Esas No: 2021/3839
Karar No: 2022/7833
Karar Tarihi: 07.11.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/3839 Esas 2022/7833 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2021/3839 E. , 2022/7833 K.Özet:
Davalı firma, \"ZERSA\" ibareli bir marka için başvuruda bulunmuştur ancak davacı firmanın tescilli \"ERSA\" markalarıyla benzerlik içermektedir. Davacı firma, YİDK kararının iptali ve markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi için dava açmıştır. Ancak mahkeme, markalar arasında karıştırma ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı firması karar temyize götürmüş ve Yargıtay, markalar arasında benzerlik bulunduğu ve karıştırma ihtimali var olduğu gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur. Mülga 556 sayılı KHK m. 8/1-b hükmüne göre marka tescilinde nispi ret nedeni olarak düzenlenen markaların benzerliği durumu göz önünde bulundurularak davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Kanun maddeleri detaylı olarak işlenmemiştir ancak mülga 556 sayılı KHK m. 8/1-b hükmüne göre marka tescilinde nispi ret nedeni olarak düzenlenen markaların benzerliği durumu göz önünde bulundurulmuştur.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.05.2016 tarih ve 2014/382 E. - 2016/138 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, ERSA ibareli markaların 06, 20, 35 mal ve hizmet sınıflarında davacının adına tescilli olduğunu, ancak davalının 2012/51762 başvuru numaralı "ZERSA" ibareli markanın adına tescil başvurusunda bulunduğunu, halbuki markaların ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, ayrıca davacının yayına itirazının reddine ve YİDK kararı ile de itirazının reddine karar verildiğini, oysa ERSA markasının müvekkil tarafından uzun yıllardır süren yatırımlar, tanıtım faaliyetleri, emek ve çaba ile sektöründe oldukça iyi bilinen ve tanınan bir marka haline getirildiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, ZERSA markasının tescili halinde müvekkilin zarar göreceğini belirterek 27.05.2014 tarihli ve 2014-M-8176 sayılı YİDK kararının iptali ve markanın 20. sınıfta tescil edilmesi halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPMK vekili, alınan kararlar ve yapılan işlemlerin usule ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı şirket temsilcilerine usulüne uygun tebligatın yapılmasına rağmen davaya cevap verilmediği görülmüştür.
Mahkemece, davacının "ERSA" markası ve "ERSA" esas unsurlu ibareli markalarıyla davalının "ZERSA" ibareli başvurusu arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel, sescil ve anlamsal olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunmadığı, işin uzmanı yahut dikkatli kişilerden oluşmayan, makûl düzeyde bilgilendirilmiş, marka ve başvuru konusu işareti aynı anda görüp detaylarını karşılaştırma olanağı bulunmayan, daha önce görüp yararlandığı markanın aşağı yukarı net anısının tesirinde olan ortalama düzeydeki alıcı kitlesinin, yargılama konusu ürün ve hizmetler için ayırdığı satın alma süresi içinde, davalının " ZERSA" ibareli başvuru markasını gördüğünde derhal ve hiç düşünmeden davacıya ait "ERSA" markası ve "ERSA" esas unsurlu ibareli markalarından farklı bir marka olduğunu algılayabileceğini, bunun sonucunda davacının "ERSA" markası ve "ERSA" esas unsurlu ibareli markalarından yararlanmak isterken davalının "ZERSA" başvuru markasından yararlanmak biçiminde bir yanılgıya düşmeyeceği, aksinin hayatın olağan akışına ve normal hayat tecrübelerine de aykırı olacağı, esasen gerçekçi bir yaklaşım da olmayacağı, başvuru konusu işaret ile davacı markaları arasında işletmesel bağlantılandırmayı tesis eden herhangi bir unsurun bulunmadığı, gerek bütünsel ve gerekse içerisinde bulunan unsurlar itibariyle başvuru konusu işaretin davacı markalarını sunan işletmeyle idarî ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme tarafından piyasaya sunulduğu biçimde bir algılama oluşturmasının mümkün olmadığı, belli bir bilinirlik seviyesine ulaşmış da olsa bir markanın kendisinin aynısı veya benzerine karşı korunabileceği, oysa davacı markaları ile davalı başvurusu arasında bu yönde bir benzerlik bulunmadığı, 556 sayılı KHK'nın 8(4) maddesindeki risklerin ispat edilemediği, KHK'nın 8/5 maddesindeki davacının ticaret ünvanına dayalı sınai hak mülkiyet iddiasının davalı başvurusuna engel oluşturmayacağından bu yönden de davanın reddi gerektiği, ayrıca davalı başvurusunun kötü niyetli yapıldığı kanıtlanmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, YİDK kararının iptali ve tescil edilmişse markanın hükümsüzlüğüne ilişkin olup, mahkemece, başvuru konusu marka ve davacının markaları arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1,b anlamında benzerlik bulunmadığı, karıştırılma ihtimalinin olmadığı, diğer şartların da oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyor olması hususu, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 556 sayılı KHK m. 8/1-b hükmü ile marka tescilinde nispi ret nedeni, m. 42/1-b hükmü ile de hükümsüzlük sebebi olarak düzenlenmiştir.
Somut olayda, taraf markalarının kelime markası olması, genel izlenim itibariyle benzer olması, tek bir harfin farklılaşmaya yeterli olmaması sebepleriyle markaların benzer olduğu ve halk tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine,
07.11.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.