Esas No: 2021/1891
Karar No: 2022/6552
Karar Tarihi: 03.10.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/1891 Esas 2022/6552 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/1891 E. , 2022/6552 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 43. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 21.10.2019 tarih ve 2019/203 E. - 2019/971 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi'nce verilen 26.11.2020 tarih ve 2020/1914 E. - 2020/348 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, mahkemenin 2016/443 Esas sayılı dosyasından tefrik edilen davada, müvekkili Dr. ...'nun Türkiye'de özel hastanecilik sektörünün tanınmış ve önde gelen ismi olduğunu, dava konusu şirketlerde %74 hissedar olduğunu, Dünya Bankası kuruluşu IFC ile uluslararası yatırımcılar ADM Capital ve PGGM'nin bulunduğu konsorsiyumla %26 hisseye karşılık 140.000.000 USD'lik öz sermaye gerçekleştirilmesi hususunda Nisan 2011 tarihinde anlaşma yapıldığını, ilk 6 ay boyunca 6 kişiden oluşan Universal Sağlık Yatırımları Holding A.Ş’nin yönetim kuruluna davacı müvekkili ... ve eşinin de katıldığını, yabancı ortaklar tarafından yönetim kuruluna atanan üyelerin baskı ve dayatmaları ile 2011 yılı sonuna doğru müvekkili ve eşinin yönetim kurulu üyeliğinden ayrılmak zorunda kaldığını, bu suretle önce yabancı konsorsiyumun eline fiilen geçen hastaneler grubunun bilahare yabancı konsorsiyumun da şirket zararlarındaki büyüme nedeniyle ortaklıktan çekilerek taraflarına şifahi olarak bildirildiğini, 2011 yılı Nisan ayında holding şirkete dahil hastanelerin aylık 20.000.000.- TL üzerinde bulunan cirosu ile ve yabancı ortaklıktan gelen 140.000.000 USD'nin şirket kasasında bırakılarak müvekkili tarafından yabancı fonun atadığı kişilere teslim edilmek durumunda kalınan hastaneler grubuna takriben 6 ay sonra ödeme güçlüğü ve nakit sıkıntısı içerisine girdiğini, Denizbank A.Ş. başta olmak üzere müvekkilinin kefaletinde kullanılan 50.000.000 USD seviyesindeki kredilerle 2012 yılını çıkartamayacak hale geldiğini, şirketlerin son derece ciddi ve ağır bir kötü yönetim altında olduğunu, Ağustos 2012'den Mart 2013'e kadar hiçbir tedarikçiye ödeme yapılmadığını, 160.000.000.- TL seviyesindeki şirket gelirinin akıbetinin belirsiz olduğunu, yönetimin bu gelirlerin nerede kullanıldığı ve ne şekilde sarfedildiği hususunda hesap vermediğini, davalı şirketlerin iflasa sürüklenmelerinin önüne geçilebilmesi ve elde kalan tüm aktiflerin ortadan kaldırılmasını önlemek ve içerisinde kamu kurumlarının da bulunduğu şirket alacaklarının menfaatlerini korumak bakımından TTK 630/2 maddesi uyarınca davalı şirketler yönetiminin içerisinde bulunduğu ağır ihmal ve kötü yönetim dikkate alınarak yönetim hakkının temsil ve yetkilerinin kaldırılmasına, şirketlere kayyım atanmasına, davalı şirketlerin tek kişiden ibaret yönetiminin azline, atanacak kayyım marifetiyle alınacak acil tedbirleri müteakip hesap verecek ve denetlenebilecek bir yönetim organı teşkiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tefrik edilen davada, davanın müvekkili şirketlere toplu şekilde açılmasının usulen mümkün olmadığını, her bir şirket hakkında ayrı dava açılması gerektiğini, davanın esasa girilmeksizin usulden reddi gerektiğini, davacının müvekkili şirketlerdeki pay oranının %74 olduğu iddiasının gerçek dışı olduğunu, davacı tarafından müvekkili şirketlere keşide edilen ihtarnamelerde ıslarla çoğunluk paya sahip olduğunu, buna rağmen mağdur oldukları algısını oluşturmaya çalıştığını, davacının davalı şirkette her biri 500.- TL nominal bedelli 2 adet B grubu payı bulunduğunu ve pay yüzdesinin %2 olduğunu, ayrıca davacının bu payları üzerinde dava dışı UHG Holdco B.V. Şirketi lehine intifa hakkı tesis edildiğini savunarak öncelikle davanın usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise haksız ve hukuki maddi dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davanın anonim şirkete karşı açıldığı, davacı tarafça yönetimin azli talep edilmiş ise de 6102 sayılı Yasa'nın 407 ve devamı maddelerinde genel kurulun sahip olduğu yetkilerin düzenlendiği, 408. maddesinde genel kurulun görev ve yetkileri başlığı ile düzenleme yapıldığı ve 2-b uyarınca "Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları" şeklindeki düzenleme dikkate alındığında yönetim kurulunu görevden alma yetkisinin genel kurula ait olduğu, yine 6102 sayılı Yasa'nın 4/2. maddesindeki "Çeşitli hükümlerde öngörülmüş bulunan devredilemez görevler ve yetkiler saklı kalmak üzere genel kurula ait aşağıdaki görevler ve yetkiler devredilemez" şeklindeki düzenlemesi de dikkate alındığında bu yetkinin genel kurulun münhasır ve devredilemez bir yetkisi olduğunun her tür şüpheden ari olduğu, Yasa'nın 364. maddesindeki "Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşme ile atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı halinde genel kurul kararı ile her zaman görevden alınabilirler...."şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında bu madde ile de yönetim kurulunun görevden alınmasının 2.kez münhasıran genel kurulun yetkisinde olduğunun yasa ile kararlaştırılmış olduğu, davacının talebini mahkemeye yönelttiği, bu nedenle mahkemece bu yönde karar verilemeyeceği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 15.01.2019 tarih, 2017/3136 Esas, 2019/338 Karar sayılı dosyasında da bu hususa dikkat çekildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 364/1. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin, esas sözleşmeyle atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı hâlinde, genel kurul kararıyla her zaman görevden alınabileceklerinin düzenlendiği, TTK'nın 408/2-b maddesinde ise, yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında sayıldığı, ilk derece mahkemesinin de kararında değindiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 15.01.2019 tarih, 2017/3136 esas ve 2019/338 sayılı kararı ile emsal niteliğindeki diğer kararlarında atıf yaptığı 24.02.2015 tarih, 2014/4548 esas ve 2015/2472 sayılı kararında da belirtildiği gibi azil yetkisinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlere ilişkin 364 ve 408. maddeleri gereği münhasıran genel kurula hasredildiği, bu durumun tek istisnasının TTK 334/2 hükmü olduğu [PULAŞLI, Hasan, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.406-407], somut olayda şirket ortaklarının yöneticilerin azli veya yetkilerinin sınırlandırması amacıyla mahkemeye başvuru hakkı tanıyan bir hükmü bulunmadığı, davacının yasal dayanaktan yoksun talebine karşı mahkemece davanın tümden reddine karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, her ne kadar davacı taraf TTK'nın 630. maddesine dayanmış ise de, limited şirketlere ilişkin bu hükmün, anonim şirketler hakkında uygulanma kabiliyeti olmadığı, Türk Medeni Kanunu'nun 426 ve 427. maddeleri uyarınca, yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine engel bir durum olmaması veya tüzel kişinin gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetiminin başka yoldan sağlanamaması gibi bir durumun söz konusu olmaması, ayrıca 6102 sayılı TTK kapsamında anonim şirkete mahkemece yönetim kayyımı atanmasına olanak sağlayan açık bir kanun hükmü bulunmaması ve ayrıca belli bir amacı gerçekleştirmek için ya da tedbiren kayyım atanabilmekle birlikte genel kurulun toplantıya çağrılmaması gibi bir durum veya organ eksikliğinin bulunmaması nedeniyle tedbir mahiyetinde dahi davalı şirkete kayyım atanmasını gerektirecek haklı bir sebep bulunmadığı, davalı şirketin halihazırda yöneticisinin bulunması nedeniyle onun yetkilerini sınırlandırır biçimde kayyım tayininin mümkün olmaması karşısında davalı anonim şirkete kayyım atanmasına ilişkin talebin reddi yönündeki mahkeme kararının yerinde olduğu, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HMK)'nun 167. maddesi uyarınca tefrikine karar verilen davalı şirket hakkındaki davanın yeni esasa kaydedilmesinin usul ekonomisine daha uygun olduğu, kaldı ki HMK'nın 168. maddesindeki düzenlemeye göre bu hususun tek başına, bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan incelenmeye sebep teşkil etmeyeceği, davanın tefrik edildiği mahkemenin 2016/443 Esas sayılı dosyasında kalan davalıların farklı şirketler olması ve bu şirketler hakkında verilen kararın kesinleşmemiş olmasının eldeki davada hüküm verilmesine engel olmadığı, bu dosyanın kesinleşmesinin beklenmesine gerek bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 03/10/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.