Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/4242 Esas 2022/6412 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/4242
Karar No: 2022/6412
Karar Tarihi: 28.09.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/4242 Esas 2022/6412 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2019/4242 E.  ,  2022/6412 K.

    "İçtihat Metni"



    MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ


    TÜRK MİLLETİ ADINA

    Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Tüketici Mahkemesince verilen 16/11/2017 tarih ve 2016/2771 E.- 2017/2345 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 15/05/2019 tarih ve 2018/674 E.- 2019/627 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 27/09/2022 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. .... ile davalı Ing Bank A.Ş. vekili Av. Emre Işıkyıldız ile ihbar olunan TMSF vekili Av...... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacılar vekili, müvekkillerinin 17/12/1999 ila 21/12/1999 tarihleri arasında Yurt Ticaret ve Kredi Bankası A.Ş.’ye toplamda 53.544,28 TL yatırdığını, bu paralarını alabilmek için bir çok yola başvurduklarını, en son Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2013/630 Esas- 2014/244 Karar sayılı ilamına istinaden icra dairesi kanalıyla 24/12/2015 tarihinde haklarına kavuştuklarını, işletilen temerrüt faizinin 283.960,78 TL olduğunu, ancak enflasyon sebebiyle zararlarının oluştuğunu, alacaklının temerrüt faizini aşan bir zarara uğraması halinde borçlunun hiçbir kusuru bulunmadığını ispatlamadıkça bu zarara gidermekle yükümlü tutulduğunu, davacıların dolandırıcılık suretiyle birikimlerinin gaspedilmesinin zararın ispatına yettiğini, TÜİK verilerine göre davacıların 53.544,28 TL’sinin tahsil tarihindeki değerinin 498.604.- TL’yi bulduğunu, bu itibarla davacıların en az 150.000.- TL civarı zararlarının doğduğunu, ancak tek bir endekse bakılamayacağını, enflasyon karşısında tüm endekslerin değerlerinin hesaplanıp ortalamasının alınarak munzam zararın ortaya çıkarılacağını ileri sürerek şimdilik 3.000.- TL’nin 24/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili ile davacıların miras payı oranında bölüştürülmesini, 3.000.-TL’nin 24/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili ile davacı ...’ya, 3.000.- TL’nin 24/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili ile davacı ...’ya verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, zamanaşımı süresi ile hak düşürücü sürenin geçtiğini, hisse devir sözleşmesi gereği borçların muhatap ve sorumlusunun mali ve hukuki sorumluluğu üstlenen TMSF olduğunu, re'sen taraf değişikliği gerektiğini, munzam zarar hususunda somut delil gösterilmediğini, hiç kayıp riski taşımadan sürekli kâr edileceği varsayımına dayalı talebin gerçekçi olmadığını, davacının kendi iradesi ile kıyı bankacılığını tercih ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
    İhbar olunan TMSF vekili, temerrüdün oluşmadığını, iddia edilen zararın ve miktarının kanıtlanamadığını, muhtemel kâr ya da farzedilen gelirin munzam zarar olarak kabul edilemeyeceğini, enflasyonun, döviz kurlarındaki ve banka faiz oranlarındaki artışın munzam zararın gerçekleştiği anlamına gelmeyeceği gibi karine de teşkil etmediğini, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.
    İhbar olunan OYAK vekili, davanın TMSF’ye tevcihini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, munzam zararın mahrum kalınan olası bir kâr veya gelir değil, daha önce gerçekleşmiş bir somut zararın, temerrüt faiziyle karşılanamayan kısmı olduğu, munzam zarar talep edilebilmesi için, en önemli koşulun, temerrüt faizi ile karşılanamayan zararın oluşması ve bu zararın davacı tarafından ikna edici bir biçimde kanıtlanması gerektiği, davacıların bankaya faiz kazancı için hesap açtırdığı, söz konusu haksız fiil banka çalışanları tarafından işlenmemiş olması durumunda talep edebilecekleri tutarın, belirlenen faiz oranı üzerinden hesaplanan anaparaya işleyen faiz miktarı kadar olacağından dava konusu olayda munzam zarar koşullarının gerçekleşmediği, davanın bu hali ile hem maddi hem yasal unsurları taşımadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
    Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 6502 sayılı Yasa'nın 73/2 maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde tüketici tarafından açılan davalar harçtan muaf olduğundan davacılardan harç alınmasına yer olmadığına, 28/09/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.





    MUHALEFET ŞERHİ

    Dava; BK 122. maddesine dayalı munzam zarar istemine ilişkindir. Mahkemece; davacının alacağının faizi ile birlikte tahsil ettiği, faizi aşan zararını ispatlayamadığı gerekçesiyle dava ve davacının istinaf başvurusuda Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.
    Kural olarak borçlu borcunu zamanında ödeseydi ödenen parayı davacı alacaklının somut bir yatırıma dönüştüreceği ileri sürüldüğü takdirde bu yatırımın yapılanmaması nedeniyle zararın oluştuğu iddiasını ispat yükü üzerinde olan davacı; somutlaştırdığı zararı ispatlamakla yükümlüdür. Ancak bu şekilde bir somutlaştırma yapılıp ispat edilmemesine rağmen davacının faizi aşan bir zararının bulunmadığını kabul etmek özellikle yüksek enflasyon ortamında paranın değer kaybı gerçeği karşısında hakkaniyete uygun bir çözüm yöntemi olmaz. Çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince yüksek enflasyona bağlı olarak paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle oluşan bir zararın varlığının da ayrıca kanıtlanması gerekmez.
    Anayasa Mahkemesi'nin 2014/2267 başvuru numaralı 21/12/2017 sayılı kararında da yerel mahkemenin munzam zararının somutlaştırılıp kanıtlanamadığı yönündeki kararını onayan Yargıtay Özel Dairesinin kararı; AİHM kararları da emsal gösterilerek yüksek enflasyonun alacağın değer kaybına uğradamadan ödenmesinde dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştir.
    Nitekim HMK 187/2 maddesinde herkesçe bilinen vakıaların ve ikrar edilmiş vakıaların ispatının gerekmediği belirtilmiştir.
    İspat zorluğunun bulunduğu durumlarda dahi TBK 50.maddesi gereğince zararın hakim tarafından takdir edilmesi gerekmektedir. Hakim takdir hakkını kullanırken elbette dosyaya sunulu TCMB'nin değişik yatırım argümanlarına ilişkin verilerden yararlanması ve gerektiğinde bilirkişi raporu alması gerekmektedir. O halde mahkemece davalının temerrüdü nedeniyle alacağın geç tahsilinde kusurlu olduğunun kabulü ile yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek zararın tayini gerekir iken davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki onama kararına katılmıyorum.



    Hemen Ara