeki talepler eda hükmü içermediği ve davacının bu talebinde hukuki yararının bulunmadığı, şirketin kendi hisse senetlerini satın almasının mümkün olmadığı, davacının şirketteki hissesinin değerinin 2013 yılı şirket bilançosuna göre şirket özvarlığı belirlendikten sonra oransal olarak hesaplanmasının yöntem olarak doğru olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, anonim şirket de pay sahipliğinin tespiti istemine ilişkindir.
TTK'nın 329'uncu (eTTK m 269) maddesi uyarınca A.Ş.'nin esas sermayeleri belirli sayıda paylara bölünmüş olduğu dikkate alındığında, davacının elindeki pay senedi oranında davalı şirkete paydaş olduğu kabul edilerek sermaye payları için belirsizlik yaratılamaz. Şu halde, payın ortaklığın elinde olup olmadığı, sermaye arttırımı sırasında oluşan bedelsiz paylar ile ortağın kendisine ait olduğunu ileri sürdüğü diğer paylarının başka bir ortağın uhdesine geçip geçmediği, böyle bir durumun tespiti halinde davacıya o kişiye karşı istirdat davası açma olanağı tanımak ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken, bu hususlar araştırılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin sair temyiz istemlerinin reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 07/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.