Esas No: 2022/8291
Karar No: 2022/12988
Karar Tarihi: 25.10.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2022/8291 Esas 2022/12988 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2022/8291 E. , 2022/12988 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Devrek 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki tazminat davasında mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı tarafların istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
KARAR
Davacı vekili, müvekkilinin eşi ...'ın sevk ve idaresindeki traktörün 27/04/2010 tarihinde tarlanın meyilli olması sebebiyle devrildiğini ve desteğıin yaralandığını, tedavisi devam ederken Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesinde vefat ettiğini, eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kaldığını, traktörün sigortasının bulunmadığını, Güvence Hesabının zarardan sorumlu olduğunu belirterek uğradığı zararın giderilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, kazanın meydana geldiği yerin karayolu kapsamında bulunmadığını, davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hükme karşı taraflar istinaf isteminde bulunmuştur. Bölge adliye mahkemesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi olduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise, uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60 ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.)
Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu sadece davacının desteği sürücü vefat etmiş, başkaca kimse yaralanmamış, hayatını kaybetmemiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'ya göre söz konusu eylem trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu olup zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 27/04/2010 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 19/02/2020 tarihinde açılmıştır. Davalı taraf, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuş olmasına rağmen, gerek ilk derece mahkemesi gerekse bölge adliye mahkemesi zamanaşımı savunmasını reddetmiştir.
Açıklanan nedenlerle; olay tarihi ve dava tarihi dikkate alındığında KTK'nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde davanın açılmadığı gözetilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2) nolu bentte açıklanan nedenlerle bozma nedeni ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 25/10/2022 gününde Başkan ... ve ...'in karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
FARKLI GEREKÇE
Dava; davacının desteği olan motorlu araç sürücüsünün %100 kendi kusuruyla meydana gelen trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle ölenin desteğinden yoksun kalan mirasçının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Davalı taraf süresinde zamanaşımı def'inde bulunmuştur.
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu hükme karşı taraf vekillerince istinaf isteminde bulunulmuştur. Bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Davanın dayanağı trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle destekten yoksun kalmaya ilişkin olduğundan somut olayda, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 109. maddesi uygulanacaktır. Anılan düzenleme uyarınca motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Öncelikle belirtilmelidir ki ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için eylemin suç teşkil etmesi yeterli olup mahkûmiyet veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi aranmayacağı gibi suçun çeşitli nedenlerle soruşturulamaması da ceza zamanaşımının uygulanmasını engellemez. Ceza mahkemesince suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak hükme bağlandığı hâllerde hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin bu tespiti ile bağlı olmakla birlikte dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediğini kural olarak hukuk hâkimi belirleyecektir.
Somut davada davacının desteği olan sürücü ..., sevk ve idaresindeki traktörün tarlada devrilmesi sonucu %100 kendi kusuruyla 27/04/2010 tarihinde vefat etmiş, dava ise 19/02/2020 tarihinde açılmıştır.
Dairemizin çoğunluğu ile farklı kanaate vardığımız husus, dava konusu eylemin suç teşkil edip etmediği, ediyorsa taksirle öldürme suçuna mı yoksa trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna mı vücut verdiği hususudur.
a) Taksirle Öldürme Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85. maddesi uyarınca kanun koyucu, taksirle bir veya birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma hâllerini cezai müeyyideye bağlamıştır.
Söz konusu suçun konusu, taksirle bir kişinin öldürülmesi eylemidir. Ölenin desteğinden yoksun kaldığını iddia eden davacı, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olan aleyhine tazminat davası açmaktadır. Somut davada olduğu gibi kişinin tamamen kendi kusuruyla ölümüne neden olması hâlinde taksirle öldürme suçunun tek muhatabı ölenin kendisi olduğundan ölen bakımından cezayı gerektiren bir fiilden bahsedebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla dava, destek bakımından cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığından bu suç için öngörülen zamanaşımı süresinin eldeki tazminat davasında uygulanması mümkün değildir.
b) Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Bakımından Değerlendirme
5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden; alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişiler cezalandırılmaktadır.
Söz konusu suç TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Genel Tehlike Yaratan Suçlar” başlıklı birinci bölümünde yer almakta olup kasten işlenebilen bir suçtur. Tamamıyla kendi kusuruyla tek taraflı trafik kazasında ölümüne neden olan kişinin eyleminde davanın, cezayı gerektiren bir fiilden kaynaklandığından bahsetmek mümkün değildir. Çünkü davanın konusu, ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını iddia eden kişilerin, kanun gereği ölüme sebebiyet vermekten sorumlu olanlar aleyhine açtıkları tazminata ilişkin olup, zarar trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan doğan bir sonuç değildir.
Haksız fiilin konusu ölümle neticelenen trafik kazası sonucu ortaya çıkan zararın tazmini, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun konusu ise genel tehlike yaratan suçun cezalandırılmasına ilişkindir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kaynaklanan bir zarar ve bunun giderilmesinde yarışan haklar söz konusu olmadığı gibi ceza yargılamasının beklenmesiyle hukuk davası bakımından elde edilecek bir yarar da bulunmamaktadır. Aksi takdirde kişinin tamamen kendi kusuruyla ölümünden, diğer taraf aleyhine sonuç çıkarılmış olur ki kanun koyucunun amacının bu olmadığı açıktır.
Öte yandan uzamış zamanaşımının benimsenmesinde kanun koyucunun bir diğer amacı da ceza ve hukuk yargılaması arasındaki paralelliği sağlamak ve ceza yargılaması için öngörülmüş zamanaşımı süresince suçtan zarar görenin hakkını arama imkânını kaybetmesini önlemektir. Böylece esasen; hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik, hukuki güvenlik, yargı kararlarındaki istikrar ve yargıya güven tesis edilmektedir. Buna karşılık kişinin tamamen kendi kusuruyla ölümüne neden olma eyleminden doğan zarar ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu arasında böyle bir bağlantı kurulabilmesi de mümkün değildir.
Yukarıda açıklandığı üzere somut olayda tazminat davası, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığı için uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla zamanaşımı süresinin, 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde dolduğunu kabul etmek zorunludur. Olayın meydana geldiği ve davacının desteğinin vefat ettiği tarihte davacı, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmiştir. Bu tarihten itibaren iki yıl içerisinde başvuru yapılmadığından bu farklı gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği görüşündeyim.
KARŞI OY
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Çekişmelerin bir an önce sonuçlandırılmayıp uzun süre askıda bırakılmasının toplumun barış ve huzurunu bozacağı düşünülerek yargı yoluyla hak aramaya konulan zaman sınırı olarak öngörülen zamanaşımı kurumu bir maddi hukuk kurumu değildir. Bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır.
Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile
../...
-5-
açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK'nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık subjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, her halde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir(EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794). Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK'nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar." hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen hem sorumluluğu gerektiren, hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya ...) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK'nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325 ve HGK'nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015-1495 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Ayrıca ceza zamanaşımının uygulanması yönünden hukuk hakiminin tazminat davasını görürken, ceza hukuku kurallarıyla ve özellikle ceza mahkemesinin fail hakkında vermiş olduğu beraat veya mahkumiyet kararıyla bağlı olup olmadığı BK 53. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddede hukuk hakiminin ceza hukuku kurallarıyla bağlı olmadığı hükme bağlandığı gibi, ceza mahkemesi kararlarıyla da bağlı olmadığı düzenlenmiştir. Bununla birlikte suçun işlendiğine veya işlenmediğine ilişkin ceza mahkemesinin kesin kararı varsa, hukuk hakimi bu kararla bağlıdır. Görüldüğü gibi ceza mahkemesince haksız eylemin suç niteliği saptanmamış ise hukuk hakimine bunu kendiliğinden ve özgürce araştırma ve sonucuna göre karar verme yetkisi tanınmıştır.
../...
-6-
Somut olayda dosya kapsamından 27/04/2010 tarihinde gerçekleşen tek taraflı trafik kazası sonucu araç sürücüsü olan davacının desteğinin vefat ettiği anlaşılmakta olup, işbu dava ise 19/02/2020 tarihinde açılmıştır. Yerel mahkemece ve davalı tarafın istinafı üzerine bölge adliye mahkemesince 15 yıllık ceza zamanaşımının dolmadığından bahisle davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere, KTK'nın 109/II. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş bulunması aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Ölümle sonuçlanan söz konusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesinin seçilmesi zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır. Buna göre suça konu eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 85. ve 66/1-d maddelerinde öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle mahkemece davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin bozma nedenine göre incelenmeyen temyiz itirazlarının incelenmesi gerekirken, sayın çoğunluğun sürücü desteğin eylemi trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu olarak nitelendirilerek 8 yıllık zamanaşımı süresinin ve değişik gerekçe ile ceza zamanaşımı yerine 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın zamanaşımından reddedilmesi gerektiği yönündeki bozma gerekçesine katılmıyoruz.