Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/4891 Esas 2020/3067 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
21. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/4891
Karar No: 2020/3067
Karar Tarihi: 02.07.2020

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/4891 Esas 2020/3067 Karar Sayılı İlamı

(Kapatılan)21. Hukuk Dairesi         2019/4891 E.  ,  2020/3067 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi


    KARAR
    A) Davacı İstemi: Davacı; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali ile kesilen yetim aylığının kesilme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte toplu olarak tahsiline ve yetim aylığının tekrar bağlanarak ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
    B) Davalı Cevabı:
    Davalı vekili, davacının 5510 sayılı Kanun"un 56.maddesinin 2. Fıkrası çerçevesinde boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının tespit edilmesi üzerine yersiz ödenen aylıkların iadesi için talepte bulunulduğunu, Kurum tarafından ayıplan işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığını beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
    C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
    İlk derece Mahkemesince; “ Tüm toplanan deliller doğrultusunda...... Genel Sağlık Sigortası Gelir Testi Sonuç Bildirimine Göre, 5510 s.y.nın 60/g-3 bendi kapsamında olduğu, GSSK yürürlüğe girdiği 01.01.2012 tarihi itibariyle 5510 s.y.nın 60/g-3 bendi kapsamında tescili yapıldığı, halen devam ettiği, 01.01.2012-31.03.2017 tarihleri arasında 31.03.2018 tarihine kadar ödenmesi gereken toplam Prim borcu 3359,79TL. 01.04.2017- 31.07.2017 tarihine kadar ödenmesi gereken toplam prim borcun 217,74TL.oldugunun bildirildiği, 11.04.2017 tarihli Genel Sağlık Sigortasına Ait Tescil Dönemleri ve Prim Borcu Sorgu Ekranında: 01.01.2012 tarihinde tescilinin yapıldığı, Gelir seviyesinin g-3,Sağlık Statüsünün 60/1(g) belirlendiği, 11.04.2017 tarihi itibariyle hesaplanan Toplam Borç 3.359,79TL.tahakkuk ettirildiği, prim borcunun Kurum tarafından her zaman tahsili mümkün olduğu, 31.01.2012 tarihine kadar yapılan sağlık giderleri Kanunun geçici 45.mad. gereğince; kurumca talep edilemeyeceği, sonucuna varılmıştır. ” gerekçesiyle,
    “ Davanın KISMEN KABULÜ ile ;
    Davacı ... TC.Nolu ...’ın boşanmış olduğu eşi,... TC.Nolu ... ile fiilen birlikte yaşadıkları tespit edilmekle; ... Tahsis No ile Kurumdan ...’a bağlanan ölüm aylıkları nedeniyle, 15.12.2010-19.09.2011 süresinde toplam 6.014,33TL.yersiz ödeme yapıldığı, 6.014,33TL. ve 404,64TL.faiziyle birlikte Toplam 6.418,97TL(21.02.2012 tarihi itibariyle) borcu bulunduğu tespit edilmekle bu konudaki talebin reddine,Davacı ... TC.Nolu ...’a 15.12.2010-19.09.2011 tarihleri arası toplam 140,48TL. yersiz sağlık gideri yapıldığı, 140,48TL. ve 8,55TL. faiziyle birlikte toplamı 149,03TL.( 21.02.2012 tarihi itibariyle ) borcu bulunduğu, 31.01.2012 tarihine kadar yapılan sağlık giderlerinin 5510 sayılı yasaya eklenen geçici 45.mad. gereğince SGK tarafından talep edilemeyeceğinden bu konudaki talebin kabulüne, ” karar verilmiştir. İstinaf Başvurusu ; İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili, davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı iddiasının aralarında husumet olan eski damadı tarafından ortaya atılmış olup gerçeği yansıtmadığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının bozularak davanın talepleri doğrultusunda kabulüne karar verilmesini istemiştir.İstinaf kanun yoluna başvuran davalı SGK Başkanlığı vekili, gerekli kanıtlar toplanılmaksızın ve eksik incelemeye dayanan bilirkişi raporu esas alınarak verilen kararın hukuka uygun olmadığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. D) Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
    Bölge Adliye Mahkemesince “Davalının ölüm aylığının iptalinin dayanağı olan kurumun Sosyal Güvenlik Kontrol memuru tarafından düzenlenen tutanakta, hem davacının resmi ikametgah adresinde hem de davacının boşandığı eşi olan İ..."nin ikametgah adresinde araştırma yapıldığı, 22.06.2011 tarihinde ..."nin ikametgah adresinde yapılan çevresel soruşturmada , adı geçen kişilerin ... Apartmanı"nda, 3 nolu dairede oturdukları, kendi dairelerinde kızlarıyla birlikte ikamet ettiklerinin belirtildiği, yapılan araştırmada sırasında imzalı olarak ifadelerinin de alındığı, bu ifadelere göre; ..."nin ikametgahı olan ... Mah. ... Cad. .../... adresinde, davacı ve boşandığı eşinin o muhitte yaşayan esnaf tarafından tanındığı ve sık sık kavga ettiklerinin bilindiği ancak 2007 yılından beri, bu adreste kendi evlerinde oturduklarının beyan edildiği anlaşılmaktadır. Adres bilgisi incelendiğinde, ..."nin 15.01.2007"den beri bu mahallede oturduğu görülmektedir. Davacının resmi ikametgah adresinde, davalı kurumun denetmenleri tarafından 06.07.2011 tarihinde araştırma yapıldığı, davacının bu tarihte ikametgahı olan ... Mah. ... sok. .../... adresinde bulunan ..."in 9 aydır kendisinin yanında kaldığını ifade etmiş ise de apartmanda ikamet eden ve yöneticilik yapan ..."ın imzalı beyanında, bu adreste ..."in kızı ... isimli şahısla oturduğu ve mahkemede yapılan yargılama sırasında da beyanının teyit edildiği, yine yargılama sırasında yapılan zabıta araştırmasında şahısların uzun süredir birlikte yaşadıkları, muhtarlık ve nüfus kayıtlarında, her ikisinin de adresinin ... Mah. olduğu , yargılama sırasında davacı tarafından delil olarak ileri sürülen ve dinlenen tanıkların aksi sabit oluncaya kadar geçerli denetmen raporunun belirtilen gerekçelerle aksini ispatlamadığı anlaşılmakla mahkeme tarafından davacıya ölüm aylıkları nedeniyle 15.12.2010- 19.09.2011 tarihleri arasında kurum tarafından yapılan yersiz ödemelerin faiziyle birlikte ödenmesine ilişkin kurum işleminin iptaline yönelik davanın reddine dair kurulan hükmün yerinde olduğu, yersiz ödeme kapsamında iadesi istenen tutar içerisinde sağlık yardımlarından kaynaklanan harcamalar da mevcut olup "...yersiz ödendiği ileri sürülen sağlık giderleri yönünden 31.01.2012 tarihine kadar yapılan sağlık giderleri, 5510 sayılı Kanunun geçici 45. maddesi gereği talep edilemeyecektir. 31.01.2012 tarihinden sonra yapılan sağlık giderleri ise davalı 5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin ilgili bentleri gereğince genel sağlık sigortalısı sayıldığından ve 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarının Kurum tarafından tahsilinin mümkün olduğu gözönüne alındığında, belirtilen giderler genel sağlık sigortalısı sayılan hak sahibinden talep edilemeyecektir... ” gerekçesiyle “... 9. İş Mahkemesi"nden verilen 04/12/2017 tarih, 2016/78 Esas ve 2017/457 Karar sayılı kararına yönelik taraf vekillerinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan REDDİNE, ” karar verilmiştir.
    E) Temyiz:
    Davalı SGK vekili: “ Kurumun sağlık giderlerini tahsilinin engellenmesi yasa koyucunun amacını aşar mahiyettedir. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü bozmayı gerektirir. ” gerekçesiyle temyiz yoluna başvurmuştur.
    Davacı vekili: “Davacı ve eşinin boşandıktan sonra oturdukları ev adreslerinin, bankalardan, nüfus kayıtlarından ve dosyaya giren tüm kayıtlardan anlaşılacağı üzere farklı olduğu ve aralarında husumet bulunan müvekkilin eski edamadının kötü niyetli şikayeti sonucu müvekkilin yetim aylığının kesildiği, tanık beyanlarının da iddiayı doğruladığı,”gerekçesiyle temyiz yoluna başvurmuştur.
    F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
    1- Temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davacının tüm davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
    2- Dava; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Hüküm, davacı ve davalı Kurum vekilince temyiz edilmiştir.Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Anılan 56"ncı maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına-saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken;eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin-samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma-irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek-samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin-aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
    Gelirin-aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme-başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir-aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun-yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56"ncı maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 07.12.2010 tarihinde eşinden boşandığı, 20.10.1993 tarihinde vefat eden babasından dolayı yetim aylığı aldığı, 11.07.2011 tarih 2011/YA-93 sayılı Denetmen Raporuyla eşiyle birlikte yaşadığının tespit edildiği,bu rapora göre 15.12.2010-19.09.2011 süresinde 6.014,33TL. aylık tutarı ve 140,48TL. sağlık giderinin yersiz ödeme olarak borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda ; Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından düzenlenen raporun içeriği, toplanan deliller ve tanıklarının beyanları, birlikte değerlendirildiğinde davacı ve eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup 5510 sayılı yasanın 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin de aksi ispat edilemediğinden, ilk derece Mahkemesince verilen “kısmen kabul” kararının davanın reddine ilişkin kısmı isabetli olup, davacının yersiz tedavi gideri ve faizinden sorumlu tutulamayacağından davanın kabulüne , ilişkin kısmı isabetsiz olmuştur. Şöyle ki:19.01.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6385 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 5510 sayılı Yasaya eklenen “Yersiz yapılan sağlık giderlerinin terkini” başlıklı Geçici 45. maddede:“Bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına girmekle birlikte, asli olarak hak etmediği bir kapsamda sağlık hizmeti alanlara 31/01/2012 tarihine kadar verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Kurumca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden Kurumca vazgeçilir.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan hükmün gerekçesinde ise, 5510 sayılı Kanuna göre, vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınmasına ilişkin işlemlerin 2012 yılı Ocak ayı itibarıyla tamamlanması nedeni ile, bu tarihe kadar yaşanan geçiş sürecinde, tabi olduğu genel sağlık sigortası statüsünün aradığı şartlarla sağlık yardımı alması gerekirken, Kanunun diğer statülerine göre ya da bakmakla yükümlü olunan kişi statüsünde hak etmediği halde sağlık yardımı yapılanlara ilişkin sağlık giderlerinin ilgililerden tahsil edilmemesi ve bu suretle oluşacak mağduriyetlerin önlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir.
    Yani maddenin metnine göre; kişinin genel sağlık sigortası kapsamında herhangi bir statüye göre sağlık yardımı alıyor olması, sağlık yardımı yapılmasını sağlayan sigortalılık statüsünün geçersiz sayılması halinde ; başka bir geçerli sigortalılık statüsü varsa veya bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giriyorsa yine yersiz sağlık gideri tahsil edilmez. Bu iki hal de yoksa geçersiz sigortalılık statüsüne dayalı yapılan sağlık gideri yersizdir ve Kurumca tahsili gerekir.
    Geçici 45. madde, gerekçesinde de belirtildiği üzere bütün vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınması çalışmalarının yapıldığı 2008-2010- 2012 sürecindeki geçiş döneminin sıkıntılarını gidermek amacıyla çıkarılmıştır. Davacının Kurumdan aylık almak ve bağlantılı olarak sağlık yardımından faydalanmak amacıyla eşinden boşandığının sabit olduğu göz önüne alındığında, MK md. 2’deki “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne aykırı şekilde Kurumun sağlık giderlerini isteyemeyeceği tespiti isabetsiz olmuştur.
    Nitekim Kurum da 6385 sayılı yasayla getirilen düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin çıkarmış olduğu 08/04/2013 tarih ve 2013/20 sayılı genelgede; “ Ancak, sahte olduğu Kurumca yada mahkeme tarafından tespit edilen sigortalı hizmetleri veya bu hizmetlere göre gelir/aylık bağlananlardan aylıkları iptal edilen genel sağlık sigortalıları ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Kurumca tespit edilen yersiz sağlık giderleri 6385 sayılı Kanunun geçici 45 inci maddesi kapsamında değerlendirilmeyecektir.” açıklamasına yer vererek dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil edecek terkin işlemlerini himaye etmeyeceğini ortaya koymuştur. Geçici 45.madde, 31.01.2012 tarihi öncesindeki tüm yersiz sağlık giderlerini affeden, bir madde değildir. Nasıl ki sahte sigortalılık ve buna dayalı olarak haksız sağlık yardımı alan kişileri Kurum Geçici 45. madde kapsamından faydalandırmamışsa , aylık alabilmek için muvazaalı şekilde boşanan kişilerin de bu hükümden yararlanması mümkün olmamalıdır.
    Anılan genelgede Geçici 45. maddede yer alan “ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez”ibaresini ve uygulamasını şöyle izah edilmiştir: “Söz konusu borçlara ilişkin sigortalılarca dava açılmış ise bu kişilerin de açtıkları davalardan vazgeçmeleri halinde bu kimselere ait borçlar da istenmeyecektir. Bu kimseler tarafından Kurum aleyhine açmış oldukları davalardan vazgeçtiklerini başvurdukları mahkemeden alacakları “feragat nedeniyle davanın reddine” dair kararın dilekçe ekinde Kuruma verilmesi gerekmektedir.” Mahkemece maddenin bu şartına hiç değinilmemiştir.5510 sayılı Kanunun 60. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanacak olanlar sayılmıştır. (g) bendinde ise, “Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar” genel sağlık sigortalısı sayılmıştır. (g) bendinin lafzından tüm vatandaşların re’sen sağlık sigortası kapsamına alındığı izlenimi anlaşılmakta ise de durum böyle değildir. Kişinin kapsama alınması, sağlık hizmeti alabildiği anlamına gelmemektedir. Genel sağlık sigortalısı olmanın koşulları vardır. Bu koşullar 5510sayılı Kanun 67. maddede sayılmıştır. 5510 sayılı Kanunun sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarını düzenleyen 67. maddesine göre; “18 yaşını doldurmamış olan kişiler, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler, trafik kazası halleri, acil haller, iş kazası ile meslek hastalığı halleri, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar, 63 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri gereğince sağlanan sağlık hizmetleri, 75 inci maddede sayılan afet ve savaş ile grev ve lokavt hali hariç olmak üzere sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmek için;
    a) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) ve (f) bentleri hariç diğer bentleri gereği genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısının olması,
    b) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi ile (g) bendine tabi olan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yukarıdaki bentte sayılan şartla birlikte, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendirilerek tecil ve taksitlendirmeleri devam edenler hariç 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması, gerekmektedir....”Yani 01.01.2012 tarihi sonrası dönemde, tüm vatandaşlar genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Ancak 67. maddeye göre sağlık hizmeti sunucusuna başvurulduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısı olması ve 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması gerekir. (g) bendi kapsamında olanlar ise 5510 SK 60/1-c, 1 nolu alt bendi gereği gelir testi uygulaması ile belirlenecek primin ödenmesi halinde sağlık yardımlarından yararlanma imkânı getirilmiştir.5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı sayılabilmek ve sigortalılığın başlangıcı için bildirim ve tescil gereklidir. Kanunun 61. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanmak için bir kısım grupların bildirimine gerek kalmadan kendiliğinden tescil edileceği, bir kısmının tescili için ise bir ay içinde başvuru şartı getirilmiştir. Tescili yapılanların ise gelirlerine göre belirlenen oranlara göre genel sağlık sigortası primi ödemeleri gerekmektedir.
    Gelir testi işlemi, kişinin çeşitli göstergeler ışığında mevcut gelirinin belirlenmesidir.
    Herhangi bir kapsamda genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamında sağlık yardımlarından yararlanma hakkı bulunmayan kişiler 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilmekte olup, anılan kapsamda tescil edilen bu kişilerin tescil tarihinden itibaren yerleşim yerlerinin bulunduğu yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına müracaat ederek gelir testi yaptırmaları gerekmektedir. Gelir tespitinde aynı hanedeki aile esas alınmaktadır. Kanun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrası (g) bendi kapsamında tescil edilen kişilerin gelir testi müracaat bildiriminin kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına başvurmaları gerekmektedir. Söz konusu bir aylık süre içerisinde gelir testine başvurmayanların tescil başlangıç tarihinden itibaren aile içindeki gelirinin kişi başına düşen aylık tutarı olarak, Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen aylık prime esas kazancın (asgari ücretin) iki katı esas alınarak primlerin tahakkuk ettirilmesi öngörülmüştür.
    5510 sayılı Kanunun 60/1-g bendi ile artık herkesin genel sağlık sigortası kapsamına alındığı ve her durumda sağlık hizmeti alabileceği kanısı hatalıdır. Koşulları taşımayan kişi sağlık hizmeti alamaz. Koşulları Kurum sağlayabilirdi mantığıyla (davacının 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarının Kurum tarafından tahsilinin mümkün olması) Kurum’un yersiz tedavi giderlerini tahsil imkanının engellenmesi hem sosyal güvenlik sistemini aksatacak bir durum olup hem de yasa koyucunun amacını aşar mahiyettedir.
    O halde, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Bölge Adliye Mahkemesince eksik inceleme ve araştırma sonucu davalı SGK vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına ve ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. G)SONUÇ:Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK"nun 373/1. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine 02/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.







    Hemen Ara