Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/13758 Esas 2022/9839 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/13758
Karar No: 2022/9839
Karar Tarihi: 30.06.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/13758 Esas 2022/9839 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2021/13758 E.  ,  2022/9839 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki sigorta tahkim davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık İtiraz Heyetince verilen kararın süresi içinde karşı taraf (davalı) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
    K A R A R

    Başvuru sahibi (davacı) vekili; davalıya trafik sigortalı araç sürücüsünün kusurlu hareketi ile gerçekleşen kazada davacının yaralandığını ve malul kaldığını açıklayıp fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000,00 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Karşı taraf (davalı) vekili, zamanaşımının dolduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
    Sigorta Uyuşmalık Hakem Heyeti tarafından, talebin kabulü ile 140.686,20 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmiş; karara, davalı vekili tarafından itiraz edilmiş, İtiraz Hakem Heyeti tarafından davalı vekilinin itirazının reddine dair verilen karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarara dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
    Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi olduğu belirtilmiştir.
    Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nin 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise, uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nin 60 ve 2918 sayılı KTK'nin 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nin 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır).
    Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır. Zararın öğrenilmesi kavramıyla kastedilen ise, haksız fiil nedeniyle oluşan bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olup, bu bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi yoktur. Bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğu kabul edilmelidir.
    Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu davacı yaralanmıştır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'ya göre zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 14/05/2011 tarihinde meydana gelmiş, hakem heyetine başvuru ise 22/06/2020 tarihinde yapılmıştır. Davalı taraf, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuş olmasına rağmen, İtiraz Hakem Heyeti, kesin maluliyet raporundan itibaren iki yıllık sürede dava açıldığı, bu nedenle zamanaşımının dolmadığını değerlendirerek davalının bu savunmasının reddine karar vermiştir.
    Açıklanan nedenlerle; olay tarihinden itibaren KTK'nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi (8 yıl) içinde davanın açılmadığı gözetilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
    2-Bozma ilamının neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İtiraz Hakem Heyeti kararının BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 30/06/2022 gününde Başkan Vekili ...'ın karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY

    Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; davacının, davalıya ... ile sigortalı aracın karıştığı trafik kazası sonucu yaralandığını ve malul kaldığını beyan ederek iş göremezlik tazminatı talep etmiştir.
    Davalı vekili, dava konusu tazminatın zamanaşımına uğradığını beyanla başvurunun reddine karar verilmesini istemiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyeti (UHH), başvurunun kabulü ile 140.686,20 TL’nin tahsiline karar vermiş, davalı vekili bu karara itiraz etmiştir.
    İtiraz Hakem Heyeti (İHH), kazanın meydana geldiği, maluliyet raporu ile zararın öğrenildiği ve tahkime başvuru tarihleri gözetilerek iki ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin dolmadığından bahisle itirazın reddine karar vermiş, davalı vekili bu kararı temyiz etmiştir.
    Sayın çoğunlukla farklı düşündüğümüz konu zamanaşımının dolup dolmadığı hususu ile ilgilidir.
    Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle tazminat istemine ilişkin olduğundan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Anılan maddenin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
    “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
    Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.”
    Uygulamada ve doktrinde benimsendiği üzere söz konusu düzenlemenin amacı, tazminat sorumluluğunu gerektiren ve aynı zamanda ceza kanunlarına göre suç teşkil eden bir eylemin farklı zamanaşımı sürelerine tabi olması engellenerek adalete ve hukuksal güvenliğe aykırı sonuçların önüne geçilmesi düşüncesidir (Fikret Eren; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara 2015, s.834; Ahmet M. Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Ankara 2014, s.493-494.). Haksız fiili gerçekleştiren failin daha ağır cezaî sorumluluğu devam ederken görece daha hafif olan hukukî sorumluluğunun sona ermesi tutarlı bir çözüm olmazdı (M. Kemal Oğuzman - M. Turgut Öz; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, cilt 2, 11. Baskı, İstanbul 2014, s. 75; Mustafa Kılıçoğlu, Tazminat Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2014, s. 779). Yargıtay HGK’nın 18/11/1981 tarihli ve 1979/4-231 esas, 1981/744 karar sayılı ilamında bu amaç şöyle ifade edilmiştir: “Bilindiği gibi, haksız eylemlerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız eylemin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan bir ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin mantık dışı olacağı kuşkusuzdur.”
    Yukarıda yer verilen düzenlemeden ve açıklamalardan anlaşılacağı üzere ceza (uzamış) zamanaşımının amacı, haksız fiil/suç mağdurunu korumaktır. Görüldüğü üzere, ceza zamanaşımının tazminat davalarında uygulama yeri bulabilmesinin en önemli şartı, suç teşkil eden eylemle ilgili ceza zamanaşımı süresinin tazminat alacağına ilişkin zamanaşımı süresinden daha uzun olmasıdır (Oğuzman/Öz, cilt 2, s. 75; Eren, s. 836; Kılıçoğlu, s. 495; Mustafa Kılıçoğlu, s. 790.). Dolayısıyla haksız fiil/suç mağduru bakımından 6098 ve 2918 sayılı Kanunlardaki 2 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerini kısaltacak şekilde bir yorum, kanunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz.
    O hâlde, sürelerin işlemeye başlayacağı tarihin belirlenmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Öğrenmeden kasıt, zararın ve tazminat sorumlusunun öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımının işlemeye başlaması için yeterli değildir. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
    Ceza zamanaşımı süresi, 2 yıllık zamanaşımı süresinden uzun, 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa ise ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık süreye bir etkisi olmayacaktır. Burada da zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi ne zaman öğrenmiş olursa olsun ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecek, ancak on yıllık süre dolmamışsa öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl içinde dava açma hakkı korunacaktır. Örneğin, ceza zamanaşımının 8 yıl olduğu bir olayda, zarar gören, zarar ve tazminat sorumlusunu öğrenmesinden itibaren iki yıldan fazla bir süre geçmiş olsa bile, eğer olayın üzerinden 8 yıl geçmemişse tazminat davası açabilecektir. Bunun yanında aynı kişi, 8 yıllık ceza zamanaşımı dolduktan sonra dahi, zarar ve tazminat sorumlusunu öğrendikten itibaren iki yıl içinde ve fakat 10 yıllık mutlak zamanaşımı süresi sonuna kadar dava açma hakkına sahip olacaktır. Yine aynı örnekte, ceza zamanaşımının sekiz yıl olduğu olayda, zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi yedi yıl sonra öğrenmişse iki yıl içinde, dokuz yıl sonra öğrenmişse bir yıl içinde tazminat davası açmak zorundadır.
    Sonuç olarak; TBK’nın 72. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin ikinci fıkrasının temel amacı gözden kaçırılmamalıdır. Bu amaç ise suç veya haksız eylemden zarar görenin menfaatini korumaktır. Bu itibarla, olay tarihinden itibaren işlemeye başlayan ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi, anılan kurallar uyarınca, zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan iki yıllık ve herhalde haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak on yıllık zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açılabilir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu haksız eylem, 14/05/2011 tarihinde meydana gelmiştir. Eylem, 5237 sayılı TCK’nın 89. maddesinde yer alan taksirle yaralama suçunu oluşturduğundan aynı Kanun’un 66. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Somut olayımızda sekiz yıllık ceza zamanaşımı süresi, ancak zarar ve tazminat sorumlusunun öğrenilmesinden itibaren iki yıl içinde dava açılmasıyla ilgili kuralı sekiz yıla kadar uzatmaya yarayabilecektir. Hâlbuki davacı taraf, iş göremezlik tazminatına esas maluliyet raporunu 31/01/2020 tarihinde öğrenmiş, 22/06/2020 tarihinde tahkime başvurmuştur. Bu durumda, tazminat sorumlusunun ve özellikle de zararın öğrenildiği 31/01/2020 tarihinden itibaren iki yıl ve herhalde olayın meydana geldiği 14/05/2011 tarihinden itibaren de 10 yıllık zamanaşımı süreleri dolmadığından başvurunun süresinde yapıldığının kabulünde zorunluluk vardır. Aksi takdirde haksız eylemin ayrıca suç teşkil etmesi, davacı aleyhine sonuç doğuracaktır. Diğer bir anlatımla dava konusu eylem, konusu suç teşkil eden bir fiili oluşturmasa idi, davacıların sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin istekleri zamanaşımına uğramayacaktı. Zarar göreni korumak amacıyla getirilmiş bir ilkeyi, zarar gören aleyhine yorumlamak kabul edilemez.
    Sonuç itibarıyla; Sigorta Tahkim Komisyonu İHH’nin tazminat talebinin zamanaşımına uğramadığı düşüncesiyle ulaştığı sonucun doğru olduğunu düşündüğümden işin esasının incelenmesi gerektiği düşüncesindeyim.

    Hemen Ara