Esas No: 2019/4251
Karar No: 2022/6441
Karar Tarihi: 29.09.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/4251 Esas 2022/6441 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2019/4251 E. , 2022/6441 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Tüketici Mahkemesince verilen 05/10/2017 tarih ve 2016/2551 E.- 2017/1807 K. sayılı kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 16/05/2019 tarih ve 2018/671 E.- 2019/646 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 27/09/2022 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacılar vekili Av. ..., davalı... Bank A.Ş. vekili Av. ... ile ihbar olunan TMSF vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, müvekkillerinin 08/12/1999 tarihinde davalı bankanın devraldığı dava dışı Egebank A.Ş.'ye toplam 25.000,00 TL yatırdığını, İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2002/205 Esas 2010/410 Karar sayılı kararı ile yatırılan paranın aynı gün dava dışı bankanın görevlileri tarafından havuz hesabına ardından da başka şahısların şirket grubuna aktarıldığını, kanuna karşı hile yolu seçilerek havale işlemi görünümü altında dolandırıcılık suçuna vücut verildiği hususunun tespit edildiğini, davacıların haklarını arama amacıyla bir çok yasal yola başvurduklarını, son başvurularını 06/04/2011 tarihinde başlatarak Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 14/06/2012 tarih ve 2011/150 Esas 2012/277 Karar sayılı ilamına istinaden Eskişehir 5. İcra Dairesi'nin 2013/11740 Esas sayılı takip dosyasıyla 27/06/2014 tarihinde haklarına kavuştuklarını, davacıların hakkına işletilen temerrüt faizinin 443.425,53 TL olarak Eskişehir 5. İcra Dairesi tarafından tespit edildiğini, ancak enflasyonun varlığı gerekçesiyle zararlarının oluştuğunu, munzam zararın ispatı yönünde fiili karine bulunduğunu, mahkemece fiili karine temeli kabul edilmese bile davacıların birikimlerini değerlendirmek amacıyla zaten bankaya başvurduklarını, banka yetkililerinin dolandırmak suretiyle birikimlerini gasp etmesinin zaten zarara uğradığını, Türk Borçlar Kanunu'nun 50. maddesi gereğince ispat için yeterli olduğunu, müvekkillerinin dolandırılmaması halinde bir başka bankaya veya tasarruf değerlendirme yoluna başvurularak birikimlerinin değerlendirileceğinin aşikar olduğunu, öncelikle fiili karine temeline dayanılarak işbu davayı açmakta hukuki yararlarının bulunduğunu beyanla kısmi alacak davalarının kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL'nin 27/06/2016 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalı bankadan alınarak davacılara ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan TMSF vekili, davanın reddini talep etmiştir.
OYAK vekili, davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, munzam zarar tazminatı kanundan doğan asli bir borç olması nedeniyle TTK'nın 146. maddesi uyarınca 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu, davacının munzam zararı öğrendiği tarihten itibaren 10 yıl geçmediğinden davanın zaman aşımına uğramadığı, davacı tarafın yatırdığı mevduatına karşılık ekonomik kaybını avans faiziyle tahsilini talep ederek talebinin karşılandığı, davalının kusurlu olmadığı, munzam zarar koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; kararı davit vekili temyiz etmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacıların iddiasının muhtemel kâr kaybına ve farz edilen gelire ilişkin olduğu, talebin munzam zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacılar munzam zarar teşkil ettiği belirtilen 3 adet apartman dairesi alınması veya birikimin başka bir bankaya yatırılarak tasarruf edileceği hususunda dosyaya somut delil sunulmadığı gibi bankaya yatırılan paranın başka bir bankaya yatırılarak değerledireceği iddiasının somut ispat vasıtası olarak dikkate alınması da mümkün olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacılar vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 6502 sayılı Yasa'nın 73/2. maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde tüketici tarafından açılan davalar harçtan muaf olduğundan davacılardan harç alınmasına yer olmadığına, 29/09/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava; BK 122. maddesine dayalı munzam zarar istemine ilişkindir. Mahkemece; davacının alacağının faizi ile birlikte tahsil ettiği, faizi aşan zararını ispatlayamadığı gerekçesiyle dava ve davacının istinaf başvurusuda Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.
Kural olarak borçlu borcunu zamanında ödeseydi ödenen parayı davacı alacaklının somut bir yatırıma dönüştüreceği ileri sürüldüğü takdirde bu yatırımın yapılanmaması nedeniyle zararın oluştuğu iddiasını ispat yükü üzerinde olan davacı; somutlaştırdığı zararı ispatlamakla yükümlüdür. Ancak bu şekilde bir somutlaştırma yapılıp ispat edilmemesine rağmen davacının faizi aşan bir zararının bulunmadığını kabul etmek özellikle yüksek enflasyon ortamında paranın değer kaybı gerçeği karşısında hakkaniyete uygun bir çözüm yöntemi olmaz. Çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince yüksek enflasyona bağlı olarak paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle oluşan bir zararın varlığının da ayrıca kanıtlanması gerekmez.
Anayasa Mahkemesinin 2014/2267 başvuru numaralı 21/12/2017 sayılı kararında da yerel mahkemenin munzam zararının somutlaştırılıp kanıtlanamadığı yönündeki kararını onayan Yargıtay Özel Dairesi'nin kararı; AİHM kararları da emsal gösterilerek yüksek enflasyonun alacağın değer kaybına uğradamadan ödenmesinde dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştir.
Nitekim HMK 187/2 maddesinde herkesçe bilinen vakıaların ve ikrar edilmiş vakıaların ispatının gerekmediği belirtilmiştir.
İspat zorluğunun bulunduğu durumlarda dahi TBK 50.maddesi gereğince zararın hakim tarafından takdir edilmesi gerekmektedir. Hakim takdir hakkını kullanırken elbette dosyaya sunulu TCMB'nin değişik yatırım argümanlarına ilişkin verilerden yararlanması ve gerektiğinde bilirkişi raporu alması gerekmektedir. O halde mahkemece davalının temerrüdü nedeniyle alacağın geç tahsilinde kusurlu olduğunun kabulü ile yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek zararın tayini gerekir iken davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki onama kararına katılmıyorum.