Esas No: 2011/2232
Karar No: 2011/2640
Karar Tarihi: 15.12.2011
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2011/2232 Esas 2011/2640 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, ödenmeyen aidat borcu için kooperatif üyesi olan davalı aleyhine başlatılan icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin borca konu taşınmazı devrettiğini ve sonrasında kooperatiften istifa ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalının mülkiyet hakkını geri vermeden yalnızca kooperatif ortaklığından istifa etmekle aidat borcunun sona ermeyeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Davacı vekilinin temyiz istemi yönünden;
5219 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun (HUMK) 427.maddesinde öngörülen kesinlik sınırı, 5236 sayılı Kanunun 19 uncu maddesiyle HUMK’a eklenen Ek-Madde 4’te öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2010 yılı için 1.400,00 TL’dir.
HUMK.nun, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanun ile değişik 427/4 ncü madde hükmüne göre alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, asıl istemin kabul edilmeyen bölümü, anılan kesinlik sınırını geçmeyen davacı tarafın, temyiz hakkı bulunmamakta ise de, davalı tarafça, kesinlik sınırı üzerinde kalan miktara yönelik temyiz yoluna başvurulması halinde, davacı tarafın, katılma yolu ile temyiz hakkı saklıdır. Somut olayda, dava dilekçesinde, 2.507,50 TL için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istenilmiş olup, mahkemece, 1.543,00 TL yönünden itirazın iptaline dair verilen karar, reddedilen miktar yönünden davacı vekilince temyiz edilmiştir. İstemin reddedilen kısmı, yukarıda anılan madde hükmüne göre temyiz sınırının altında kaldığı gibi, temyizin katılma yolu ile temyiz de olmamasına göre, davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz istemine gelince;
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu" nun 13 ncü maddesinde ortağın anasözleşmeye uygun olarak yapacağı isteğe rağmen kooperatifin istifayı kabulden kaçınması halinde ortağın çıkma dileğini noter aracılığı ile kooperatife bildirmesi halinde çıkmanın gerçekleşeceği düzenlenmiş olup, davalı kooperatif anasözleşmesinin 13 ncü maddesinde de bu hükme paralel bir düzenleme yer almıştır.
Ortağın istifa bildirimi yenilik doğurucu nitelikte olup, kooperatife ulaştığı anda sonuç doğurur. Yukarıda anılan 13 ncü maddenin yazılış biçimi ortağın istifasının kooperatifçe kabulünü gerekli kıldığı izlenimi yaratmakla beraber noter aracılığı ile yapılan bildirime özel önem verilmek suretiyle, noter aracılığı ile yapılan bildirimin kabulünün gerekli bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu durumda ortağın yenilik doğurucu nitelikteki istifa iradesini ilk olarak noter vasıtasıyla kooperatife duyurması ortaklıktan çıkmanın gerçekleşmesi için yeterlidir. Ortaklıktan çıkma iradesi ile birlikte ortaklık payı dahil, ortaklıktan kaynaklanan tüm hakların kooperatife iadesi ile istifanın hüküm ifade edeceğine, aksi halde ortağın, ortaklıktan kaynaklanan tüm hak ve yükümlülüklerinin devam edeceğine, davalının istifasının akçalı yükümlülüklerinden kaçınma amacına yönelik ve bu nedenle de geçersiz olduğuna ilişkin iddia ve mahkeme gerekçesi ilke olarak isabetli değildir.
Somut olayda, istifa iradesini noter ihtarı ile gösteren ve davacıya ulaştıran davalı, ihtarın kooperatife ulaştığı tarihte ortaklıktan çıkmış sayılmalıdır. 27.10.2005 tarihli yönetim kurulunun, istifanın anılan nedenlerle geçerli olmadığına ilişkin kararının hukuki bir değeri bulunmamaktadır. Bu durumda, daha sonraki tarihte gerçekleşen genel kurulda alınan aidat kararından davalı sorumlu tutulamaz.
Davalı, dairesini devrettiği halde, üyeliği devretmemiş ve bu nedenle davalının üyeliği ilke olarak devam etmekte ise de, bir süre üyelik devam ederken, daha sonra istifa iradesini noter aracılığı ile davalıya ulaştırdığı anda, üyelik bağı kesilmiş bulunmaktadır. Bu durumda davacının davalıdan değil, daireyi devir alan ve daireden yararlanan dava dışı ...’dan üye olmasa da, nedensiz zenginleşme hukuki nedenine dayalı olarak aidat istemesi olanağını kullanması gerekir. Davacı yan, aidat kararının alınmasına neden olan stopaj borcunun davalının istifasından önceki işlemlerden kaynaklandığını, davalının hukuki durumunun değişmeyeceğini, kooperatif ile ilişkisi kesilen ortağın anasözleşmenin 20/2 nci maddesi gereğince sorumluluğunun 2 yıl daha devam ettiğini ileri sürmüştür. Buna karşılık davalı, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, istifa öncesi aidat borcu bulunmadığını, daha önce toplanan aidat için de üyelerden tahsil edilen stopajın kooperatif tarafından ilgili vergi dairesine yatırılmaması nedeniyle aidat toplama kararı alındığını, istifa öncesi vergi borçlarına katılması gerekiyorsa, payına düşeni ödemeyi kabul ettiğini, bunun üyelik aidat adı altında istenmesi suretiyle değil, yasa ve anasözleşmede yazılı usule göre ve payına düşen kadar talep edilmesi gerektiğini, takip konusu miktarın içinde vergi borcuna düşen bölümün belirlenip ayrılması gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia ve savunmanın, bu açıklamalar çerçevesinde ele alınıp, sonuçlandırılması gerekirken, ilke bazında hukuki yanılgıya düşülerek, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) no"lu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin miktar yönünden reddine, (2) no"lu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harçların istek halinde iadesine, 15.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.