Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/25147 Esas 2022/9851 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/25147
Karar No: 2022/9851
Karar Tarihi: 30.06.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/25147 Esas 2022/9851 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2021/25147 E.  ,  2022/9851 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

    Taraflar arasındaki sigorta tahkim davası hakkındaki Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Heyetinin 2021/İHK-1471 Karar sayılı ve 21/01/2021 tarihli kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı vekili Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurusunda; 06/09/2011 tarihinde meydana gelen çift taraflı kazada sürücü konumunda bulunan davacının yaralandığını ve malul kaldığını, davalı ... şirketinin karşı aracın trafik sigortacısı olduğunu, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 4.000,00 TL sürekli iş göremezlik zararının, 500,00 TL geçici iş göremezlik zararının ve 500,00 TL bakıcı giderinin temerrüt tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsilini talep etmiş, ıslahla talebini 97.620,43 TL’ye yükseltmiştir.
    Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
    Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetince iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre başvurunun usulden reddine karar verilmiş, davacı vekilinin itirazlarının İtiraz Hakem Heyetince kısmen kabulü ile 67.272,30 TL maluliyet tazminatının 28/06/2019 tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline dair kararı, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
    1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
    Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK'nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
    Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK 60.md uygulanmaz. 2918 sayılı KTK'nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
    Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
    Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10/10/2001 gün 2001/19-652-705, HGK'nın 16/04/2008 gün, 2008/4-326-325, HGK'nın 05/06/2015 gün 2014/17-2198, 2015/1495 ve HGK'nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.
    Somut olayda; kaza tarihi 06/09/2011 olup davacı taraf davalı ... şirketi aleyhine 11/11/2019 tarihinde başvuruda bulunmuş, davacıya meydana gelen trafik kazası nedeni ile Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde radius alt uç kırığı teşhisi konulmuş, 13/09/2011 tarihinde opere edilerek buna ilişkin tedavi evrakları dosyaya sunulmuştur. 27/05/2019 tarihli Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma Uygulama Hastanesi tarafından düzenlenen maluliyet raporunda aynı arızaya ilişkin olarak %7,2 maluliyet oranı belirlenmiş ve davacı taraf bu raporla Sigorta Tahkim Komisyonuna müracaat etmiştir. Davacı vekilince müracaat sırasında gelişen durum iddiasında bulunulmamış, tek raporla başvuru yapılmış, davalı vekilince de süresi içerisinde zamanaşımı def'inde bulunulmuştur. Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyetince dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle zamanaşımı itirazı reddedilmiştir. Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru tarihi 11/11/2019 olup buna göre eylem için (TCK 89) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında Sigorta Tahkim Komisyonuna müracaat edilen tarihte zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
    2-Bozma neden ve şekline göre; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 30/06/2022 gününde Başkan V. ...'ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
    KARŞI OY
    2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 1. fıkrasında “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı maddenin 2. fıkrasında ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğan bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
    Uygulamada ve doktrinde benimsendiği üzere söz konusu düzenlemenin amacı, tazminat sorumluluğunu gerektiren ve aynı zamanda ceza kanunlarına göre suç teşkil eden bir eylemin farklı zamanaşımı sürelerine tabi olması engellenerek adalete ve hukuksal güvenliğe aykırı sonuçların önüne geçilmesi düşüncesidir. Ceza (uzamış) zamanaşımının amacı, haksız fiil/suç mağdurlarını korumaktır. Ceza zamanaşımının tazminat davalarında uygulama yeri bulabilmesinin en önemli şartı, suç teşkil eden eylemle ilgili ceza zamanaşımı süresinin, tazminat alacağına ilişkin zamanaşımı süresinden daha uzun olmasıdır. Dolayısıyla, haksız fiil/suç mağduru bakımından 6098 sayılı ve 2918 sayılı Kanunlardaki 2 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerini kısaltacak şekilde bir yorum, kanunun getiriliş amacıyla bağdaşmaz. Öğrenmeden kasıt, zararın ve tazminat sorumlusunun öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için yeterli değildir. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse zamanaşımı son öğrenme gününden itibaren işlemeye başlar.
    Ceza zamanaşımı süresi, 2 yıllık zamanaşımı süresinden uzun, 10 yıllık zamanaşımı süresinden kısa ise ceza zamanaşımı süresinin 10 yıllık süreye bir etkisi olmayacaktır. Burada zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi ne zaman öğrenmiş olursa olsun ceza zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecek, ancak on yıllık süre dolmamışsa, öğrenme tarihinden itibaren 2 yıl içinde dava açma hakkı korunacaktır. Örneğin, ceza zamanaşımı süresinin sekiz yıl olduğu bir olayda, zarar gören, zarar ve sorumlu kişiyi yedi yıl sonra öğrenmişse iki yıl içinde, dokuz yıl sonra öğrenmişse bir yıl içinde tazminat davası açmak zorundadır.
    Sonuç olarak, BK’nın 60. ve TBK’nın 72. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin ikinci fıkrasının temel amacı gözden kaçırılmamalıdır. Bu amaç ise suç veya haksız eylemden zarar görenin menfaatini korumaktır. Bu itibarla, olay tarihinden itibaren işleyemeye başlayan ceza zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi, anılan kurallar uyarınca, zarar görenin zararı ve tazminat sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan 1 ve 2 yıllık ve herhalde haksız fiilin meydana geldiği tarihten itibaren işlemeye başlayacak on yıllık zamanaşımı süresi içine tazminat davası açılabilir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu trafik kazasının 06/09/2011 tarihinde meydana geldiği, eylemin kaza tarihi uyarınca 5237 sayılı TCK’nın 89. maddesi uyarınca taksirle yaralama suçunu oluşturduğu, 66/1-e maddesi uyarınca 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davacının maluliyet oranını 27/05/2019 tarihli rapor ile öğrendiği, bu tarihten önce zararın öğrenildiğine dair dosya kapsamında bir delil de bulunmadığı, bu tarihten itibaren 1 yıllık kısa zamanaşımı süresi dolmadan 11/11/2019 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonuna başvuru yaptığı gözetildiğinde; zararın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde kazanın meydana geldiği tarihten itibaren de 10 yıllık zamanaşımı süreleri dolmadığından, Sigorta Tahkim Komisyonuna başvurunun süresinde yapıldığı anlaşılmakta olup, işin esası incelenerek verilen İtiraz Hakem Heyeti kararına yönelik davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesi gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddi yönündeki düşüncesine iştirak edilmemiştir.























    Hemen Ara