Esas No: 2020/7284
Karar No: 2022/4684
Karar Tarihi: 09.06.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7284 Esas 2022/4684 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/7284 E. , 2022/4684 K.Özet:
Davacı vekili, müvekkilinin izni alınmadan Atakule Çarşı Projesi'nin güzel sanat eseri niteliği ihtiva eden bütünlüğünün bozulduğunu ileri sürerek tecavüzün ref'ine ve eserin eski hale iadesine, ihlal edilen manevi haklarına karşılık 1.500.000,00 TL'nın olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ise yapılan değişikliklerin zorunlu hale geldiğini ve yapının ekonomik biçimde değerlendirilmesi için yapıda değişiklik yapılmasının mümkün olduğunu savunmuştur. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi ise yapılan değişikliklerin keyfilik taşımadığını ve eserde değişiklik yapılmasının ekonomik zorunluluk arz ettiğini belirterek davacının taleplerini reddetmiştir. Temyiz başvurusu sonucunda da Bölge Adliye Mahkemesi kararı onanmıştır. Bu kararda, FSEK md. 2, 4/3, TMK md. 683/1, malikin tasarruf yetkisi ve dengelenen menfaatler gibi kanun maddeleri detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 08.03.2018 tarih ve 2015/328 E- 2018/99 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi'nce verilen 12.06.2020 tarih ve 2018/2094 E- 2020/473 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, mimarı müvekkili olan Atakule Çarşı Projesi’nin 13 Ekim 1989 tarihinde Ankara’nın simgesi haline gelmiş bir mimari Güzel Sanat Eseri niteliğine büründüğünü ve Türkiye'nin ikinci projesi olduğunu, müvekkilinin izni alınmadan, bir bütün olarak mimari eser niteliği ihtiva eden ve güzel sanat eseri olan Atakule Çarşı’nın davalı tarafından, alçak kütlesinin ortadan kaldırılması suretiyle bütünlüğünün bozulduğunu ve bu surette müvekkilinin manevi haklarına tecavüz edildiğini ileri sürerek eser üzerindeki tecavüzün ref’ine ve eserin eski hale iadesine, ihlal edilen manevi haklarına karşılık 1.500.000,00 TL’nın olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, Atakule Alışveriş Merkezi projesinin 1986 yılında hayata geçirilmeye başlandığını, inşa edilen yapının 13 Ekim 1989 tarihinde açılarak kullanılmaya başlandığını, uzun yıllar geçmesinin ardından davacının müvekkili şirkete bir teklif mektubu göndererek proje müellifliğinden doğan tüm haklarının bedeli karşılığında müvekkiline devrini teklif ettiğini, taraflar arasında 30.06.2004 tarihli Eser Fikri Haklar Satış Sözleşmesi’nin imzalandığını, Ankara'da bulunan diğer alışveriş merkezleriyle rekabet edemeyen ve fenni yönetmeliklere uygun olmayan Atakule Alışveriş Merkezinde birtakım değişikliklerin yapılmasının zorunluluk haline geldiğini, bu nedenle kule kısmı yerinde kalmak kaydıyla alçak kütlenin yıkılarak yerine günün koşullarına uygun bir alışveriş merkezi yapılmasına karar verildiğini, müvekkili şirketin davacının manevi haklarına tecavüz niteliğinde hukuka aykırı bir eyleminden bahsedilemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davacıya ait Atakule AVM projesinin FSEK md. 2 kapsamında “ilim ve edebiyat eseri” olduğu, projenin uygulanması sonucu ortaya çıkan yapının FSEK md. 4 kapsamında “güzel sanat eseri” niteliğinin yalnızca kule kısmına hasredilebileceği, alçak kütlenin “eser” niteliğinin bulunmadığı, eser niteliği olmayan yapılarda yapılan değişikliklerin FSEK kapsamında korunmadığı, bir an için yapının bir bütün olarak “güzel sanat eseri” olduğu farzedilse dahi; eser sahibi davacının tüm mali ve manevi haklarını bedel mukabili devretmeyi yazılı olarak teklif etmesi üzerine 30.06.2004 tarihli sözleşmenin imzalanması ve tarafların eylemli olarak sözleşmeye uymalarından hareketle, anılan sözleşmenin manevi hakları kullanma yetkisinin devrini kapsar şekilde geçerli bir sözleşme olarak yorumlanmasının mümkün olduğu, TMK md. 683/1 ile malikin tasarruf yetkisinin düzenlendiği, burada mülkiyet hakkı ile eserden kaynaklanan hakların çatıştığı, çatışan menfaatlerin dengelenmesi bakımından değişen ve yenilenen standartlar ile malzemenin, tekniğin, yapının bulunduğu mahallin ve yapının kullanım amacının göz önünde bulundurulması gerektiği, 30.06.2004 tarihli sözleşmenin 15. kısmında düzenlenen “eser maliki bu sözleşme ile eser üzerinde tasarrufta bulunma hakkını elde etmiştir" ifadesinin malikin TMK'dan kaynaklanan mülkiyet hakkına ek başkaca tasarruf yetkilerini işaret ettiğinin kaçınılmaz olduğu, herhangi bir manevi hak ihlalinden söz edilemeyeceği, bu kapsamda tecavüzün refi ve eski halin iadesi taleplerinin de yerinde olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince dava konusu yapının son yıllarda Ankara'da artan alışveriş merkezleri ile rekabet edemez hale geldiği, sonradan çıkan fenni yönetmeliklere uygun olmadığı, 2009 yılında 189 adet bağımsız bölümden 40 tanesinin boş olduğu, 2010 yılında bu sayının 52'ye çıktığı, 2011 yılında ise 15 mağaza hariç diğer tüm mağazaların kiracılar tarafından boşaltıldığı, buna göre dava tarihinden yaklaşık 26 yıl önce hizmete açılan Atakule Alışveriş Merkezinin giderek işlevini yitirdiği, eski kimliğine kavuşturularak yeniden cazibe merkezi haline getirilmesi ve deprem, otopark, yangın ısı yalıtımı, enerji verimliliği konularındaki yönetmeliklere ve standartlara uygunluğunun sağlanması gerektiğinin dosya kapsamından anlaşıldığı, bir bütün olarak FSEK'in 4/3. maddesi anlamında güzel sanat eseri olan dava konusu alışveriş merkezinin fonksiyonelliğini yitirdiği, inşa sırasında öngörülen ihtiyaçlara cevap vermediği, yapı sahibinin, yapının ekonomik biçimde değerlendirilmesi için yapıda değişiklik yapmasının mümkün olduğu, bunun eser sahibinin iznine tabi bulunmadığı, çünkü eserde değişiklik yapılmasının ekonomik zorunluluk arz ettiği, aksi halde giderek boşalan alışveriş merkezinin tamamen atıl hale geleceği ve ekonomik değerini yitireceği, buna katlanılmasının yapı sahibinden beklenemeyeceği gibi Anayasa ve Türk Medeni Kanunu ile koruma altına alınan mülkiyet hakkını ihlal edeceği, davalı yapı sahibinin de açıklanan zorunluluk nedeniyle yapının çarşı kısmını yıkarak yeniden inşa etmeye başladığı, yapının bilinen kule kısmına ise dokunmadığı, bu durumun da davalının iyi niyetini gösterdiği, sonuç olarak davalının yaptığı değişikliğin keyfilik taşımadığı gibi iyiniyetli bir girişim olduğu, yapılacak değişikliğin, eser sahibi olan davacının şeref ve itibarını zedelediğinin de iddia ve ispat edilmediği, dava konusu davalı eylemlerinin, davacı eser sahibinin manevi haklarından olan eserde değişiklik yapılmasını menetmek hakkını ihlal etmediği kanaatine varıldığı ve bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerektiği, her ne kadar dosyada mevcut ilk bilirkişi raporunda söz konusu yapıda değişiklik yapılması gerektiği kabul edilmekle birlikte tek yöntemin yıkım olmadığı açıklanmış ise de bu durumlarda başka veya aynı masrafa mal olacak, mimarı daha az etkileyecek değiştirme ihtimallerinin bulunup bulunmadığının araştırılmasına gerek olmayıp, sadece tadilatı yapan bina malikinin bu yöndeki tercihinin eser sahibi olan mimar tarafından beklenebilir yahut öngörülebilir bir çözüm olup olmadığı değerlendirileceğinden ve somut olayda da gerek yapının ticari değerini yitirmesi gerekse de deprem, otopark, yangın, ısı yalıtımı, enerji verimliliği konularındaki standart ve yönetmeliklere aykırı hale gelmesi karşısında yapının yıkılarak yeniden yapılmasının beklenebilir yahut öngörülebilir bir çözüm olduğu değerlendirildiğinden, ilk bilirkişi raporundaki bu görüşe itibar edilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince gerekçe yönünden kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 09/06/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.