Esas No: 2021/2445
Karar No: 2022/7184
Karar Tarihi: 19.10.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/2445 Esas 2022/7184 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/2445 E. , 2022/7184 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14.HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 28.12.2017 tarih ve 2016/1146 E- 2017/1086 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi'nce verilen 08.10.2020 tarih ve 2018/2197 E- 2020/1039 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Asıl ve birleşen davada davacı; HMK 106. maddesi kapsamında, taraflar arasında imzalanmış “22.02.2007 Tarihli Çok taraflı,”5” sayfa sözleşme hükümleri ile “44”sayfa eklerinden oluşan "4" adet anonim şirket vasfındaki şirket hisselerinin devrini düzenleyen sadece bir adet sözleşmenin varlığının, "Hisselerin Payların dağıtımını gösteren aynı tarihli ikinci bir sözleşmenin mevcut olmadığının, 22.02.2007 tarihli tarafları devredenlerle devralanlar "5" kişinin imzası olan tek ve yegane sözleşmenin geçerli olduğunun, geçerliliğini koruduğunun, borcun bölünmezliği ilkesinden hareketle müteselsil borçlular devralanların tamamının, davalıda dahil olmak üzere sözleşme gereklerini bütünü ile sebepsiz yerine getirmediğinin, işbu sözleşmeyi imza eden devir alanların borçlu olduğunu, sözleşme hükümleri arasında ve eklerinde hisse devir bedeli olarak düzenlendiği kabul edilen, detaylı borçlanma listelerinin, emre yazılı bonoların, müteselsil borçlu, borçlularının sadece "22.02.2007 tarihli sözleşme tarafı olan Ömer Çelik, İ.Bora Sayımer, Ömer Tuncel, ... olduğunun, bunlar dışındaki senet borçlusu olarak senet yüzünde imzası bulunan hisseleri devre konu edilmiş Bilmar Finansal Kiralama A.Ş. unvanlı tüzel kişinin müteselsil kefil olduğunun, sözleşmeye taraf olmadığı ve olamayacağının, senedin esas borçlusunun olmadığının ve olamayacağının, hisseleri devre konu "4"adet şirket hisselerinin değerlerinin, devir bedellerinin kuruluş sermayesi ile değerlendirilemeyeceğinin, "her hissenin" piyasa değerinin olduğu, olması gerektiğinin, değerelemenin ve bedellerinin belirlenmesinde piyasa şartlarının olması gerektiğinin, sözleşme hükümlerinin, aynen yerine getirilmesinin alacaklı tarafça istenmesinin mümkün ve haklı olduğunun, tazminat ve bedel talep haklarını kullanmasına hakkının bulunduğunun tespitini talep etmiştir.
Davalı ...; davacı ile 22.02.2007 tarihli çok taraflı protokol isimli bir protokol imzalandığını, bu protokol hükümlerince karşılıklı edimler içeren ifa yükümlülüğü altına girildiği hususunun doğru olduğunu, ancak davacı protokol hükümleri gereklerine riayet etmediğinden bahis ile protokolün eki olan ödeme belgeleri nedeniyle borcun olmadığı hususunda mahkeme kararı bulunduğunu, davacının sözleşme gereğini yerine getirmediği hususunun hükme bağlanmış olduğundan davanın derdestlik nedeniyle ve ayrıca çok taraflı protokolün konusu olan firmaların son hazirun cetvelleri dikkate alındığında sözleşmenin imza altına alınma tarihi olan 22.02.2007 tarihinden sonra protokole konu şirketlerin hiç birinin hissesinin devir edilmediğinden davanın esastan reddini istemiştir.
Birleşen davada davalılar ... ve ... vekili; davacının eda dava açması gerekirken tespit davası açmasında hukuki yararı bulunmadığını, davacının haksız menfaat peşinde olduğunu, 11 yılı geçmiş ve alacak talebinde bulunduğu sözleşmenin zamanaşamına uğradığını, davacının elinde bulunduğu senetlerle açtığı icra davalarında kendisinin hiçbirşey devretmediğini, devreder gibi yapıp hukuku yanıltarak menfaat temin etmeye çalıştığını, hiçbir alacağı olmadığının mahkemelerce teyit edildiğini ve hüküm altına alındığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı asilin duruşma sırasında "taraflar arasında 22.02.2007 tarihli tek bir sözleşme olduğunun tespitine ilişkin talebinin, sözleşme uyarınca şirket hisselerinin devri karşılığı davalılar tarafından verilen bonoların, daha sonra menfi tespit davalarına konu edilmesi ve bu davaları kaybetmiş olması ve verilen hükümlerin kesinleşmesi sebebiyle aleyhine usulsüz ve haksız olarak kesinleşmiş menfi tespit ilamının aksini ispatlamaya çalıştığını, zira iadei muhakemeye gidebilmek için bu olayı delillendirmesi gerektiği" şeklindeki beyanında bildirdiği üzere taraflar arasında 22.02.2007 tarihli sözleşmenin pekçok davaya konu olduğu, verilen kararlarla davalıların (asıl ve birleşen dava dosyasında aleyhlerine dava açılan davalıların) mevcut bonolardan dolayı borçlu olmadıklarının tespitine karar verildiği, tespit davasının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerektiği, bu durumda davacının daha evvel birden çok fazla davaya konu olmuş ve tartışılmış 22.02.2007 tarihli sözleşmenin tek sözleşme olduğu, varlığı ve hükümlerini sürdürdüğünün HMK 106 maddeye dayalı olarak tespitini istemesinin olanaklı bulunmadığı, kaldı ki HMK 106. maddeye dayalı tespit davası ile daha evvel verilip kesinleşen bir mahkeme hükmünün neticelerinin ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla tespit davası açma koşulları bulunmadığı gerekçesi ile, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; hukuki yararın bulunması dava şartı olup yargılamanın her aşamasında re'sen gözetileceği, eda davası açılabilecek durumda tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmayacağı, kaldı ki HMK 106.maddeye dayalı tespit davası ile daha evvel verilip kesinleşen bir mahkeme hükmünün neticelerinin ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı, diğer yandan birleşen dava davalılardan ...'e tebligat yapılamamasına rağmen mahkemece davanın hukuki yarar yokluğundan (dava şartı) reddine karar verildiği, ancak bu hususun gerekçeli karar da işaret edilerek, bu durumda dosya üzerinden HMK 138.maddesi uyarınca karar verilebileceği belirtilerek ve gerekçelendirilerek hüküm kurulduğu gözetildiğinde ve ayrıca bunun bir usul hatası olduğu kabul edilse dahi; esasa etki eden veya başvuranın temel yargısal haklarını ihlal eden bir hata olmadığı, dolayısıyla ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediği gerekçesi ile, davacının asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 102,10 TL temyiz ilam harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davacıdan alınmasına, 19/10/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.