Esas No: 2022/2356
Karar No: 2022/6255
Karar Tarihi: 26.09.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2022/2356 Esas 2022/6255 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2022/2356 E. , 2022/6255 K.Özet:
Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görülen bir davada, davalı şirketin yurt dışında yatırılan paraların geri çekilebileceği ve yüksek faiz verileceği garantisiyle davacı müvekkilinden para aldığı ancak geri ödeme yapmadığı iddiasıyla dava açılmıştır. İlk derece mahkemesi, davacının dava hakkına sahip olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ve birleşen davaların usulden reddine karar vermiştir. Bunun üzerine davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuş, Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi asıl ve birleşen davada karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Karar davacı ve davalı şirket vekilinin temyiz başvurusu üzerine incelenmiş, yapılan inceleme sonucunda kararda hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, kararın onanması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Kararın karşı oy alan hakimi ise düzenlenen kanun maddelerinin hak arama ve mülkiyet hakkına aykırı olduğunu ve Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması gerektiğini savunmuştur.
Kanun maddeleri: 7194 sayılı Kanun'un 41. maddesi; Anayasa'nın 5., 9., 10/4., 10/5., 13., 35. ve 138/3. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 25.12.2019 tarih ve 2018/889 E. - 2019/836 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nce verilen 19.10.2021 tarih ve 2020/1192 E. - 2021/2044 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili ile davalı şirket vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili asıl ve birleşen davada, davalı şirketin yurt dışında birçok ülkede yatırılan paraların istenildiği her an geri çekilebileceği ve karşılığında yüksek oranda faiz verileceği garantisi ile müvekkilinin davalı tarafa para verdiğini, ancak ödenen paranın bir türlü geri alınamadığını ileri sürerek, taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ödenen paranın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, asıl davanın 7194 sayılı Kanun'un 41. maddesi kapsamında olduğu gerekçesiyle dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davayı açmakta davacının hukuki yararı olmadığı ve derdestlik dava şartı nedeniyle birleşen davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce, 7194 sayılı Yasa nedeniyle sair hususların önemli olmadığı, asıl ve birleşen davada anılan yasal düzenleme kapsamında karar verilmesi gerekirken birleşen davanın usulden reddinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak asıl ve birleşen dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalı şirket vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekili ile davalı şirket vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, asıl ve birleşen davada davacıdan temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, aşağıda yazılı bakiye 80,70 TL temyiz ilam harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davalı şirketten alınmasına, 26/09/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
7194 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile çeşitli kanunlara eklenen Geçici 4. madde, kanaatimce, her şeyden önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve bu maddede öngörülen karar alma hakkıyla birlikte ele alındığında Anayasa’nın 36. maddesinde hükme bağlanan hak arama hürriyetini ihlal eden bir yasal düzenlemedir.
Öte yandan, söz konusu hüküm, yine Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına ilişkin hükme, kanun maddesinin kamuoyunca bilinen ve sınırlı sayıdaki sermaye şirketi ile ve bu şirketler aleyhine açılan davalarla ilgili olduğu düşünülecek olursa Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamındaki 10/4. maddesi ile yasama meclisinin bir devlet organı sıfatıyla bu ilkeye uygun hareket etme zorunluluğuna ilişkin 10/5. maddesine, yine Anayasa’nın 35. maddesinde belirtilen ve kişinin temel hak ve hürriyetleri kapsamındaki mülkiyet hakkına ve bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılacağına ilişkin hükme aykırı olduğu gibi, buradan hareketle, devletin, kişinin temel haklarını hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan engelleri kaldırmaya çalışması gerekmesine karşın hak arama ve mülkiyet
hakkının kullanımının önüne geçen bir düzenleme olarak ortaya çıkmış bulunması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesine, keza düzenlemenin kişinin temel hak ve özgürlükleri kapsamındaki hak arama ve mülkiyet hakkının özüne dokunan niteliği gözetildiğinde Anayasa’nın 13. maddesine, Anayasa’nın 138/3. maddesinde görülmekte olan somut davalarla ilgili olarak yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili görüşme dahi yapılamayacağı hükme bağlanmış iken dava hangi nedenle açılmış olursa olsun verilecek kararın ve hatta yargılama giderlerinin dahi ne şekilde hükme bağlanacağının düzenlenmiş olması nedeniyle söz konusu hükme de aykırı düşmektedir.
Her ne kadar Anayasa’nın 167. maddesinde devletin para, kredi, sermaye piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alacağı öngörülmüş ise de, alınacak bu tedbirlerin herhalde Anayasaya aykırı bir kanuni düzenleme yoluyla gerçekleştirilmesi düşünülemeyecek olup aksinin kabulü Anayasa’nın başlangıç hükümlerine açıkça aykırı düşecektir.
Tüm bu nedenlerle, yasa hükmünün, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması ve buradan çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan çoğunluğun onama düşüncesine katılmıyorum.