Esas No: 2019/4241
Karar No: 2022/6411
Karar Tarihi: 28.09.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/4241 Esas 2022/6411 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2019/4241 E. , 2022/6411 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Tüketici Mahkemesince verilen 27/11/2017 tarih ve 2016/2460 E- 2017/2411 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 12.06.2019 tarih ve 2018/673 E- 2019/753 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 27/09/2022 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacılar vekili Av. ..., davalı Ing Bank A.Ş. vekili Av. Emre Işıkyıldız ile ihbar olunan TMSF vekili Av....... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, müvekkillerinin 30/11/1999 tarihinde Egebank A.Ş.’ye 12.500’er TL olmak üzere 25.000.- TL yatırdıklarını, İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi ilamına istinaden icra dosyası üzerinden 20/05/2016 tarihinde hakkına kavuştuklarını, faiz işletilmişse de enflasyon nedeniyle zararlarının oluştuğunu, alacaklının temerrüt faizini aşan bir zarara uğraması halinde borçlunun hiçbir kusuru bulunmadığını ispatlamadıkça bu zararı gidermekle yükümlü olduğunu, TÜİK verilerine göre yapılan hesaplamada 25.000.-TL’nin tahsil tarihindeki değerinin 254.405.- TL’ye tekabül ettiğini, bu durumda davacıların en azından 89.407,16 TL zarar gördüğünü, ancak tek bir endekse de bakılamayacağını, tüm endekslerdeki değerin hesaplanıp ortalamanın alınmasıyla munzam zararın ortaya çıkacağını ileri sürerek şimdilik her bir davacı için 5.000.- TL’nin 20/05/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacının ekonomik kaybının temerrüt faiziyle karşılandığı, munzam zarar talep edilebilmesi için temerrüt faiziyle karşılanamayan zararın oluşması ve bu zararın davacı tarafından ikna edici bir biçimde kanıtlanması gerektiği, davacının böyle bir hususu iddia ve ispat edemediği, tam tersine munzam zarar kapsamı dışında kalan ve enflasyona bağlı muhtemel gelir kaybının karşılanmasının talep edildiği, bu haliyle hem maddi hem yasal unsurları taşımadığı, munzam zararın dava açıldığı tarihte davacı tarafından bilinen, gerçekleşen ve temerrüt faiziyle karşılanamayan zarar olduğu, munzam zararın olası bir zarar şeklinde düşünülemeyeceği, davacıların iddia ve talep ettiği gibi muhtemel kâr ya da farz edilen gelir kabul edilmediği, davacıların da somut bir zarardan söz etmediği, muhtemel kâr mahrumiyetine dayandığı, bu hususun ise munzam zarar kapsamı dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 6502 sayılı Yasa'nın 73/2. maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde tüketici tarafından açılan davalar harçtan muaf olduğundan davacılardan harç alınmasına yer olmadığına, 28/09/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava; BK 122. maddesine dayalı munzam zarar istemine ilişkindir. Mahkemece; davacının alacağının faizi ile birlikte tahsil ettiği, faizi aşan zararını ispatlayamadığı gerekçesiyle dava ve davacının istinaf başvurusuda Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.
Kural olarak borçlu borcunu zamanında ödeseydi ödenen parayı davacı alacaklının somut bir yatırıma dönüştüreceği ileri sürüldüğü takdirde bu yatırımın yapılanmaması nedeniyle zararın oluştuğu iddiasını ispat yükü üzerinde olan davacı; somutlaştırdığı zararı ispatlamakla yükümlüdür. Ancak bu şekilde bir somutlaştırma yapılıp ispat edilmemesine rağmen davacının faizi aşan bir zararının bulunmadığını kabul etmek özellikle yüksek enflasyon ortamında paranın değer kaybı gerçeği karşısında hakkaniyete uygun bir çözüm yöntemi olmaz. Çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince yüksek enflasyona bağlı olarak paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle oluşan bir zararın varlığının da ayrıca kanıtlanması gerekmez.
Anayasa Mahkemesinin 2014/2267 başvuru numaralı 21/12/2017 sayılı kararında da yerel mahkemenin munzam zararının somutlaştırılıp kanıtlanamadığı yönündeki kararını onayan Yargıtay Özel Dairesinin kararı; AİHM kararları da emsal gösterilerek yüksek enflasyonun alacağın değer kaybına uğradamadan ödenmesinde dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştir.
Nitekim HMK 187/2 maddesinde herkesçe bilinen vakıaların ve ikrar edilmiş vakıaların ispatının gerekmediği belirtilmiştir.
İspat zorluğunun bulunduğu durumlarda dahi TBK 50.maddesi gereğince zararın hakim tarafından takdir edilmesi gerekmektedir. Hakim takdir hakkını kullanırken elbette dosyaya sunulu TCMB'nin değişik yatırım argümanlarına ilişkin verilerden yararlanması ve gerektiğinde bilirkişi raporu alması gerekmektedir. O halde mahkemece davalının temerrüdü nedeniyle alacağın geç tahsilinde kusurlu olduğunun kabulü ile yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek zararın tayini gerekir iken davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki onama kararına katılmıyorum.