Resmi belgede sahtecilik - Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/540 Esas 2015/98 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
21. Ceza Dairesi
Esas No: 2015/540
Karar No: 2015/98
Karar Tarihi: 09.04.2015

Resmi belgede sahtecilik - Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/540 Esas 2015/98 Karar Sayılı İlamı

21. Ceza Dairesi         2015/540 E.  ,  2015/98 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : Resmi belgede sahtecilik
    HÜKÜM : Mahkumiyet

    Mahkemece temel cezanın tayini sırasında gösterilen gerekçenin dosya kapsamına göre sanığın kişiliği ile çelişki oluşturmadığından, tebliğnamedeki bu yönden bozma isteyen 1 numaralı düşünceye iştirak edilmemiştir.
    Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:
    Sanık hakkında tekerrüre esas alınan 3167 sayılı Kanunun 16/1-3. maddesi uyarınca verilen mahkumiyetine ilişkin eyleminin hükümden sonra 31.01.2012 tarih ve 28193 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak 03.02.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6273 sayılı Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile suç olmaktan çıkarılması karşısında TCK.nun 58. maddesinin uygulanma olanağının kalmaması,
    Bozmayı gerektirmiş ancak; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından 5237 sayılı TCK"nun 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün tamamen çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme aykırı olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 09.04.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY YAZISI
    Ceza belirlenirken önce, işlenen fiilin haksızlık içeriği; bilahare, gerçekleştirilen haksızlık dolayısıyla kişinin kusuru, kusurluluk durumu göz önünde bulundurulur. Cezanın belirlenmesi sürecinde kişinin kusurunun göz önünde bulundurulması, aynı zamanda cezanın bireyselleştirilmesi enstrümanlarından birini oluşturmaktadır. İşlenen suçun ifade ettiği haksızlık içeriği bakımından cezanın belirlenmesi sürecinde, önce temel ceza belirlenmektedir. Kanuni tarifinde hapis cezasının alt ve üst sınırı belirlenen suçlarda, temel ceza bu iki sınır arasında tayin edilecektir. Temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak ölçütler, TCK’nın 61. Maddenin birinci fıkrasında gösterilmiştir. (Özgenç, İzzet. Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, 7. Baskı, s.767)
    Bu ölçütler;
    a - Suçun işleniş biçimi,
    b - Suçun işlenmesinde kullanılan araçlar,
    c - Suçun işlendiği zaman ve yer,
    d - Suç konusunun önem ve değeri,
    e - Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı,
    f - Failin kast ve taksire dayanan kusurunun ağırlığı,
    g - Failin güttüğü amaç ve saik,
    olmak üzere sınırlı olarak sayılmıştır.
    Hakim, alt ve üst sınırlar arasında temel cezayı, bu ölçütleri esas alıp somut olaya göre bireyselleştirerek belirleyecektir.
    Somut olayımıza gelince; sanık ... hakkında başka suçlardan dolayı yapılan ihbar üzerine işyerinde yapılan aramada evrak çantası içerisinde üzerinde kendi resmi bulunan “...” kimlik bilgilerine göre düzenlenmiş sahte sürücü belgesi ele geçirilmesi sonucu resmi belgede sahtecilik suçundan kamu davası açılmıştır.
    Sanık aşamalarda bu belgeyi yakalanma tarihinden 2-3 yıl kadar önce askerlik problemi nedeniyle tanımadığı bir şahsa yaptırdığını söyleyerek suçunu samimi olarak ikrar etmiştir.
    Sanığın dosya içerisindeki hükme esas alınan adli sicil kaydındaki mahkumiyetlerinin tamamının “karşılıksız çek keşide etmek suçu”ndan olup, yapılan son değişikliklerle 5941 sayılı Çek Kanun’a yeni hükümler getiren 6273 sayılı “Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 03.02.2012 tarihinde 28193 Sayılı Resmi gazetenin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmesi neticesinde suç olmaktan çıkarılmıştır. Dolayısıyla sanığı sabıkasız olarak değerlendirmek gerekecektir.
    Mahkemece sanık hakkında temel ceza tayin olunurken yukarıda belirtilen ölçütler yerine sadece “…suçun işleniş şekli dikkate alınarak…” denilmek suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmiştir.
    Halbuki Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.05.2010 tarihli ve 2010/99 ve 24.05.2011 gün ve 2011/92-105 sayılı istikrarlı kararlarında;
    “mahkemece ceza tayin edilirken, cezanın maddede yazılı alt sınır veya üzerinde belirlenmesi halinde Anayasanın 141/3 ve 5271 sayılı CYY’nın 34/1. maddeleri gereğince dayanılan gerekçenin; 5237 sayılı TCY’nın 61. maddesinde öngörülen hususlarla ilgili bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olması gerekir. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini taşımakta, ayrıca görevi yasaların ülke genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp uygulanmadığını denetleyerek hukuk kurallarının uygulamasında birliği sağlamak olan Yargıtay’a da, yargıcın takdir yetkisini kullanırken 61. maddede düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığını denetleme olanağı sağlamaktadır.
    … bir suçtan dolayı TCK’nın 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent halinde sayılan hususlar  göz önünde bulundurularak ve somut gerekçeler tek tek belirtilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki cezanın alt ve üst sınırları arasında takdir hakkı kullanılacaktır. Ayrıca bu temel ceza belirlenirken aynı Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasındaki ‘Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur’ şeklindeki hüküm de gözetilmek zorundadır.”denilmek suretiyle temel cezanın alt sınır veya üzerinde belirlenmesi halinde mahkemece mutlaka somut, dosya içeriği ile uyumlu ve 61. maddedeki ölçütler gözönüne alınmak suretiyle bir gerekçenin denetime olanak verecek şekilde belirtilmesi gerekliliği ve zorunluluğu vurgulanmaktadır.
    Bu nedenlerle mahkemece yukarıda bahsedilen ölçütlere göre bir gerekçe ile temel cezanın alt sınırın üzerinde belirlenmesi gerektiği gözetilmeden “…suçun işleniş şekli dikkate alınarak…” denilmek suretiyle sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak 2 yıl 6 ay olarak ceza belirlenmesi usul ve yasaya aykırı olup tebliğnamedeki 1 nolu düşünce gibi bozma kararı verilmesi gerektiğinden sayın çoğunluğun düzeltilerek onama kararına katılmamaktayım.







    Hemen Ara