Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/61 Esas 2015/429 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/61
Karar No: 2015/429

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/61 Esas 2015/429 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/61 E.  ,  2015/429 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi : ... Asliye Ceza
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık ..."ın beraatine ilişkin, ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.12.2009 gün ve 436-864 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayılı ile ;
“Mağdurenin aşamalarda alınan istikrarlı beyanları, tanık ..."in anlatımları, mahkemenin kabulü ve tüm dosya kapsamına göre, olay günü aralarında geçen tartışma sonrasında tuvalete giden mağdurun arkasından gidip sonra tuvaletin kapısına yaslanarak dışarı çıkmasını engelleyip bıçak göstermek suretiyle içeride bir süre alıkoyduğunun anlaşılması karşısında, sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken, atılı suçtan beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise ... gün ve ... sayı ile;
“Tanıklar ..., ... ... ve ..."ın uyuşmazlığa konu olan olayla ilgili anlatımları iddia ve savunma ile birlikte değerlendirildiğinde, 2009 yılı Mart ayı içerisinde ... ile ... arasında yine tartışma yaşanınca, ... tuvalete gideceğini söyleyerek odadan ayrıldıktan sonra, sanık ... de konuşacağını söyleyerek arkasından çıkmış, tanık ... hemen arkalarından tuvalete gidince tuvalet genel kapısının açılmadığını görmüş, kapı kolunu zorladığında kapı açılmış ve sanık ... tuvalet genel kapısından çıkarken ..."e yönelik olarak "ağzını tutamayan hiçbir yerini tutamaz" diye bağırmıştır. Bu olayın değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yerleşmiş Yargıtay Kararlarında belirtilmiş olduğu gibi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile cezalandırılması istenen konu, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçiminde kaldırılması ve kısıtlanmasıdır. Bu suçun oluşabilmesi için gereken sürenin ne olduğu konusunda gerek 765 Sayılı Türk Ceza Kanununda ve gerekse 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Öğretide ise bu konuda; "Yoksunluğun bir süre devam etmesi gerektiği, bu sürenin her olayda oluşan koşullara ve olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği" (Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk – Doç. Dr. Ahmet Gökçen, Yrd.Doç.Dr. A.Caner Yenidünya- Ceza Hukuku Özel Hükümler-7. Basım Ankara 2006 s.242-243, Prof Dr. Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler 5. Basım Yetki Yayınları, s.198 , İsmail Malkoç, Açıklamalı Yeni TCK 2005 Baskı, Cilt 1 s.468),
"Fail tarafından yaratılan engelin, mağdurun yer değiştirme olanağını kısa veya uzun bir süre tamamen veya kısmen ortadan kaldırmasıyla suç oluşur" (Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Doç. Dr. Mustafa Ruha Erdem, Yrd.Doç.Dr. Murat Önok, Teori ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınları 6. Baskı, Kasım 2008 s.364, Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk, Doç. Dr. Ahmet Gökçen, Yrd.Doç.Dr. A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Ankara 2009 Cilt 3 s.2813),
"Ancak failin gerçekleştirdiği eylemin belirli bir öneme sahip olması gerekir. Sürenin çok kısa olup olmadığının somut olayın durumuna göre hakim takdir eder" (Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk-Doç. Dr. Ahmet Gökçen, Yrd.Doç.Dr. A.Caner Yenidünya- Ceza Hukuku Özel Hükümler- Ankara 2009 Cilt 3 s.2813),
"Suç kesintisiz suç niteliğindedir. Kişinin hareket hürriyetinin temadi teşkil edebilecek bir süre yani önemli sayılabilecek bir süre sınırlanmış olması gerekir. Bu nedenle anlık sayılabilecek hareketler bu suçu oluşturamaz. Sürenin çok kısa olup olmadığına somut olayın özelliğine göre hakim karar verecektir" (Prof. Dr. Vali Özer Özbek, Yrd. Doç. Dr. M.Nihat Kanbur, Dr. Koray Doğan, Arş. Gör. Pınar Bacaksız, Ar. Gör. İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku, Özel Hükümler, Ankara 2010 s.430),
Ceza Genel Kurulunun 03.12.2012 tarih ve 288-419 sayılı ilamında ise süre kavramı ile ilgili olarak şu açıklamalara yer verilmiştir "Öte yandan, özgürlüğü sınırlama süresi konusunda TCY"da herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak, kişisel özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerir ve fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesini gerektirir. Bu bakımdan, her olayda sürenin, hem fail hem mağdur açısından kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma niteliğini taşıyıp taşımadığının, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hakim tarafından değerlendirilerek belirlenmesi gerekir"
Bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirme yapıldığında, yaşanan bir tartışma sonrasında mağdur ..."ün arkasından tuvalete giden sanığın, ana giriş kapısı önünde durduğu ve ... ile burada yeni bir tartışma yaşadığı olayda (mağdur tarafından bile önemsenmeyerek herhangi bir başvuru yapılmadığı ve cebir ya da tehditin varlığının da ileri sürülerek kanıtlanmamış olduğu da göz önüne alındığında) hürriyeti sınırlama suçunun oluşmasını sağlayacak sürenin üzerinde mağdurun hareket özgürlüğünün kaldırıldığı ya da kısıtlandığı kabul edilemeyeceği gibi,
Suç kastı açısından değerlendirme yapıldığında,
Öğretide bu konuda;
"Hürriyeti sınırlama suçunun manevi unsuru genel kasttır. Suçun basit halinin gerçekleşmesi açısından özel kast (saik) aranmaz. Kastın varlığını kabul açısından ise failin, mağdurun kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi yeterlidir" (Toroslu Age sayfa 85-Tezcan Erden Önok Sayfa 371-372, Soyarslan Age sayfa 201, Artuk - Gökçen - Yenidünya Age sayfa 256),
"Suç genel kastla işlenebilir, taksirle işlenebilmesi mümkün değildir. Suçun basit şekli bakımından failin saiki önem taşımaz ancak, suçun cinsel amaçlı işlenmesi ayrıca daha fazla ceza verilmesini gerektiren bir hal olarak düzenlenmiştir" (Prof. Dr. Vali Özer Özbek, Yrd. Doç. Dr. M.Nihat Kanbur, Dr. Koray Doğan, Arş. Gör. Pınar Bacaksız, Ar. Gör. İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku, Özel Hükümler, Ankara 2010 s.437),
Yargıtay CGK"nun birçok kararında da suçun oluşması açısından genel kastın yeterli olduğu özel kasıt aranmayacağı, kastın varlığının kabülü açısından da failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesinin yeterli olduğu vurgulanmıştır. Sonucun hukuka ve yasaya aykırı olduğunu bilme şartı aranmaz. (CGK 02.10.2012 tarih ve 778 -1795, 23.01.2007 tarih ve 275-7 ve 03.12.2002 tarih ve 258-419 sayılı kararları),
Ancak hürriyeti sınırlama suçu açısından yasada "eylemin hukuka aykırı olarak işlenmesi şartının arandığının gözden uzak tutulmaması gerekir. Bu nedenle kastın varlığını kabul açısından, failin hukuka aykırılık bilincine sahip olması, hareketinin hukuka ve yasaya aykırı olduğunu bilmesine istemesi gerekir" (Osman Yaşar- Hasan Tahsin Gökcan- Mustafa Artuç Türk Ceza Kanunu-Ankara 2010 Cilt 3 s.3619)
Kastın belirlenmesi açısından da, yerleşmiş Yargıtay kararlarında belirtildiği gibi kast, failin iç dünyasını ilgilendirir. Bu nedenle dış dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle bir sonuç çıkarmak gerekir. Failin olay öncesi, olay sırasındaki ve sonrasındaki davranışları, kastının belirlenmesi açısından ölçü olarak ele alınmalıdır. ( CGK 02.05.2006 tarih ve 97-132 ve 27.12.2005 tarih ve 131-167 sayılı kararı),
Bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirme yapıldığında, tartışmanın devamında mağdurun arkasından tuvalete giden ve orada yapılan tartışma sırasında çok kısa bir süre kapı önünde durup, kapı kolunu tutan, kapının dışarıdan açılmak istemesi sonrasında kolu derhal bırakarak oradan ayrılan ve içeride sözlü tartışmanın devam ettiğini gösterecek şekilde "ağzını tutamayan, hiçbir yerini tutamaz" sözcüklerini yüksek sesle söyleyen sanığın, hürriyeti sınırlama suçu açısından hukuka aykırılık bilinciyle hareket ettiği ve suç kastının varlığının kabul edilemeyeceği, olay sonrasında mağdurun da hareket özgürlüğünden yoksun bırakıldığına ilişkin herhangi bir şikayeti ve başvurusunun bulunmadığı, yaklaşık 1 ay sonra meydana gelen olay nedeniyle şikayet edildiğinde olayı savunmasında anlattığı da göz önüne alındığında, somut olayda süre açısından hürriyeti sınırlama suçu oluşmadığı gibi sanığın suç kastının (hukuka aykırılık bilincinin varlığının) kabul edilemeyeceği anlaşılmakla beraatine ve bozmaya karşı direnilmesine karar vermek gerektiği sonuç ve kanısına varılmıştır” gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının ... gün ve ... sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun sabit olup olmadığı ve unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ve katılanın olay tarihinde ... Belediyesi park ve bahçeler müdürlüğünde çalıştıkları, sanık ...’ın 17.04.2009 tarihinde, katılanın kendisine hakaret ve tehdit ederek sandalyeyle vurduğu iddiasıyla kolluk kuvvetlerine müracaatı üzerine katılanın bu olaya ilişkin beyanı alınırken sanığın yaklaşık bir ay önce kendisine bıçak çekerek tuvaletten çıkmasına engel olduğunu ifade etmesi sonrasında sanık hakkında soruşturmaya başlanıldığı,
Katılan kollukta; sanık ... ile daha öncede tartıştıklarını, bu nedenle sanıkla konuşmadığını, sanığın, kendisini işyerinin tuvaletine kapatarak kilitlediğini ve elinde bıçakla tehdit ettiğini, ... ve ...’ın olaya tanık olduklarını söylemiş,
Mahkemede; bir seferinde tuvalete girdiğinde üzerine sanığın kapıyı kilitlediğini, içeride 2-3 dakika kaldığını, psikolojik destek aldığını, işyerinde disiplin soruşturması yapıldığından ve amirlerinin “işi yargıya taşımayın” demesi üzerine olay tarihinde şikayetçi olmadığını beyan etmiş,
Tanık ... aşamalarda; odada sanık, ... ve ... ile birlikte oturdukları sırada katılanın geldiğini, katılanın lavaboya gideceğini söyleyerek çıktığı sırada sanığın katılana çirkin şeyler söylediğini, kendisinin çantaları alarak bitişikte bulunan odaya geçtiğini ancak huzursuz olduğu için tuvalete gittiğini, tuvaletin kapısını bir süre açamadığını, kapının daha sonra açıldığını, sanığın elinde çakmak olabileceğini düşündüğü metal bir şey gördüğünü, sanığın katılana “ağzını tutamayan hiçbir yerini tutamaz” diyerek bağırdığını, katılanın sinir krizi geçirdiğini belirtmiş,
Tanık ... aşamalarda; odasında otururken bağırma sesleri duyduğunu, katılanın tuvalette sanık tarafından sıkıştırıldığını söyleyerek bağırdığını, tuvaletlerin herkese açık olduğunu, lavabonun ana giriş kapısının dışarıdan kilitlenebildiğini, üzerinde anahtar bulunmadığını, kendisine söylendiği kadarıyla sanığın ana giriş kapısına dayandığı ve aralarında tartışma yaşandığını belirtmiş,
Tanık ...; odada sanıkta olduğu halde konuştukları sırada katılanın geldiğini, çantasını bırakarak dışarı çıktığını, sanığın da katılanla konuşacağını söyleyerek peşinden dışarı çıktığını, aralarında sorunlar olduğu için kendisi de peşlerinden çıktığını, katılanın “tehdit ediyorlar işten çıkarırlarsa çıkarsınlar” diyerek bağırdığını duyduğunu söylemiş,
Sanık; iddia edildiği gibi katılanı bıçak tehdidiyle, zorla tuvalette tutmadığını savunmuştur.
İncelemeye konu olay tarihinde sanığın katılana karşı gerçekleştirdiği tehdit ve hakaret eylemleri nedeniyle ek kovuşturma yapılmasına yer olmadığına kararı verilmiştir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nun "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinde;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında; cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak, üçüncü fıkrasında ise; suçun fıkrada altı bent halinde sayılan şekillerde gerçekleştirilmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında cinsel amaçla işlenen özgürlüğü sınırlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında da; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması ve sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir" şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirilebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanunun metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, 5237 sayılı TCK"nun 109. maddesinde öncekine benzer biçimde düzenlenmiş olan bu suçun temel biçimi bakımından saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ankara 2009, Cilt 3, s. 2830) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 110-161, 23.01.2007 gün ve 275-9, 03.12.2002 gün ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Öte yandan amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın uzantısı olan, Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanarak sanığın mahkumiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, katılanın kendisine sandalye ile vurup hakaret ve tehdit ettiği iddiasıyla şikayetçi olması üzerine katılanın bu olay nedeniyle ifadesinin alındığı sırada, yaklaşık bir ay önce olan incelemeye konu olayla ilgili olarak sanığın, işyeri tuvaletinde tuvaletin kapısına yaslanıp elinde bıçak olduğu halde dışarı çıkmasını engellediğini iddia ettiği olayda; katılanın olay tarihinde bir başvurusunun olmaması, başka bir olay nedeniyle sanığın kendisini şikayet etmesi üzerine incelemeye konu olaydan bahsetmesi, tanıkların sanığın katılanı zorla tuvalette tuttuğuna ilişkin net beyanlarının olmaması, işyerinde herkese açık olan bir tuvalette katılanın iddia ettiği olayın gerçekleştirilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması dikkate alındığında sanığın atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır.
Bu nedenle, atılı suçu işlediği hususunda tam bir vicdani kanaat oluşmadığından bahisle sanığın beraatına ilişkin yerel mahkeme hükmü sonucu itibariyle isabetli olup onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; "Sanığa atılı suçun oluştuğu" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sonucu itibarıyla isabetli bulunan ... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara