Esas No: 2021/15304
Karar No: 2022/8975
Karar Tarihi: 16.06.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/15304 Esas 2022/8975 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2021/15304 E. , 2022/8975 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tahkim yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti'nce başvurunun reddine dair karara karşı davacı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 10/12/2020 tarih, 2020/İHK-26035 sayılı itirazın kabulüne, başvurunun kabulüne dair verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, davalıya zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı aracın 03/10/2011 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında araçta sürücü olan ...’in vefat ettiğini, davacının eşinin desteğinden mahrum kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 40.010,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalının temerrüt tarihinden itibaren işletilecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 03/12/2020 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 140.341,49 TL'ye artırmıştır.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Uyuşmazlık Hakem Heyetince tüm dosya kapsamına göre; başvurunun reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekilince itiraz edilmesi üzerine İtiraz Hakem Heyetince; itirazının kabulü ile uyuşmazlık hakem kararının kaldırılmasına, başvurunun kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm ve cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 49. md haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi olduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise, uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60 ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.)Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu sadece davacının desteği sürücü vefat etmiş, başkaca kimse yaralanmamış, hayatını kaybetmemiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'ya göre söz konusu eylem trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu olup zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 03/10/2011 tarihinde meydana gelmiş, hakem heyetine başvuru ise 12/08/2020 tarihinde yapılmıştır. Davalı taraf, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuş olmasına rağmen, gerek Uyuşmazlık Hakem Heyeti gerekse İtiraz Hakem Heyeti, zamanaşımı savunmasını reddetmiştir.
Açıklanan nedenlerle; olay tarihi ve hakem heyetine başvuru tarihi dikkate alındığında KTK'nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde davanın açılmadığı gözetilerek karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 16/06/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
FARKLI GEREKÇE
Dava; davacıların desteği olan motorlu araç sürücüsünün %100 kendi kusuruyla meydana gelen trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle ölenin desteğinden yoksun kalan mirasçının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Davalı taraf süresinde zamanaşımı def'inde bulunmuştur.
Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince başvurunun reddine karar verilmiş, bu karara davacı itiraz etmiştir. İtiraz Hakem Heyeti, davalının itirazını kabul ederek Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının kaldırılmasına, başvurunun kabulüne karar verilmiş, kararı davalı vekili temyiz etmişlerdir.
Davanın dayanağı trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle destekten yoksun kalmaya ilişkin olduğundan somut olayda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109. maddesi uygulanacaktır. Anılan düzenleme uyarınca, motorlu araç kazalarından doğan maddi
../...
-3-
zararların tazminine ilişkin talepler zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup mahkûmiyet veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi aranmayacağı gibi suçun çeşitli nedenlerle soruşturulamaması da ceza zamanaşımının uygulanmasını engellemez. Ceza mahkemesince suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak hükme bağlandığı hâllerde hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin bu tespiti ile bağlı olmakla birlikte dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediğini kural olarak hukuk hâkimi (hakem) belirleyecektir.
Somut davada, trafik kazası 03.10.2011 tarihinde meydana gelmiş, davacının desteği, tamamıyla kendi kusuruyla meydana gelen trafik kazasında vefat etmiş, davacı ise Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetine 12.08.2020 tarihinde başvurmuştur.
Dairemizin çoğunluğu ile farklı kanaate vardığımız husus, dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediği, ediyorsa taksirle öldürme suçuna mı yoksa trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna mı vücut verdiği hususudur.
a) Taksirle Öldürme Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85. maddesi uyarınca kanun koyucu, taksirle bir veya birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma hâllerini cezai müeyyideye bağlamıştır.
Söz konusu suçun konusu, bir kişinin başka bir kişi tarafından taksirle öldürülmesi eylemidir. Ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden davacılar, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine tazminat davası açmaktadırlar. Somut davada olduğu gibi kişinin tamamen kendi kusuruyla ölümüne neden olması hâlinde taksirle öldürme suçunun tek muhatabı ölenin kendisi olduğundan ölen bakımından cezayı gerektiren bir fiilden bahsedebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığından bu suç için öngörülen zamanaşımı süresinin eldeki tazminat davasında uygulanması mümkün değildir.
b) Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden; alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişiler cezalandırılmaktadır.
Söz konusu suç TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Genel Tehlike Yaratan Suçlar” başlıklı birinci bölümünde yer almakta olup kasten işlenebilen bir suçtur. Tamamıyla kendi kusuruyla tek veya çok taraflı trafik kazasında ölümüne neden olan kişinin eyleminde davanın, cezayı gerektiren bir fiilden kaynaklandığından bahsetmek mümkün değildir. Çünkü davanın konusu, ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden kişilerin, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine açtıkları tazminata ilişkin olup, zarar trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan doğan bir sonuç değildir.
Haksız fiilin konusu ölümle neticelenen trafik kazası sonucu ortaya çıkan zararın tazmini, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun konusu ise genel tehlike yaratan suçun cezalandırılmasına ilişkindir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kaynaklanan bir
../...
-4-
zarar ve bunun gideriminde yarışan haklar söz konusu olmadığı gibi, ceza yargılamasının beklenmesiyle elde edilecek bir yarar da bulunmamaktadır. Aksi takdirde kişinin tamamen kendi kusuruyla ölümünden, diğer taraf aleyhine sonuç çıkarılmış olur ki kanun koyucunun amacının bu olmadığı açıktır.
Öte yandan uzamış zamanaşımının benimsenmesinde kanun koyucunun bir diğer amacı da ceza ve hukuk yargılaması arasındaki paralelliği sağlamak ve ceza yargılaması için öngörülmüş zamanaşımı süresince suçtan zarar görenin hakkını arama imkânını kaybetmesini önlemektir. Böylece esasen; hukuki belirlilik, hukuki güvenlik, yargı kararlarındaki istikrar ve yargıya güven tesis edilmektedir. Buna karşılık kişinin tamamen kendi kusuruyla ölümüne neden olma eyleminden doğan zarar ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu arasında böyle bir bağlantı kurulabilmesi de mümkün değildir.
Yukarıda açıklandığı üzere somut olayda tazminat davası, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığı için uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla zamanaşımı süresinin, 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde dolduğunu kabul etmek zorunludur. Olayın meydana geldiği ve davacıların murisinin vefat ettiği tarihte davacı mirasçı zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmiştir. Bu tarihten itibaren iki yıl içerisinde başvuru yapılmadığından bu farklı gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği görüşündeyim.