Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/9521 Esas 2022/4334 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/9521
Karar No: 2022/4334
Karar Tarihi: 09.03.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/9521 Esas 2022/4334 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2021/9521 E.  ,  2022/4334 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki tahkim yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti'nce davanın kabulüne dair karara karşı davalı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 22/09/2018 tarih, 2018/İHK-7923 sayılı itirazın reddine dair verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı vekili Sigorta Tahkim Komisyonu başvurusunda, 13/02/2009 günü meydana gelen çift taraflı kazada yaralandığını ve malul kaldığını, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 39.500 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 500 TL geçici iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle talebini 62.164,00 TL'ye yükseltmiştir.
    Davalı vekili; talebin zamanaşımına uğradığını beyanla başvurunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararı ile başvuru sahibinin talebinin kabulüne, 62.164,00 TL ‘nin 07/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş; karara karşı davalı vekili tarafından yapılan itiraz üzerine İtiraz Hakem Heyetinin 22/09/2018 tarih ve 2018/İHK-7923 sayılı kararı ile kazanın 13/02/2009 tarihinde meydana geldiği, tahkime ise 21/03/2018 tarihinde başvuru yapıldığı, Karayolları Trafik Kanununun 109. maddesinde belirtilen 10 yıllık sürenin dolmadığı, başvuranın Karadeniz Teknik Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü Tıp Bilimleri Anabilim Dalınca düzenlenen 18/10/2017 tarihli maluliyet raporu ile zararını öğrendiğinin kabul edilmesi gerektiği, rapor tarihinden itibaren iki yıl geçmeden ve kaza tarihinden itibaren on yıl geçmeden tahkime başvuru yapıldığından zamanaşımı süresinin dolmadığı sonucuna varılarak itirazın reddine karar verilmiş, İtiraz Hakem Heyeti kararı davalı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
    1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
    2918 sayılı KTK'nın 109/1. maddesi "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar." hükmünü öngörmektedir. Aynı Kanun'un 109/2. maddesinde ise "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir. Davaya konu kaza 21/10/2009 tarihinde gerçekleşmiş, davacı vekilince 12/02/2018 tarihinde Hakem Heyetine başvuru yapılmıştır.
    Davalı vekili süresi içinde zamanaşımı definde bulunmuş, Uyuşmazlık Hakem Heyeti talebin kabulüne karar vermiş, İtiraz Hakem Heyeti ise zamanaşımı süresi dolmadan zararın öğrenilmesinden itibaren 2 yıllık süre içinde tahkime başvuru yapıldığı gerekçesi ile davalının itirazının reddine karar vermiştir.
    Kaza tarihi itibari ile 5237 sayılı TCK yürürlüktedir. Davaya konu kazada bir kişinin yaralanmış olmasına göre, eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan TCK'da öngörülen 8 yıllık dava zamanaşımı süresi geçerli olup, zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için, zarar gören tarafından failin yanında zararın da öğrenilmesi gerekir. Bedensel zararlarda, uğranılan zararın tespit edilebilmesi için, meydana gelen yaralanmanın niteliği de nazara alınarak öncelikle zarar nedeniyle gerekli tedavi sürecinin bitmiş olması gerekir. Zira, tedavi devam ederken zarar gören kişinin sürekli ve geçici işgöremezlik durumu tam olarak tespit edilemez. Daha açık bir ifade ile tedavi devam ederken kişinin yaralanma nedeniyle maluliyeti olup olmadığı ve varsa oranının ne olduğu tam olarak belirlenemez.
    Ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık "gelişen durum" ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hâllerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır.
    Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu sadece davacı yaralanmıştır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'ya göre zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 13/02/2009 tarihinde meydana gelmiş, hakem heyetine başvuru ise 21/03/2018 tarihinde yapılmıştır. Davalı taraf, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuş olmasına rağmen, gerek UHH gerekse İHH, zamanaşımı savunmasını reddetmiştir.
    Dosyadaki bilgi ve belgelere göre zamanaşımı durduran ya da kesen neden olmadığı gibi davacıya ait en eski tarihli 06/11/2009 olan tedavi evrakı dışında ve bu tarihten sonrasına ilişkin tedavinin devam ettiğine dair evrak bulunmamaktadır. Yukarıda izah edildiği üzere zararın niteliğinde gelişen ya da değişen bir durumun varlığını kanıtlar delil bulunmadığı gibi karara esas alınan maluliyet raporu dahi 5237 sayılı TCK da öngörülen 8 yıllık dava zamanaşımı süresi dolduktan sonra alınmıştır.
    Açıklanan nedenlerle; olay tarihi ve hakem heyetine başvuru tarihi dikkate alındığında KTK'nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde de davanın açılmadığı gözetilerek karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
    2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İtiraz Hakem Heyeti kararının BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın, hakem dosyasının saklanması kararını veren İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 09/03/2022 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY YAZISI
    Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkili davacının, davalıya ... ile sigortalı aracın karıştığı trafik kazası sonucu yaralandığını ve malul kaldığını beyan ederek sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatı talep etmiştir.
    Davalı vekili, dava konusu tazminatın zamanaşımına uğradığını beyanla başvurunun reddine karar verilmesini istemiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti (UHH), başvurunun kabulü ile 62.164,00 TL’nin 07/12/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar vermiş, davalı vekili bu karara itiraz etmiştir.
    İtiraz Hakem Heyeti (İHH), kazanın meydana geldiği, maluliyet raporu ile zararın öğrenildiği ve tahkime başvuru tarihleri gözetilerek iki ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin dolmadığından bahisle itirazın reddine karar vermiş, davalı vekili bu kararı temyiz etmiştir.
    Sayın çoğunlukla farklı düşündüğümüz konu zamanaşımının dolup dolmadığı hususu ile ilgilidir.
    Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle tazminat istemine ilişkin olduğundan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Anılan maddenin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
    “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
    Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.”
    Uygulamada ve doktrinde benimsendiği üzere söz konusu düzenlemenin amacı, tazminat sorumluluğunu gerektiren ve aynı zamanda ceza kanunlarına göre suç teşkil eden bir eylemin farklı zamanaşımı sürelerine tabi olması engellenerek adalete ve hukuksal güvenliğe aykırı sonuçların önüne geçilmesi düşüncesidir (Fikret Eren; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara 2015, s.834; Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara 2014, s.493-494.). Haksız fiili gerçekleştiren failin daha ağır cezaî sorumluluğu devam ederken görece daha hafif olan hukukî sorumluluğunun sona ermesi tutarlı bir çözüm olmazdı (M. Kemal Oğuzman - M. Turgut Öz; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, cilt 2, 11. Baskı, İstanbul 2014, s. 75; Mustafa Kılıçoğlu, Tazminat Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2014, s. 779). Yargıtay HGK’nın 18/11/1981 tarihli ve 1979/4-231 esas, 1981/744 karar sayılı ilamında bu amaç şöyle ifade edilmiştir: “Bilindiği gibi, haksız eylemlerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız eylemin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan bir ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin mantık dışı olacağı kuşkusuzdur.”
    Yukarıda yer verilen düzenlemeden ve açıklamalardan anlaşılacağı üzere ceza (uzamış) zamanaşımının amacı, haksız fiil/suç mağdurunu korumaktır. Görüldüğü üzere, ceza zamanaşımının tazminat davalarında uygulama yeri bulabilmesinin en önemli şartı, suç teşkil eden eylemle ilgili ceza zamanaşımı süresinin tazminat alacağına ilişkin zamanaşımı süresinden daha uzun olmasıdır (Oğuzman/Öz, cilt 2, s. 75; Eren, s. 836; Kılıçoğlu, s. 495; Mustafa Kılıçoğlu, s. 790.). Dolayısıyla haksız fiil/suç mağduru bakımından 6098 ve 2918 sayılı Kanunlardaki 2 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerini kısaltacak şekilde bir yorum, kanunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz.
    O hâlde, sürelerin işlemeye başlayacağı tarihin belirlenmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Öğrenmeden kasıt, zararın ve tazminat sorumlusunun öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının işlemeye başlaması için yeterli değildir. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
    Ceza zamanaşımı süresi, 2 yıllık zamanaşımı süresinden uzun, 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa ise ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık süreye bir etkisi olmayacaktır. Burada da zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi ne zaman öğrenmiş olursa olsun ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecek, ancak on yıllık süre dolmamışsa öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl içinde dava açma hakkı korunacaktır. Örneğin, ceza zamanaşımının 8 yıl olduğu bir olayda, zarar gören, zarar ve tazminat sorumlusunu öğrenmesinden itibaren iki yıldan fazla bir süre geçmiş olsa bile, eğer olayın üzerinden 8 yıl geçmemişse tazminat davası açabilecektir. Bunun yanında aynı kişi, 8 yıllık ceza zamanaşımı dolduktan sonra dahi, zarar ve tazminat sorumlusunu öğrendikten itibaren iki yıl içinde ve fakat 10 yıllık mutlak zamanaşımı süresi sonuna kadar dava açma hakkına sahip olacaktır. Yine aynı örnekte, ceza zamanaşımının sekiz yıl olduğu olayda, zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi yedi yıl sonra öğrenmişse iki yıl içinde, dokuz yıl sonra öğrenmişse bir yıl içinde tazminat davası açmak zorundadır.
    Sonuç olarak; TBK’nın 72. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin ikinci fıkrasının temel amacı gözden kaçırılmamalıdır. Bu amaç ise suç veya haksız eylemden zarar görenin menfaatini korumaktır. Bu itibarla, olay tarihinden itibaren işlemeye başlayan ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi, anılan kurallar uyarınca, zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan iki yıllık ve herhalde haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak on yıllık zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açılabilir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu haksız eylem, 13/02/2009 tarihinde meydana gelmiştir. Eylem, 5237 sayılı TCK’nın 89. maddesinde yer alan taksirle yaralama suçunu oluşturduğundan aynı Kanun’un 66. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Somut olayımızda sekiz yıllık ceza zamanaşımı süresi, ancak zarar ve tazminat sorumlusunun öğrenilmesinden itibaren iki yıl içinde dava açılmasıyla ilgili kuralı sekiz yıla kadar uzatmaya yarayabilecektir. Hâlbuki davacı taraf, iş göremezlik tazminatına esas maluliyet raporunu 18/10/2017 tarihinde öğrenmiş, 21/03/2018 tarihinde tahkime başvurmuştur. Bu durumda, tazminat sorumlusunun ve özellikle de zararın öğrenildiği 18/10/2017 tarihinden itibaren iki yıl ve herhalde olayın meydana geldiği 13/02/2009 tarihinden itibaren de 10 yıllık zamanaşımı süreleri dolmadığından başvurunun süresinde yapıldığının kabulünde zorunluluk vardır. Aksi takdirde haksız eylemin ayrıca suç teşkil etmesi, davacılar aleyhine sonuç doğuracaktır. Diğer bir anlatımla dava konusu eylem, konusu suç teşkil eden bir fiili oluşturmasa idi, davacıların sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin istekleri zamanaşımına uğramayacaktı. Zarar göreni korumak amacıyla getirilmiş bir ilkeyi, zarar gören aleyhine yorumlamak kabul edilemez.
    Sonuç itibarıyla; Sigorta Tahkim Komisyonu İHH’nin tazminat talebinin zamanaşımına uğramadığı düşüncesiyle ulaştığı sonucun doğru olduğunu düşündüğümden dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, İHH kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan İHH kararının onanması gerektiği düşüncesindeyim.

    Hemen Ara