Esas No: 2019/884
Karar No: 2022/9799
Karar Tarihi: 30.06.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2019/884 Esas 2022/9799 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2019/884 E. , 2022/9799 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 27/01/2017 tarihinde verilen dilekçe ile yayın yoluyla kişilik haklarına saldırının durdurulması ve önlenmesinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 20/03/2018 tarihinde karara karşı davalılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf istinaf isteminin reddine dair verilen 24/01/2019 tarihinde Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi kararının Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ''... ve Ülkücüler Hakkında Herşey'' adlı kitap hakkında Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/01/2017 tarih, 2017/6 D.İş ve 2017/6 Kararı ile tedbir kararı verildiğini, mahkemenin kitabın dağıtımının durdurulması ve dağıtılanların toplanmasına karar verdiğini, davalıların mahkeme kararı tebliğ edilene kadar kitabın dağıtımını tamamladıklarını, ''Kirmizikedi.com'' adlı internet sitesinde kitabın satışına devam edildiğini, davalıların basına yapılan tanıtımda ...'yi ve Ülkücüleri suçlayıcı, hakaret edici soru şeklinde metinler yazdıklarını, söz konusu kitapta müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, yazarın kitabında, gerçek dışı olayları varmış gibi anlattığını ve hiçbir belge sunmadan duyumlarına dayanarak müvekkilinin kişiliğine saldırı teşkil eden beyan ve imalarda bulunduğu, TMK’nun 24. maddesine göre ''Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir'' şeklinde düzenlenen madde ile genel bir korunma öngörüldüğünü, açıklamalar ve yayın içeriği nazara alınarak, davalarının kabulü ile ''... ve Ülkücüler Hakkında Herşey'' adlı kitabın dağıtımının durdurulmasına, dağıtılan varsa toplatılmasına, mahkeme aksi kanaatte ise kınama kararı verilerek yayınlanmasına ya da TBK’nun 58. maddesinde mahkemeye tanınan takdir yetkisi dikkate alınarak başka bir giderim biçimine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ....Yayıncılık Yapımcılık Matbaacılık Reklamcılık Organizasyon Tic. ve San.Ltd.Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; basın ve düşünce özgürlüğü kavramlarının gözardı edildiğini, kitapta hakaret içeren ve kişilik haklarını ihlal eden içerik bulunmadığını, gazeteci-yazar ....'ın, içinden geldiği Ülkücü camianın dünden bugüne aldığı yolu ve ...’yi anlattığını, bu çalışmanın, Ülkücüler ile MHP'ye dair küçük bir tarih kitabı olduğunu, MHP ve Ülkücü hareketin ortaya çıkışından bugüne kadar olan seyrinin bütün boyutlarıyla sunulup sorgulanmasının özeti olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; ''... ve Ülkücüler Hakkında Herşey'' adlı kitap hakkında Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20/01/2017 tarih, 2017/6 Değişik İş sayılı kararı ile tedbir kararı verildiğini, gerek davacı tarafın, gerekse ihtiyati tedbir talebini inceleyen mahkemenin dava konusu kitabı okumadan ve incelemeden karar verdiğini, verilen karar ile Türkiye'de düşünce özgürlüğü ve basın özgürlüğünün büyük yara aldığını, hiçbir somut nedene dayanmaksızın soyut değerlendirmeler ile anılan tedbir kararının verildiğini, başvuruda bulunanın, yayınlanacak olan kitapta ...'nin manevi kişiliğine ağır bir biçimde saldırı olacağını belirtmesine karşılık, somut olarak yazarın hangi sözleri ile kitabın hangi bölümünde böyle bir saldırı olduğunu açıklayamadığını, bu çalışmanın Ülkücüler ile MHP'ye dair küçük bir tarih kitabı olduğunu, taraftarlık ya da karşıtlık ekseni olmadığını, dava dilekçesinde belirtilen hususların, kitaptan cımbızla alınmış sözcükler olduğunu, sözcüklerin bir bütün olarak değerlendirilmesi hâlinde, kişilik haklarına saldırı niteliğinde sözler olmadığını, eleştiri sınırları içinde kaldığının görüleceğini, davacının Türk siyasetinin önde gelen isimlerinden biri olduğunu, topluma mal olmuş kişiliği olduğunu, bu kişiliği nedeniyle eleştirilere şok edecek boyutlara ulaşsa bile tahammül etmek zorunda olduğunu, hakaret içermeyen, tam tersine eleştiri sınırları içinde kalan başka bölümlerin de kitabın içinden çekilerek dava dilekçesine alındığını, kişilik hakkına saldırıdan söz edebilmek için saldırının hukuka aykırı olması gerektiğini, temel ölçütün kamu yararı olduğunu, hukukun iki çatışan değeri aynı zamanda koruyamayacağını, üstün yararın tercih edilmesiyle sorunun çözüleceğini ve buradaki üstün değerin ise kamu yararı olduğu görüşünün benimsendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; kitapta geçen ve gerekçede belirtilen cümlelerin eleştiri ve basın özgürlüğünün sınırlarını aştığı, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, ayrıca kitabın kapağındaki resimde yer alan davacının başının üzerindeki "Bozkurt" işaretinin davacının tam da alnının üst kısmına konularak aslında "Bozkurt" işaretini değil de "hiç hoş olmayan başka bir anlam" çağrıştırdığını, bunun da başlı başına davacının kişilik haklarına ağır bir saldırı niteliğinde olduğu gerekçeleri ile davanın kabulü ile; davalı Sabahattin Önkibar tarafından yazılan ve davalı ....Yayıncılık Yapımcılık Matbaacılık Reklam Org.Tic. ve San. Ltd. Şti. tarafından Basım ve Dağıtımı yapılan ''... ve Ülkücüler Hakkında Herşey'' isimli kitabın dağıtımının durdurulmasına ve dağıtılan var ise toplatılmasına karar verilmiş, kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle kitabın dağıtımının durdurulmasına, dağıtılan varsa toplatılmasına, aksi kanaatte ise kınama kararı verilerek yayınlanmasına ya da TBK’nun 58. maddesinde mahkemeye tanınan takdir yetkisi dikkate alınarak başka bir giderim biçimine karar verilmesi istemine ilişkindir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışcıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015; Mehmet Ali Aydın, B. No: 2013/9343, 4/6/2015; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015).
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve AYM; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir (AİHM; Lombarda ve diğerleri Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007).
Öte yandan; maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001).
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bu ancak davanın bütününe bakılarak anlaşılabilir.
Bu tür davalarda mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken her bir somut olay bakımından şu hususları göz önüne almak gerekmektedir: Dava konusu edilen ifadelerin kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği (AYM; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018).
Somut davada göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davacının toplumsal konumudur. Davacı kitabın yayınlandığı dönemde Osmaniye milletvekili olup aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı olarak görev yapmaktadır. Eleştirilerin hedefinde olan ve siyasi kimliği bulunan siyasi parti genel başkanının makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Bu sebeple anılan kişi hakkında yazılan kitapta ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlama şeref ve itibarına yönelik ise kişilik haklarının saldırıya uğradığına ilişkin iddianın çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekir.
Somut davada göz önünde tutulması gereken ikinci husus, davalı gazeteci-yazarın kitabında dile getirdiği iddialarının kamusal çıkarla ilgili olmasıdır. Yaptığı işin doğası gereği haber kaynağını açıklamaya zorlanamayacak olan davalı gazeteci-yazarın, doğrudan tanık olduğu olaylar ile dava dışı kişilerden veya açık kaynaklardan aldığı bilgilere göre yazdığını kitapta ifade etmiş olması ve tespit, yorum ve değerlendirmelerinde kesin bir dil kullanmaktan kaçınması göz önünde tutulmalıdır.
Somut davada göz önünde bulundurulması gereken üçüncü husus ise dava konusu yayında, maddi vakıalara yer verilirken kaba, incitici, aşağılayıcı veya küçük düşürücü bir dil kullanılmamış olmasıdır. Dava konusu kitapta; davacının geçmişten bugüne siyasi hayatı ile ilgili kişilik değerleri hedef alınmaksızın ve rahatsız edici bir üslup kullanılmaksızın kitabın yazıldığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek yayının, ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalması nedeniyle davanın tümden reddi gerekirken kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesi ile dava konusu edilen kitabın dağıtımının durdurulmasına ve dağıtılan var ise toplatılmasına karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle kararın davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 30/06/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.