Esas No: 2019/4249
Karar No: 2022/6439
Karar Tarihi: 29.09.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/4249 Esas 2022/6439 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2019/4249 E. , 2022/6439 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Tüketici Mahkemesince verilen 16.01.2018 tarih ve 2016/2685 E. - 2018/53 K. sayılı kararın davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine-kabulüne dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nce verilen 15.05.2019 tarih ve 2018/988 E. - 2019/630 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 27.09.2022 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı ING Bank A.Ş. vekili Av. ... ile ihbar olunan TMSF vekili Av..... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 22/9/1999-14/12/1999 tarihleri arasında davalı bankanın devraldığı dava dışı YURT TİCARET ve KREDİ BANKASI A.Ş.'ne toplamda 49.322,00 TL (eski parayla 49.322.000.000 TL) para yatırdığını, İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/102 Esas, 2005/100 Karar sayılı kararı ile yatırılan paranın aynı gün dava dışı Banka'nın görevlileri tarafından havuz hesabına, ardından da başkaca şahısların şirket grubuna aktarılmasının kanuna karşı hile yolu seçilerek havale işlemi görünümü altında dolandırıcılık suçuna (özel hukuk açısından ise haksız hile) vücut verdiğinin tespit edildiğini, davacının hakkını aramak amacıyla bir çok yasal yola başvurduğunu, son başvurusunu 23/02/2010 tarihinde başlattığını, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 10/06/2011 tarih, 2010/83 esas ve 2011/237 karar sayılı ilamına istinaden, Eskişehir 5.icra Dairesi'nin 2013/4587 Esas sayılı dosyasıyla 16/12/2013 tarihinde (14 yıl 2 ay 2 gün sonra) hakkına kavuştuğunu, davacının parasal hakkına işletilen temerrüt faizinin 236.719,94 Türk Lirası olduğunun Eskişehir 5. İcra Dairesi tarafından tespit edildiğini, ancak davacı ...'nin 1999 tarihinde 49.322,00 TL, (eski parayla 49.322.000.000.- TL) ile Eskişehir'in kıymetli caddesinde iki adet daire alabilecek iken, mevcut durumda kendisine ödenen 286.041,94 TL ile bunun mümkün olmadığını, yani enflasyonun varlığı nedeniyle zararının oluştuğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 10.000,00 TL'nin 16/12/2013 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
İhbar olunan TMSF vekili, davanın reddini talep etmiştir.
OYAK vekili, davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davacının davalı tarafça devralınan Yurt Ticaret Bankası'nda bulunan mevduatının banka sorumluları tarafından suç teşkil edecek nitelikte kabul edilerek sorumlular hakkında İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2005/102 Esasında görülen davada mahkumiyet hükmü kurulup kesinleştiği, davacı tarafça Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/83 Esas 2011/237 Karar sayılı 14/02/2014 tarihinde Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen dosyasında davacının yatırmış olduğu para miktarının davalıdan tahsiline karar verildiği, karara istinaden yapılan icra neticesinde asıl alacak ve faiz miktarı toplamı 286.041,94 TL'nin davacıya ödendiği, davacının alacağını geç almasından kaynaklı işlemiş faiz dışında aşkın/munzam zararının hesabına yönelik olarak aldırılan 06/07/2017 tarihli bilirkişi kurulu raporunda davacının 108.555,52 TL munzam zararının bulunduğu tespit edildiği, davacının da imzasının bulunduğu 22/09/1999 tarihli talimatı nazara alındığında davacının almadığı önlem nedeniyle TBK'nın 50 ve 51. maddesi çerçevesinde itibar edilen 108.555,52 TL bedelin %30'u oranında hakkaniyet indirimi yapılarak 75.998,86 TL tutarında zararının oluştuğu, davacı zararının off shore bankasından tahsil etme olanağının kalmadığının anlaşıldığı andan itibaren zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağından kesinleşen ticaret mahkemesi kararının kesinleşme ve tahsilat tarihinden dava tarihine göre zamanaşımı süresi içinde eldeki davanın açıldığı gerekçeleriyle taleple bağlı kalınarak davacının davasının fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla kabulü ile 10.000,00 TL'nin 16/12/2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; karara karşı taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının iddiasının muhtemel kâr kaybına ve farz edilen gelire ilişkin olduğu, talebin munzam zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacı yanca munzam zarar teşkil ettiği belirtilen 2 adet apartman dairesi alınması veya birikimin başka bir bankaya yatırılarak tasarruf edileceği hususunda dosyaya somut delil sunulmadığı gibi bankaya yatırılan paranın başka bir bankaya yatırılarak değerlendireceği iddiasının somut ispat vasıtası olarak dikkate alınmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle, ilk derece mahkemesince davacının davasını ispatlayamadığı ve somut olayda munzam zarar talep edilemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.2 maddesi gereğince kabulü ile mahkemece kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6502 sayılı Yasa'nın 73/2. maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde tüketici tarafından açılan davalar harçtan muaf olduğundan davacıdan harç alınmasına yer olmadığına, 29/09/2022 tarihinde kesin olarak çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava; BK 122. maddesine dayalı munzam zarar istemine ilişkindir. Mahkemece; davacının alacağını faizi ile birlikte tahsil ettiği, faizi aşan zararını ispatlayamadığı gerekçesiyle dava ve davacının istinaf başvurusuda Bölge Adliye Mahkemesince reddedilmiştir.
Kural olarak borçlu borcunu zamanında ödeseydi ödenen parayı davacı alacaklının somut bir yatırıma dönüştüreceği ileri sürüldüğü takdirde bu yatırımın yapılanmaması nedeniyle zararın oluştuğu iddiasını ispat yükü üzerinde olan davacı; somutlaştırdığı zararı ispatlamakla yükümlüdür. Ancak bu şekilde bir somutlaştırma yapılıp ispat edilmemesine rağmen davacının faizi aşan bir zararının bulunmadığını kabul etmek özellikle yüksek enflasyon ortamında paranın değer kaybı gerçeği karşısında hakkaniyete uygun bir çözüm yöntemi olmaz. Çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince yüksek enflasyona bağlı olarak paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle oluşan bir zararın varlığının da ayrıca kanıtlanması gerekmez.
Anayasa Mahkemesinin 2014/2267 başvuru numaralı 21/12/2017 sayılı kararında da yerel mahkemenin munzam zararının somutlaştırılıp kanıtlanamadığı yönündeki kararını onayan Yargıtay Özel Dairesinin kararı; AİHM kararları da emsal gösterilerek yüksek enflasyonun alacağın değer kaybına uğratmadan ödenmesinde dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştir.
Nitekim HMK 187/2 maddesinde herkesçe bilinen vakıaların ve ikrar edilmiş vakıaların ispatının gerekmediği belirtilmiştir.
İspat zorluğunun bulunduğu durumlarda dahi TBK 50.maddesi gereğince zararın hakim tarafından takdir edilmesi gerekmektedir. Hakim takdir hakkını kullanırken elbette dosyaya sunulu TCMB'nin değişik yatırım argümanlarına ilişkin verilerden yararlanması ve gerektiğinde bilirkişi raporu alması gerekmektedir. O halde mahkemece davalının temerrüdü nedeniyle alacağın geç tahsilinde kusurlu olduğunun kabulü ile yukarıda açıklanan hususlar gözetilerek zararın tayini gerekir iken davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, Daire çoğunluğunun aksi yöndeki onama kararına katılmıyorum.