Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/285 Esas 2022/5284 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/285
Karar No: 2022/5284
Karar Tarihi: 27.06.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/285 Esas 2022/5284 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2021/285 E.  ,  2022/5284 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 28.05.2020 tarih ve 2020/52 E- 2020/144 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi'nce verilen 01.10.2020 tarih ve 2020/949 E- 2020/793 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, müvekkilinin "SECRET GARDEN" ibaresi ile piyasaya kozmetik ürünleri satmaya başladığını, bu ürünlerin satışı için dava dışı Gizli Bahçe Kozmetik San. ve Tic. Ltd. Şti. ile 21.04.2006 tarihli "Yetkili Satıcılık Sözleşmesi" imzalandığını, müvekkilinin pazarladığı ürünlerin piyasada tutulacağını anlayan dava dışı şirketin 2006/19861 sayılı "SECRET GARDEN" ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, başvurunun yayınlandığını, başvuruya müvekkilinin 2006/32989 sayılı "SECRET GARDEN" ibareli başvurusuna dayanarak itiraz ettiğini, itirazlarının davalı Kurum tarafından reddedilerek dava dışı şirketin başvurusunun kabulüne karar verildiğini, müvekkillinin başvurusunun da 2008-M-3623 sayılı YİDK kararı ile nihai olarak reddedildiğini, başvurunun reddi üzerine bu kez müvekkilinin 2008/44683 sayılı marka başvurusunda bulunduğunu, bu başvurunun da dava dışı şirkete ait 2006/19861 ve 2007/31676 sayılı başvurular gerekçe gösterilerek reddine karar verildiğini, bunun üzerine müvekkilinin Bilim Sanayi Teknoloji Bakanlığı'na şikayette bulunduğunu, düzenlenen 09.06.2009 tarihli raporda genel olarak davalı Kurumun kusurlu olduğunun tevil yollu kabul edildiğini, sonuca göre işlem yapılması gerektiği yönünde rapor hazırlandığını, müvekkilinin şikayeti üzerine Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı müfettişlerince hazırlanan 25.02.2015 gün ve 2 sayılı "İnceleme Raporu" ile müvekkilinin haklılığına kabul verilerek davalı Kurumun kusurlu davrandığının dolaylı olarak kabul edildiğini, tüm bu gelişmelerden sonra müvekkilinin Ankara 4. FSHHM'nin 2009/33 esas sayılı dosyası ile marka hakkına tecavüzün önlenmesi için dava açtığını, davalarının reddine karar verildiğini, müvekkilinin bu dava sürecinde dava dışı şirket temsilcileri ile 22.11.2005 tarihli "PROTOKOL" başlıklı belge imzalandığını ve bu belgeye istinaden yapılan 03.05.2006 tarih ve 2006/19861 sayılı başvuru formunda ... adına atılan imzanın, ...'e ait olmadığı iddiası ile suç duyurusunda bulunduğunu, Ankara 2.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2014/68 esas sayılı dosyası ile "Özel Belgede Sahtecilik" davası açıldığını, alınan raporda 2006/19861 sayılı marka tescil başvuru formundaki imzanın ... eli ürünü olmadığı kanaatine varılarak dava dışı şirket temsilcisi hakkında özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, bunun üzerine Ankara 4.FSHHM'ne başvuru yapılarak yargılamanın iadesi talebinde bulunduklarını, yapılan yargılama sonucu taleplerinin kabul edilerek dava konusu 2006/19861 sayılı markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine karar verildiğini, tüm bunlardan sonra müvekkilinin davalı Kurumdan 2006/32989 sayılı "SECRET GARDEN" ibaresinin tescilini ve zararlarının ödenmesini talep ettiğini, ancak bu taleplerinin davalı kurumca reddedildiğini, oysa tüm bu aşamalardan görüleceği üzere davalı kurumun ağır hizmet kusuru işlemiş olduğunu, dava konusu markanın dava dışı şirket adına tescil edilmesi nedeniyle müvekkilinin markaya konu ürünlerin satışını 2006 yılından bu yana yapamadığı gibi devam eden yıllarda da yapmış olduğu tüm anlaşma ve satış işlemlerinin iptal edildiğini, eğer davalı kurum ağır hizmet kusuru işlememiş ve dava dışı şirketin marka tescili reddedilmiş olsaydı sadece 2006-2007 yılı için 600.000,00 TL'lik satış gerçekleştireceğini, kozmetik sektöründeki kârlılık ve maliyet girdileri dikkate alındığında en az 300.000,00 TL kâr elde edeceklerini, iş bu 2006 - 2007 yılında gerçekleştirecekleri satışlardan elde edilen kazancın 2018 yılına güncellenmesi ile elde edilecek miktar kadar müvekkilinin müspet zararı olduğunu, yine 2008 - 2018 yılları arasında 2006 ve 2007 yıllarında elde ettiği gelir ya da en azından yıllık TEFE-TÜFE ortalaması kadar kâr (menfi zarar) elde edeceği varsayıldığında, müvekkilinin 12 yıllık toplam zararının talep edilene maddi tazminat miktarından daha yüksek olduğunu, bu durumun bilirkişi incelemeleri ile ortaya çıkacağını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 7.000.000,00 TL maddi tazminatın, 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline, maddi kayıplarının yanı sıra daha ağır manevi kayıplar yaşadığından bahisle 25.06.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 3.000.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, davanın görevsiz mahkemede açıldığını, davacının adli yardım talebinin de haksız olduğunu, davacının aynı konu hakkında daha önce açmış olduğu dört adet dava olduğunu, davacının hak arama hürriyetini kötüye kullandığını, davacının adli ve idari makamları yersiz bir şekilde meşgul ettiğini, müvekkili Türk Patent ve Marka Kurumunun Sınai Mülkiyet ile ilgili kararlarda Uluslararası Kurum ve Kuruluşların onayını almış akredite bir kurum olduğunu, kararlarını Sınai Mülkiyet Mevzuatına göre hukuka uygun bir şekilde aldığını, ayrıca bir marka başvurusunun kabul veya reddi nedeniyle müvekkili Kurum aleyhine dava açılamayacağını, davacının yasal süreçleri işletmeyip farazi bir şekilde dava açtığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, idarenin hangi tür eylem ve işlemlerinin kusur veya ağır kusur teşkil ettiğinin değerlendirilmesinin idari yargının görevi dahilinde olduğu, dava konusu uyuşmazlığın 6769 sayılı SMK'nın 156. maddesi kapsamında kabul edilemeyeceği gerekçesi ile yargı yolunun caiz olmaması nedeni ile dava şartı yokluğundan dolayı davanın usulden reddine, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu'nun 15. maddesi uyarınca bu kararın kesinleşmesinden sonra, taraflardan birinin istemi üzerine, ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası ile birlikte dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir.
    Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, 556 sayılı KHK'nın 47 ile 53. maddeleri arasında enstitü kararlarına itiraz yolunun düzenlendiği, 5000 sayılı Kanun'da da açıklandığı üzere ihtisas mahkemelerinin görevinin başlayabilmesi için hem 556 sayılı KHK hem de 5000 sayılı Kanun'da belirtilen zorunlu başvuru yollarının tamamlanarak bir YİDK kararı tesis ettirilmesinin şart olduğu (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2019/5236 Esas, 2020/3159 Karar ve 24/06/2020 Tarih), bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere Adli Yargı'nın sadece YİDK iptaline ilişkin davada görevli bulunduğu, davalının özel hukuk tüzel kişisi olmaması ve davanın hizmet kusurundan kaynaklanması nedeniyle, Adli Yargı'nın, YİDK iptali talebi içermeyen, bu davada görevli bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
    Dava, davalı kurum tarafından dava dışı şirket adına dava konusu markanın tescil edilmesinden kaynaklanan ağır kusur iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.
    22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun, “Görevli ve yetkili mahkeme” başlıklı 156/2 maddesinde “(2) Kurumun bu Kanun hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Kurumun kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Kurum aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir” hükmü düzenlenmiş, yine mülga 556 sayılı KHK’nın 71/2 maddesinde de “Enstitünün bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre aldığı bütün kararlara karşı açılacak davalarda ve Enstitünün kararlarından zarar gören üçüncü kişilerin Enstitü aleyhine açacakları davalarda görevli ve yetkili mahkeme, bu maddenin birinci fıkrasında belirtilen mahkemelerden Ankara ihtisas mahkemeleridir.” hükmü yer almaktadır.
    Buna göre, davacı taraf zararını, davalı TPMK'nın aldığı kararlara dayandırdığından, zarar gören üçüncü kişilerin bu sebeple TPMK'ya adli yerinde dava açacak olmasına nazaran, kararlardan doğrudan zarar gören kişilerin evleviyetle fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesinde dava açabileceğinin kabulü gerekir. Davaya konu uyuşmazlık kapsamında davaya bakmaya adli yargı yerinin görevli olduğu ve görevli mahkemenin Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken idari yargının görevli olduğundan bahisle yargı yolunun caiz olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 27/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara