Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/1395 Esas 2022/5471 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/1395
Karar No: 2022/5471
Karar Tarihi: 05.09.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/1395 Esas 2022/5471 Karar Sayılı İlamı

     Özet:

Davacı, müvekkilinin davalı şirkette hissedar olduğunu ve davalı yöneticinin müvekkiline şirketle ilgili bilgi vermediğini ve kâr payı ödemediğini iddia ederek tazminat ve yönetim hakkının kaldırılması talebiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesi, davacının taleplerinin kısmen kabul edilmesine karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararının doğru olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunu reddetmiştir. Ancak, davacının bilirkişi raporuna yönelik esaslı itirazlarının değerlendirilmesi gerektiği için Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmuştur. Kararda TTK'nın 630/3, 508 ve 616/1-e maddelerine atıfta bulunulmuştur. TTK'nın 630/3. maddesi, yönetim hakkının kaldırılması talebine ilişkindir. TTK'nın 508. maddesi ise kâr payı ödenmesi hakkındadır ve kâr payının ödenmesi için genel kurul/ortaklar kurulu tarafından karar alınması gerektiğini belirtir. TTK'nın 616/1-e maddesi ise kâr payı dağıtımı hakkında karar verme yetkisine ilişkindir.
11. Hukuk Dairesi         2021/1395 E.  ,  2022/5471 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 21.02.2019 tarih ve 2015/1701 E. - 2019/137 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 14.10.2020 tarih ve 2019/904 E. - 2020/1001 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette hissedar olduğunu, diğer davalının şirketi temsil ve ilzama yetkili tek müdür olduğunu, davalı ...'un şirketin işleyişi, işlerin gidişatı, mali durumu gibi konularda müvekkiline bilgi vermediğini, şirketin 2014 yılında 3.304.173,00 TL’lik satışı olmasına rağmen bu hususta müvekkiline hiçbir bilgi verilmediğini, satış hasılatının gizlendiğini, herhangi bir kâr payı ödemesinin gerçekleştirilmediğini, davadan önce keşide edilen ihtarname ile şirket hesapları hakkında bilgi verilmesi, genel kurul toplanması ve kâr payı dağıtılması talep edilmesine rağmen herhangi bir sonuç alınamadığını, davalının, şirketin müdürü olarak sorumluluklarını yerine getirmediğini, kötü niyetli bir yönetim sergilediğini, davalı şirketin dağıtılmayan kâr payı nedeniyle davalı olarak gösterildiğini ileri sürerek, müvekkilinin dağıtılmayan kâr payı kapsamında zararı olan şimdilik 15.000,00 TL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, TTK'nın 630/3. maddesi gereğince davalı ...'un yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasına, davalı şirkete yönetici kayyımı atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 18.10.2018 tarihili ıslah dilekçesi ile talebini toplam 24.536,31 TL’ye yükselterek, davalıya gönderilen ihtarnamenin tebliğ edildiği 19.08.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
    Davalılar vekili, davacının şirketin kuruluş tarihinden beri sermaye taahhüdü borcunu yerine getirmediğini, TTK'nın 508. maddesi gözönüne alındığında, kâr payı ödenmesini talep edemeyeceğini, kâr payı dağıtımı içn genel kurul/ortaklar kurulu tarafından karar alınması gerektiğini, sorumluluk davalarında zararın varlığının ispat edilmesi gerektiğini, ancak soyut iddialar dışında bir şey olmadığını, müvekkilleri tarafından davacıya yönelik zarar verici bir işlemin söz konusu olmadığını savunaral davanın reddini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesince, dosya kapsamına, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı ...'ın %45, davalı ...'un %55 pay sahibi olduğu, kuruluş tarihi itibariyle 10 yıl süre ile davalı ...'un temsil ve ilzama yetkili kılındığı, dava konusu şirkette kâr dağıtım kararının alınmasına herhangi bir engel bulunmadığı, dava konusu somut olayda davalı yönetimin ağır ihlal teşkil edecek davranışlarının varlığını ortaya koyan ya da iyi yönetim için gerekli yeteneği kaybettiği konusunda yeterli delil bulunmadığı, davacının talep edebileceği kâr payının 24.536,31 TL olduğu, davalı yöneticinin kâr payı ödememesini TTK'nın 508. maddesine dayandırdığı, söz konusu maddenin limited şirktelere uygulanamayacağı, davalı yöneticinin yaptığı bu hatalı yorum ve genel kurul çağrısı yapmamış olmasının yükümlülüklerinin ihlali olmakla birlikte ağır bir ihmal olarak değerlendirilmediği, Ba-Bs bildirim formlarında beyan edildiği anlaşılan, şirketin satış ve alışlarına ilişkin rakamların şirket mizanına oradan da bilançoya aktarıldığı, şirket mizanından oluşturulan bilançoda doğal olarak bu satış ve alışlarda dikkate alınarak şirketin kâr/zarar durumunun hesaplandığı, davalı şirketin defterlerinin rapora dayanak mizan ve vergi beyannameleri ile örtüştüğü, davalı şirket temsilcisi ...'un yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını gerektiren ağır bir kusurun varlığı ve ödenmeyen kâr payı nedeniyle sorumluluğunu gerektiren bir husus ispat edilemediği gerekçesiyle, davalı ... hakkında açılan davanın reddine; her ne kadar TTK'nın 616/1-e maddesi uyarınca, kâr payı dağıtımı hakkında karar vermek genel kurulun devredilemez yetkisi içerisinde ise de, davalı şirketin iki ortaklı olduğu, davacının davadan önce keşide ettiği 18.08.2015 tarihli ihtarname ile kâr payı dağıtılması için talepte bulunmasına rağmen genel kurulun toplanmadığı ve açılan davaya direnildiği gözönüne alındığında, kâr payının dava yoluyla talep edilmesinin haklı olduğu, davacı ve davalı ... tarafından şirket sermayesinin 1/4'ü olan 2.500,00 TL'nin ödenmesi ve bu miktar ödenmiş sermaye ile şirket kayıtlarında yer alan aktifin gerçekleşmeyeceği ve işin sürdürülebilmesi için borç alınmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, davacı tarafından keşide edilen 18.08.2015 tarihli ihtarnamenin, alacak tutarının belirtilmemesi nedeniyle temerrüde esas alınamayacağı, dava tarihi itibariyle temerrüdün gerçekleştiği, bu nedenle faiz yönünden davanın kısmen kabulünün gerektiği gerekçesiyle şirket hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile 24.536,31 TL'nin 25.12.2015 dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
    Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinin davanın kısmen kabul kısmen reddi yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediği gerekçesiyla davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir
    1- Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından, davacı vekilinin, davacının kâr payı alacağının daha yüksek olması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2- Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; davacı taraf, şirketin nakde ihtiyacı olmadığı halde gerçek kişilerden borç alındığı bunun sebebinin açıklanmadığı, bu miktarın şirket için kullanılıp kullanılmadığının bilinmediği, şirkette para olduğu halde SGK borcu ödenmeyip gecikme zammına sebebiyet verilerek de şirketi zarara uğratıcı işlemlerin gerçekleştiği, davacının ihtarına rağmen genel kurul toplantıya çağrılıp kâr dağıtım kararının alınmadığı hususlarını ileri sürerek hem şirketin hem de ortağın zarara uğratıldığını iddia etmiş ise de; hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu hususlar soyut kalmıştır. Mahkemece, davacı vekilinin bilirkişi raporuna yönelik esaslı itirazlarını karşılayacak şekilde, yeni bilirkişilerden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, ilk derece mahkemesince verilen kararı esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin, kâr payı alacağının daha yüksek olması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 05/09/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Hemen Ara