Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/2062 Esas 2022/6270 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/2062
Karar No: 2022/6270
Karar Tarihi: 26.09.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/2062 Esas 2022/6270 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2021/2062 E.  ,  2022/6270 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ

    Taraflar arasında görülen davada İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16.05.2018 tarih ve 2016/886 E. - 2018/556 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi'nce verilen 29.12.2020 tarih ve 2018/2116 E. - 2020/1400 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, taraflar arasında 01/06/2010 tarihli bayilik sözleşmesi akdedildiğini, davalının müvekkilinden sözleşme hükümleri uyarınca istasyonu işletme ve taahhüt edilen miktarlarda ürün almayı kabul ettiğini, davalının 01.06.2014-01.06.2015 tarihleri arasında taahhüt edilen miktarlarda madeni yağ ve akaryakıt satışı yapmadığını, bu kapsamda müvekkilinin cezai şart alacağına ilişkin faturalar düzenlenerek davalıdan bu bedellerin talep edildiğini, davalının fatura bedellerini ödememesi üzerine alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe davalı tarafından itiraz edildiğini ileri sürerek, davalının itirazının iptali ile %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, taraflar arasında 01/06/2010 tarihinde 5 yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme süresinin bitiminde sözleşmenin feshedildiğini, davacının fesihte cezai şart isteme hakkını saklı tutmadığını, bayilik sözleşmesinin yapıldığı 2010 tarihinden 2015 tarihine kadar çevrede akaryakıt satışlarını olumsuz etkileyecek gelişmelerin olduğunu ve satışların düştüğünü, bu durumdan da davacının haberdar olduğunu, davacının taleplerinin yerinde olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, eksik alınan madeni yağ miktarının 5,70 m3, eksik alınan akaryakıt miktarının ise 1.654,40 m3 olduğu, buna bağlı cezai şart tutarının ise takip tarihi itibariyle 249.022,12 TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, somut olayda taraflar arasındaki sözleşme süreli olup süre bitiminde taraflarca karşılıklı olarak feshedildiği, sözleşme eki genel şartların 11. maddesinde fesihle birlikte cezai şart istenebileceğinin kararlaştırıldığı, yine davalı tarafça imzalanan alım taahhüdünde, davalının yıllık 3600 metreküp akaryakıt ve 10 metreküp madeni yağ satmayı, taahhüde uyulmaması halinde eksik akaryakıt bakımından metreküp başına 50 USD, madeni yağ bakımından ise 600 USD cezai şart ödemeyi kabul ettiği, davalının 01.06.2014-01.06.2015 döneminde taahhüt kapsamında eksik satış yapılan akaryakıt miktarının 1654,40 metreküp, madeni yağ miktarının ise 5,70 metreküp olduğu, takip tarihi itibariyle satış taahhüdü kapsamında eksik satış nedeniyle oluşan cezai şart tutarının ise takip tarihindeki kur üzerinden 249.022,12 TL olduğu; davalının asgari alım taahhüdünü yerine getirmemesine rağmen davacı tarafça ihtirazi kayıt konulmadığı gibi bu konuda davalı bayiye bir ihtar da keşide edilmediğinin anlaşıldığı, ayrıca taraflar arasındaki sözleşmenin 01.06.2015 tarihli fesihname ile karşılıklı olarak feshedildiği, fesihnamede de davacının asgari alım taahhüdüne dayalı herhangi bir ihtirazi kaydı bulunmadığı gibi, alım taahhüdüne dayalı cezai şart alacağı bakımından icra takibi de fesihten yaklaşık 6 ay sonra başlatıldığı, dolayısıyla beş yıl süreli bayilik sözleşmesinin süre bitiminde yenilenmeyerek sona ermesi sonucunda, sözleşme bitiminden itibaren yaklaşık 6 ay suskun kaldığı anlaşılan davacının, artık alım taahhüdüne dayalı cezai şart talep etmesinin mümkün olmadığı, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulünün doğru olmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinde davalının taahhüt ettiği asgari alım taahhüdüne ilişkin hükmün ihlali nedeniyle alacak istemine ilişkindir.
    Taraflar arasında düzenlenen 01.06.2015 tarihli fesihname ile Shell Gaz Bayilik Sözleşmesi karşılıklı feshedilmiş olup fesihname ile "kayıtlara geçmiş hak ve borçlar ve fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakları" saklı tutulmuştur.
    Fesihnamede, tarafların sözleşmeden kaynaklanan her türlü hak ve borçlara ilişkin haklarını saklı tutmalarına rağmen Bölge Adliye Mahkemesince davacının asgari alım taahhüdüne ilişkin fesihnamede herhangi bir ihtirazı kayıt bulunmadığına yönelik gerekçe ile davanın reddedilmesi doğru olmadığı gibi, davacının fesihten sonra 29.09.2015 tarihli faturayı düzenleyerek fatura bedelinin vadesinde ödenmemesi üzerine 03.12.2015 tarihinde icra takibini başlatması nedeniyle davacının suskun kalmasından da söz edilemeyecek olmasına göre davanın reddi isabetli olmamış, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına bozulması gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi gereğince dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, temyiz peşin harcının istek halinde mümeyyiz davacıya iadesine, 26/09/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

    KARŞI OY

    1- Dava, Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi uyarınca eksik ürün alımından doğan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
    Somut olayda; taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin 01.06.2010 tarihli sözleşmeyle başladığı ve 01.06.2015 tarihli “Fesihname” ile sözleşmenin karşılıklı olarak feshedildiği, devam eden 5 yıllık bayilik ilişkisi sırasında davacının her yıl eksik ürün aldığı, davacının ilk 4 yıl eksik alıma hiç ses çıkarmadan bayilik ilişkisini sürdürdüğü, esasen 5. Yıl için de her hangi bir çekince ileri sürmeden ticari ilişkiyi sürdürdüğü, ancak sözleşmenin feshinin üzerinden 6 ay geçtikten sonra, 5. Yıldaki eksik alım nedeniyle cezai şart alacağının tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlattığı ve takibe itiraz üzerine sonuçta eldeki davanın açıldığı, davacının sattığı ürün bedelinden doğan bir alacağının bulunmadığı bu konuda tarafların mutabık olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
    2- TBK’nın 104. maddesinde yer alan “Faiz veya kira bedeli gibi dönemsel edimlerden biri için, alacaklı tarafından çekince belirtilmeksizin makbuz verilmişse, önceki dönemlere ait edimler de ifa edilmiş sayılır. Alacaklı anaparanın tamamı için makbuz vermişse, faizlerini de almış olduğu kabul edilir. Borç senedi borçluya geri verilmişse, borç sona ermiş sayılır” düzenlemesi uyarınca, 5 yıllık dönemsel edim borcu sona erdikten ve çekince konulmaksızın borç tahsil edildikten sonra davacı akaryakıt dağıtıcısının cezai şart alacağı tahsil etmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
    3- Öte yandan, her ne kadar Bayilik Sözleşmesinde eksik alım halinde cezai şart alacağı talep edilebileceği hususunda yazılı bir hüküm bulunsa bile sözleşmenin ifası sırasında bu sözleşmeye uyulmaksızın taraflar arasında belirli ticari bir teamül gelişmesi halinde TMK 2. maddesi uyarınca yazılı sözleşme kuralına göre değil oluşan bu ticari teamüle göre işlem yapılması gerekir (YİBBGK, 27.06.2003 t. Ve 2001/1 E. – 2003/1 K.). Zira TMK’nın 2. maddesi uyarınca “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz”.
    Dürüstlük kuralı, kanunla belirlenmiş genel bir ilke ve kuraldır, hem hukuki işlemlerin tamamlanması ve yorumlanması ile hukuki işlemden doğan borçların yerine getirilmesinde, hem de, kanundan doğan hakların kullanılması ve ifasında dikkate alınır. (Ş. Akyol, Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, s.6).
    4- TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralından yola çıkılarak oluşturulan “Güven Teorisi/Nazariyesine” göre, irade beyanının yorumlanmasında, muhatap tarafından bilinen ve bilinmesi gereken tüm unsurlar dürüstlük kuralı gözetilerek değerlendirilmeli ve böylece haklı güven korunmuş olmalıdır. Öğretide; TMK’nın 2. maddesi uyarınca, hukuki güven, istikrar ve hakkaniyet düşüncesinden yola çıkılarak, ticari hayatta muhatabın haklı güvenin korunmasının dürüstlük kuralının bir gereği olduğu, bu sayede taraflar arasında, karşılıklı menfaatler dengesinin de adil şekilde sağlanacağı hususunda tam bir görüş birliği bulunmaktadır (F. Eren, Borçlar Hukuku Genel, s.152 vd; B. Kalkan, Güven Sorumluluğu, s.33).
    5- Yine Öğretide TMK’nın 2. maddesinden yola çıkılarak oluşturulan “Çelişkili Davranış Yasağı” teorisi uyarınca, bir kimsenin, davranışları ile çelişkiye düşmesi sebebiyle, başka bir kişi zarara uğramış ise, çelişki yaratan kişi bakımından sorumluluk doğar ve hukuken yaptırım uygulanması gerekir (Ş. Akyol, Medeni Hukukta Çelişki Yasağı, Prof. Dr. Feyzi N. Feyzioğlu'na Armağan, s. 1 vd.). Çelişkili davranış yasağında da, korunması istenen unsur güven olmakla birlikte, korumanın esası güvene aykırı davranış değil, önceki davranışla çelişki oluşturacak davranıştır
    6- Anılan ilkeler somut olaya uygulandığında, davacı akaryakıt dağıtım bayisinin önceki 4 yıl için gerçekleşen eksik alım nedeniyle 5. yıl için de eksik alımın yapılabileceği hususunda davalı bayiide haklı güven oluştuğunun kabulü gerekir. Ayrıca ilk 4 yıl sözleşme kuralını görmezden gelen ve suskun kalan davacının, üstelik sözleşme sona erdikten sonra, 5. yıl için eksik alım sebebiyle cezai şart talep etmesi çelişkili davranış yasağı kuralının, yani dürüstlük kuralının ihlali anlamına gelir. Mahkemeler TMK’nın 2/2. maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı davranışları re’sen nazara almak zorundadır. Anılan nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesi’nin davanın reddi kararını isabetli bulduğumdan, kararı bozan Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.

    Hemen Ara