Esas No: 2021/2800
Karar No: 2022/4794
Karar Tarihi: 13.06.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/2800 Esas 2022/4794 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/2800 E. , 2022/4794 K.Özet:
Davalı banka ile davacının imzaladığı 300.000 TL'lik kredi sözleşmesi ve bu sözleşmeye teminat olarak alınan 400.000 TL'lik bono üzerine açılan menfi tespit davasında, davacının sadece ilk kredi sözleşmesi için müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğu, ikinci sözleşme ve bono için imzasının olmadığı tespit edilmiştir. Davacının sehven yaptığı ödemelerin faiziyle birlikte iadesi talep edilmiştir. Davalı banka ise borcun yapılandırılmak üzere imzalanan yeni sözleşmeden kaynaklandığını ve davacının sorumlu olduğunu savunmuştur. Mahkemece dosya işlemden kaldırılması ve açılmamış sayılması kararlaştırılmış, ancak Yargıtay 19. Hukuk Dairesi kararına uyulmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur. Yasa hükümlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle kararın bozulması gerektiği belirtilmiştir. Kararda HMK'nun 27, 30 ve 32. maddelerine vurgu yapılmıştır.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 25.12.2020 tarih ve 2020/287 E. - 2020/732 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davalı banka ile dava dışı Cemkent ... Ltd. Şti. arasında imzalanan 20/12/2010 tarihli 300.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesini ve kredinin teminatı olarak alınan 10/12/2010 keşide tarihli ödeme günü belirli olmayan 400.000,00 TL’lik bonoyu davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, bu kredi sözleşmesi ile ilgili herhangi bir borcun kalmadığını, daha sonra dava dışı asıl kredi borçlusu şirket ile davalı banka arasında 19/03/2013 tarihli 300.000,00 TL’lik genel kredi sözleşmesi ve ekinde kredi teminatı olarak 19.03.2013 keşide tarihli 300.000,00 TL bedelli bono imzalanarak dava dışı şirkete kredi kullandırıldığını, bu krediye şirket müdürü ve bir şirket ortağının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imza attıklarını, ancak sözleşme ve kredinin teminatı olarak alınan bonoda davacının imzasının bulunmadığını, kredi taksit ödemelerinde gecikme olması üzerine davalı bankaca 18/05/2014 tarihli yazı ile davacıya borç miktarının 156.854,74 TL olarak bildirildiğini, bu bildirimden sonra davacı tarafından davalı bankaya sehven ödemeler yapıldığını, davacının daha sonra söz konusu yazıda belirtilen borcun kefil olarak imzalamadığı krediden kaynakladığını öğrendiğini, davacının kefil olarak imzalamadığı 19/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi ve kefil olarak imzaladığı ancak karşılığında hiçbir borcu bulunmayan 10/12/2010 tarihli genel kredi sözleşmesi ve bu kredi sözleşmesi ekinde kredi teminatı olarak alınan 10/12/2010 keşide tarihli 400.000,00 TL’lik bono sebebiyle davacının davalı bankaya borçlu olmadığının tespiti ile borçlu olmadığı halde sehven ödediği tutarların davalı bankadan ödeme gününden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte istirdatını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava dışı asıl kredi borçlusu şirket ile davalı banka arasında imzalanan ve davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak yer aldığı 10/12/2010 tarihli 300.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesinden doğan kredi borcunun yapılandırılması için 19/03/2013 tarihli 300.000,00 TL’lik genel kredi sözleşmesinin imzalandığını, dolayısıyla yeni bir krediden doğan borcun söz konusu olmadığını, kredi borcunun kaynağının ilk genel kredi sözleşmesi olduğunu ve davacının da müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak borçtan sorumlu olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama devam ederken dava dosyasının 24/09/2020 tarihinde işlemden kaldırıldığı ve üç ay içinde yenilenmediği gerekçesiyle 6100 sayılı HMK'nun 150/5 maddesi uyarınca 25/12/2020 tarihi itibari ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Dava, kredi borcu ve teminat bonosundan kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkindir.
(Kapatılan) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 23.01.2019 tarih 2018/3513 Esas 2019/430 karar sayılı bozma ilamı üzerine, tensip zaptı ile 17.09.2020 tarihine duruşma günü verilmiş, bu oturum davacı vekilinin mazeret bildirmesi üzerine davacı vekilinin mazeretinin kabulüne, duruşma gününün davacı vekiline tebliği ile duruşma 24.09.2020 tarihine talikine karar verilmiştir.
24.09.2020 tarihli duruşma günü davacı vekiline 7201 sayılı Yasa’nın 7/a maddesi gereğince 22.09.2020 tarihinde tebliğ edilmiş olup tebliğ günü ile duruşma günü arasında 2 günlük süre bulunmaktadır.
6100 sayılı HMK 27 maddesinde hukuki dinlenilme hakkı, HMK 30 maddesinde usul ekonomisi ilkesi, HMK 32 maddesinde de yargılamanın sevk ve idaresi ile ilgili hükümler getirilmiş olup, davacıya yeni duruşma gününün tebliği tarihi ile duruşma günü arasındaki 2 günlük kısa süre açıklanan yasa hükümlerinin ihlali niteliğinde bulunduğundan 24.09.2020 tarihinde dosyanın işlemden kaldırılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 13/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Bozma ilamından sonra diyeceklerini sormak üzere çağırılan davacı tarafın, ertelenen duruşma gününe kadar bozmaya karşı diyeceklerini hazırlamış olması gerekmekte olup ek süreye ihtiyacı yoktur. Davacıya yeni duruşma gününden iki gün önce tebligat yapılmış olup, davacı vekili ertelenen duruşma gününde dahi mesleki mazereti varsa mazeret dilekçesi
verebileceği gibi, dosya üç ay süreyle işlemden kaldırıldıktan sonra da davayı ve duruşma gününü yenileme ihtiyacı duymamış olup, mahkemece dosyanın işlemden kaldırılması ve açılmamış sayılmasına karar vermesini haklı ve yerinde bulduğumdan, onama kararı verilmesi gerekirken kararın bozulması yönündeki Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.