Esas No: 2021/1008
Karar No: 2022/6648
Karar Tarihi: 05.10.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/1008 Esas 2022/6648 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/1008 E. , 2022/6648 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 22. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 07.04.2017 tarih ve 2015/198 E. - 2017/282 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi'nce verilen 17.11.2020 tarih ve 2017/2160 E. - 2020/1438 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 04.10.2022 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davacı vekili Av..... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; taraflar arasındaki 18/01/2009 tarihli mermer alım anlaşması uyarınca avans olarak verilen 69.000,00 ABD doları ve 73.000,00 TL'ye rağmen davalının mermer teslimini eksik yaptığını bunun üzerine başlatılan icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin davacı ile imzaladığı herhangi bir sözleşme, kendisine davacı tarafından gönderilmiş veya ödenmiş herhangi bir para havalesi veya para transferinin yapılmadığını, sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, müvekkilinin dava dışı ... ile taş ticareti yaptıklarını, buna ilişkin faturaların ticari defterlerine işlendiğini, müvekkilin davacı Çin şirketine taş satması veya bu şirketten taş bedeli alması gibi bir durumun olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince iddia savunma ve tüm dosya kapsamına göre; dosya kapsamında sunulan sözleşmenin davacı ile dava dışı Mungan Mermer şirketinin yetkilisi ... arasında imzalandığı, aynı zamanda Mungan Mermer’le davalının da ticari ilişkisi olduğu sunulan faturalardan ve davalı vekilinin beyanlarından tespit edildiği, buna karşın davacının, davalı ile aralarındaki ticari ilişkiyi ve ...'ın davalı adına hareket eden yetkili temsilcisi olduğunu ispat edemediği, davacı tarafın davalı ile aralarındaki sözleşmeyi ve ödeme dekontları ile diğer delillerini verilen kesin süre içinde ibraz edemediği, davasını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; mahkemece yapılan araştırma hüküm kurmak için yeterli olmadığı, ...isimli kişinin tanık olarak dinlenilmesi gerektiği ancak verilen adreste bulunmaması nedeniyle dinlenemediği, davalı asilin isticvap için davet edildiği ve davalı asil tarafından usulüne uygun bir şekilde eda edildiği, davacı tarafın alacak davasına dayanak teşkil eden sözleşmenin davalı tarafça imzalandığı ve davalıya sözleşme gereğince ödeme yapıldığı hususunun kesin delillerle kanıtlanamadığından mahkemece verilen davanın reddine ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 356/2. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, satış sözleşmesi kapsamında ödenen avansların iadesi istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davacı davalıyla arasındaki satış sözleşmesinin varlığını ve avans ödemelerini ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince inceleme duruşmalı yapılarak, tanık dinlenmesi için tebligat çıkarılmış, davacının teklifi üzerine davalının isticvabı ve yemin etmesi ile tahkikat tamamlanmış davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 356/2. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
Ancak, Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece yargılamasında görülen eksikliğin duruşma açılmak suretiyle tamamlandığı anlaşıldığından, HMK’nın 353/1-b-3. maddesi gereğince duruşma açılmaksızın tamamlanabilecek yargılama eksikliklerinin varlığı durumunda dahi, Bölge Adliye Mahkemesince esastan yeni bir karar verilmesinin gerekli kılınmış olduğu nazara alındığında, yargılamadaki eksikliğin duruşma açılarak giderilmesi hallerinde, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilemeyeceği, bu gibi hallerde de esastan yeni bir hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve yasaya hiçbir aykırılık bulunmayan hallerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki ve infazda tereddüt oluşacağı, bu durumun ise kanuna açık aykırılık nedeniyle re’sen bozma nedeni teşkil edeceği açıktır.
Bu nedenle, Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında bir karar tesis edilmesi gerekirken, HMK 356/2 maddesi kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın öncelikle bu nedenle ve HMK’nın 369/1. ve 371. maddeleri uyarınca bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine; takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 05/10/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava, satış sözleşmesi kapsamında ödenen avansların iadesi istenmine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde satış sözleşmesi ve avans ödemelerinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının istinaf kanun yoluna müracaatı üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, tanık dinlenmesi için talimat yazılmış, davalı asil isticvap edilmiş ve davacı tarafın teklifi üzerine davalı asil tarafından usulüne uygun şkeilde yemin edilmiş, neticede davacının iddialarını kesin delillerle ispat edemediği kanaatine vararak istinaf başvurusunu esastan reddine karar vermiştir.
Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı, Bölge Adliye Mahkemesinin bir takım ek deliller topladıktan sonra, ilk derece mahkemesiyle aynı sonuca varması halinde yeni hüküm kurmasının zorunlu olup olmadığı, başka bir deyişle esastan ret kararı verip veremeyeceği hususundan kaynaklanmaktadır.
Konuyu değerlendirmeye geçmeden evvel HMK’nun konuya dair hükümlerine ve özellikle 22.07.2020 tarihli değişikliğe göz atmakta fayda bulunmaktadır.
HMK’daki konuya dair düzenleme:
Duruşma yapılması ve karar verilmesi(2)
MADDE 356- (1) 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında inceleme, duruşmalı olarak yapılır. Bu durumda duruşma günü taraflara tebliğ edilir.
Şeklinde iken, 22.07.2020 gün ve 7251 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/36 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir.
7251 sayılı kanunla eklenen fıkra uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi duruşma açıp ilave delil toplamasına rağmen ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf itirazlarını yerinde olmadığı ve dolayısıyla kararın isabetli olduğu kanaatine varırsa esastan ret şeklinde hüküm kurma yetkisine de haiz olacaktır. Zira bu halde Bölge Adliye Mahkemesi ilave tahkikat yapmasına rağmen ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğu sonucuna varmış bir başka deyişle istinafa konu kararı ilave gerekçe koymak suretiyle teyit etmekle yetinmiştir.
Değilse, bahsi geçen değişikliğin başka türlü yorumlanması, 2020 yılında yapılan değişikliği işlevsiz bırakacak, fiilen yürürlüğe girmeme gibi bir durumla karşılaşılacaktır. Bu arada, esastan retle sonuçlanan binlerce Bölge Adliye Mahkemesi kararının sair temyiz itirazlarına girilmeksizin usul bozmalarına konu yapılması Anayasanın 141. maddesinde “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” ve buna paralel HMK madde 30 yer alan: “Hakim yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür” şeklindeki emredici usul ekonomisi ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.