Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1423 Esas 2018/1083 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/1423
Karar No: 2018/1083
Karar Tarihi: 16.05.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1423 Esas 2018/1083 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2015/1423 E.  ,  2018/1083 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “fark ücret alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Elazığ İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.08.2013 gün ve 2011/881 E., 2013/471 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 03.12.2013 gün ve 2013/33346 E., 2013/27845 K. sayılı kararı ile;
    "…Davacı, davalı işveren işçisi olarak çalışmakta iken sendikaya üye olduğunu, sendikaya üye olduktan sonra rızası alınmadan günlük brüt ücretinin düşürüldüğünü ileri sürerek, fark ücret alacağını istemiştir.
    Davalı, davacının toplu iş sözleşmesinden sonra aldığı geniş anlamda ücretin arttığını, emsal dosyalarda davaların reddedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
    Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının ücretinin işverence tek taraflı olarak düşürülüp düşürülmediği ve davacının fark ücret alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Davacının toplu iş sözleşmesinden yararlanmadığı dönemde son günlük brüt ücretinin 29,20 TL olduğu, sendikal haklardan ve toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmaya başlandığı 15.03.2005 tarihinden sonra ise 25,41 TL olarak ödendiği dosya kapsamı ile sabittir. TEDAŞ ile toplu iş sözleşmesi imzalayan TES-İŞ Sendikası arasında 31.05.2004 tarihinde yapılan protokol neticesinde, işçilerin toplu iş sözleşmesinden protokoldeki şartlar ve öngörüler doğrultusunda yararlandırılmaları kararlaştırılmış, getirilen özel hükümlere göre davacı ve şahsına ilişkin ücretinin düşürülmesi veya ücretinin işverence tek taraflı olarak düşürülmesi söz konusu değildir. Bu durum karşısında, davacının toplu iş sözleşmesi hükümlerinden faydalanmaya başladığında ücretinin 25,41 TL olarak belirlenmesinde, davalı ve davacı adına hareket eden sendika ile işveren arasında imzalan 31.05.2004 tarihli protokol hükümlerinin esas alındığı açıktır. Davacıya yürürlükte olan toplu iş sözleşmesi gereğince ödenmesi gereken menfaatler davalı tarafça ödenmektedir. Bu şekilde davacının toplu iş sözleşmesinden faydalanmasıyla birlikte toplu iş sözleşmesinin işçiler lehine getirdiği akçalı menfaatlerden (giyim yardımı, gıda yardımı, yemek yardımı, ikramiye, ilave tediye gibi) de yararlanması mümkün olup, davacının gelirinde artış meydana gelmiştir. Kaldı ki davacı ile davalı arasında iş sözleşmesi imzalanırken günlük brüt ücreti 29,20 TL olarak belirlenmiş ve toplu iş sözleşmesinden yararlanma durumunda ücretin toplu iş sözleşmesi ile yeniden belirleneceği hususu düzenlenmiştir. Davacı sendikaya üye olup toplu iş sözleşmesinden yararlanmak istediğini belirttiğine göre, toplu iş sözleşmesi gereği belirlenen yeni ücretini kabul etmiş olup, hem toplu iş sözleşmesi kapsamındaki sosyal hakları hem de kapsam dışı işçilere ödenen günlük brüt ücreti talep etmesi olanaklı değildir.
    Somut olayın özelliğine göre uyuşmazlığın çözümünde 2822 sayılı Kanun"un 6/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu yönler gözetilmeden, yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...."
    gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, fark ücret alacağının tahsili istemine ilişkindir.
    Davacı vekili müvekkilinin Fırat Elektrik Dağıtım A.Ş. Bölge Müdürlüğü nezdinde sendikasız bir şekilde işe girdiğini, daha sonra sendikaya üye olduğunu, üye olmadan önce günlük yevmiyesi 29,20 TL iken üye olduktan sonra günlük yevmiyesinin muvafakati ve bilgisi olmadan tek taraflı olarak 25,41 TL’ye düşürüldüğünü, bu iki yevmiye arasındaki farkın temel ücret düşük olduğu için giderek büyüdüğünü, davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını belirterek fark ücret alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili dava değerinin belirsiz olması durumunun söz konusu olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, esasa ilişkin olarak işçinin Tes-İş Sendikasına üye olmasının kendi isteği ile gerçekleştiğini, ücretinde düşüş olduğunu fark eder etmez sendika üyeliğinden ayrılabileceğini, işçinin iddia ettiği kesintinin sendika aidat kesintisi olduğu, davacının hiçbir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin ücretini aldığını, bu durumun işçinin kabulü anlamına geldiğini, davacının günlük ücretinin düşmesinin alınan toplam ücretin düştüğü anlamına gelmeyeceğini, fazla çalışma, genel tatil, ikramiye gibi yan ödemeler haricinde ücretin düşüp düşmediğine bakılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece davacının sendikalı olmadan önce günlük yevmiyesinin 29,20 TL olduğu, sendikalı olduktan sonra yevmiyesinin 25,41 TL"ye düştüğü, taraflarca yapılan 01.03.2005-28.02.2007 tarihli toplu iş sözleşmesinin 75’inci maddesinde yer alan hükme göre davacının yevmiyesinde artış yapılırken 29,20 TL üzerinden yapılması gerektiği, toplu iş sözleşmesinde yevmiyenin ne şekilde hesaplanacağına dair açık hüküm bulunduğu ve davacının sendikalı olmadan aldığı ücret ile sendikalı olduktan sonra ek ödemelerle aldığı ücretin karşılaştırılmasının yersiz olduğundan davalı vekilinin beyanına itibar olunmadığı gerekçesiyle bilirkişi raporuna itibarla davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Mahkemece dosyada mevcut toplu iş sözleşmelerinin metinlerinde bozmaya dayanak olan 31.05.2004 tarihli protokole ilişkin herhangi bir atıf bulunmadığı gibi söz konusu protokolün de davalı tarafça mahkemeye sunulmadığı, davalının davaya cevabında, duruşmalarda ve temyiz dilekçesinde bu protokole dayanmadığı, bozma kararından sonra dahi dosyaya sunulmadığı, medeni usul hukukunda kural olarak taraflarca öne sürülmeyen vakıaların resen göz önüne alınması mümkün olmadığı gibi süresinde usulüne uygun olarak öne sürülmeyen vakıaların da iddia ve savunmaların genişletilmesi yasağı ile karşılaşacağı, bozma kararında sözü edilen protokolün 31.05.2004 tarihli olduğu, davacının ise 01.03.2005-28.02.2007, 01.03.2007-28.02.2009, 01.03.2009-29.02.2011 tarihlerini kapsayan üç ayrı toplu iş sözleşmesi kapsamında ücret alacağı farklarını talep ettiği, bahsi geçen protokol tarihinin davaya konu dönemlerden önceki bir tarihe ait olduğu, bu nedenle söz konusu protokolden sonra taraflar arasında yapılan ve protokole herhangi bir atıf yapmayan toplu iş sözleşmelerine göre ücretin belirlenmesi gerektiği, tarafların daha önceki tarihli bir düzenlemeye dayanarak hareket etmelerinin hukukça korunamayacağı, bozma kararında somut olayın özelliğine göre uyuşmazlığın çözümünde 2822 sayılı Kanun"un 6/1’nci maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı belirtilmiş ise de bu maddeye benzer bir hükmün toplu iş sözleşmesinin 5’inci maddesinde ""sözleşmeden yararlanacağı tespit edilen işçilere uygulanan iş sözleşmelerinin bu sözleşmeye aykırı hükümlerinin yerini bu sözleşme hükümleri alır "" şeklinde yer aldığı, bu maddenin uygulanmaması gerektiği yönündeki görüşe de itibar olunmadığı ve anılan Kanunun 6/1, 2’nci maddelerinin verilen hükmü doğruladığı, toplu iş sözleşmelerinde temel yevmiyenin belirlenmesi ve sosyal haklarla ilgili ayrı ayrı düzenlemeler yer aldığı, sözleşmelerde sosyal haklardan yararlanan işçinin yevmiye artışından yararlanamayacağı yönünde bir düzenleme bulunmadığı, davacının ilk kez 15.03.2005 tarihinde sendikalı olduğu sabit olup bu dönemde geçerli olan Toplu İş Sözleşmesinin 75’inci maddesinde ve çalıştığı diğer dönemlerde yapılan toplu iş sözleşmeleri metinlerinde davacının temel yevmiyesinin nasıl belirleneceği ile ilgili açık ve ayrıntılı düzenlemeler getirildiği ve aynı toplu iş sözleşmeleri ile işçilere sosyal hak ve yardımların da yapılacağının düzenlendiği, davacı vekilince de yevmiye farkı alacağına ilişkin Adana 2. İş Mahkemesince verilen hükmün onanmasına dair Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlarını dosya arasına sunduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, toplu iş sözleşmesinden faydalanmaya başlayan ve toplam akçalı menfaatlerinde artış meydana gelen davacı işçinin çıplak ücretinin, daha sonra yürürlüğe giren T.İ.S. hükümleri ile düşürülüp düşürülmeyeceği, burada varılacak sonuca göre davacı işçinin fark ücret alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Toplu iş sözleşmesi, işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında, iş sözleşmesinin (hizmet akdinin) yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hükümleri düzenlemek için yapılan, tarafların karşılıklı hak ve borçlarını, toplu iş sözleşmesinin uygulanması ve denetimi ile uyuşmazlıkların çözüm yollarına ilişkin hükümleri de içerebilen yazılı bir sözleşmedir (Çelik, N.: İş Hukuku Dersleri, Eylül 2009, Yenilenmiş 22. Bası, s. 504).
    Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu"nun 6’ıncı maddesinde, “Toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe hizmet akitleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. Hizmet akitlerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Hizmet akdinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler uygulanır.
    Toplu iş sözleşmesinde hizmet akitlerine aykırı hükümlerin bulunması hâlinde hizmet akdinin işçi lehindeki hükümleri geçerlidir.” hükmü öngörülmüştür.
    07.11.2012 tarih ve 28460 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 18.10.2012 tarih ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu"nun 36’ıncı maddesine göre de, toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe iş sözleşmeleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. İş sözleşmelerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Toplu iş sözleşmesinde iş sözleşmelerine aykırı hükümlerin bulunması hâlinde ise iş sözleşmesinin işçi yararına olan hükümleri geçerlidir.
    2822 sayılı Kanun"un 6/1’inci maddesinde (6356 sayılı Kanun"un 36/1) yer alan ve iş hukukunun işçiyi sosyal bakımdan koruma düşüncesinden doğan yararlılık ilkesi (işçi lehine şart ilkesi) emredici bir hukuk kuralı olarak düzenlenmiş olduğundan, sosyal tarafların yararlılık ilkesini bertaraf etmeleri mümkün değildir (Ekonomi, M.: Toplu İş Sözleşmesinin Niteliği, Hükümleri, Uygulanma Alanı ve Sona Ermesi Konusunda Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, Toplu İş İlişkilerini Düzenleyen Yeni Yasalar Karşısında Önceki Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, Ankara 1984, s. 65-66; ..., P.: Toplu Sözleşme Hukukunda Yararlılık İlkesi, Ankara 1991, s. 18-20). Dolayısıyla, toplu iş sözleşmesinin taraflarının işçi yararına çalışma koşullarını içeren anlaşmaları yasaklayıcı kayıtları da, hiçbir hüküm doğurmayacak ve işçiye yararlı iş sözleşmeleri toplu iş sözleşmesi karşısında geçerli kalacaktır (Tunçomağ, K.: Toplu İş Sözleşmesinin Düzenleyici Kısmı ve İşçiye Yararlılık Esası, İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, 1971, S. 8, s. 18 vd.). Buna göre, toplu iş sözleşmesinin taraflarının “mutlak emredici” nitelikte düzenleme yapamayacakları sonucu çıkmaktadır. Dolayısıyla, toplu iş sözleşmesinin normatif hükümleri ya nispi emredicidir ya da yedek hukuk kuralı niteliğindedir. Teorik açıdan nispi emredicilik niteliği taşıyan toplu iş sözleşmesi hükümlerinin tümü açısından yararlılık ilkesi uygulanma olanağına sahiptir. Ancak, pratikte bazı normatif hükümler bakımından yararlılık ilkesinin uygulanması söz konusu olmayabilir. Bunun tipik örneği iş sözleşmesinin yapılmasına ilişkin hükümlerdir (..., s. 45).
    İş sözleşmesinde olan ve toplu iş sözleşmesine aykırı hüküm şayet işçi yararına ise “işçiye yararlılık ilkesi” gereği söz konusu hükmün geçerliliği yasa hükmüdür.
    İş sözleşmesinin hükümlerinin, toplu iş sözleşmesine kıyasla, işçinin daha yararına olup olmadığının belirlenmesinde birkaç ölçüte başvurulmaktadır.
    Bunlardan birinci ölçüt, toplu iş sözleşmesinin hükmü ile iş sözleşmesi hükmü arasında bir karşılaştırma yapılmasıdır. Bu durumda, iş sözleşmesinde yer alan bir düzenlemenin, örneğin, ücretin toplu iş sözleşmesindeki ücretten daha yukarıda olup olmadığı araştırılmalıdır (Tunçomağ, s. 26; E. İnce, Toplu Pazarlık Hukuku, İşletmelerde İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, İnsangücü Yönetimi, C. III, Kitap 2, İstanbul 1985, s. 21; Esener, T.: İş Hukuku, Ankara 1978, s. 407).
    İkinci ölçüt, işçiye yararlılığın, tek bir işçinin çıkarlarına göre takdir edilmesidir. Bunun sonucunda, iş sözleşmesindeki bir hükümle, toplu iş sözleşmesindeki hüküm karşılaştırılacak ve tek bir işçi açısından yararlı olup olmadığı araştırılacaktır. Bu ölçütte, bütün işçilerin yararına olup olmadığı araştırılmayacaktır (Tunçomağ, s. 26-27; İnce, s. 21).
    Üçüncü ölçüt ise, işçiye yararlılığın objektif olarak değerlendirilmesidir (Tunçomağ, s. 26-27; İnce, s. 21). Objektif değerlendirme, iş hukukunda yürüyen esaslara uygun bir değerlendirme yapmak, demektir. Örneğin, toplu iş sözleşmesindeki çalışma süresinin uzatılması karşılığında oldukça yüksek bir ücret öngörülmüş olsa dahi, genellikle işçi yararına değildir. Zira, işçiler uzun yıllardan beri, iş süresinin kısaltılmasının mücadelesini yapmışlardır. Bu nedenle, toplu iş sözleşmesindeki çalışma süresini uzatan anlaşma, işçi yararına değildir (Tunçomağ, s. 27-28; Esener, s. 410).
    Son olarak da, bir iş sözleşmesi hükmünün işçi yararına olup olmadığı yönü şüpheli ise, toplu iş sözleşmesinin uygulanması tercih edilmelidir. Bu sonuca, toplu iş sözleşmesinin normatif hükümlerinin işçiyi koruyucu amacından ulaşılmaktadır (Tunçomağ, s. 30).
    Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, toptan bir yararlılıktan çok, 2822 sayılı Kanun"un 6/2’nci maddesinin (6356 sayılı Kanun"un 36/1’inci maddesinin) metninden anlaşılacağı üzere tek lehe hüküm olması yeterlidir. Toplu iş sözleşmesi ile verilen tüm haklar dikkate alındığında, işçi iş sözleşmesine göre daha avantajlı olabilir ise de, bu tek başına yeterli değildir. Özellikle kök ücret konusunda, iş sözleşmesi lehe ise kök ücretin yüksekliği, toplu iş sözleşmesindeki ücretle birlikte diğer sosyal hakları da etkileyeceğinden kök ücretin toptan bir etkisinin de olacağı açıktır.
    Ayrıca belirtmek gerekir ki yararlılık (işçi yararına şart) ilkesi, mutlak emredici niteliği ile toplu iş sözleşmesinde geçerli olan düzen ilkesi ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 10, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5’inci maddesindeki eşitlik ilkesinden önce uygulanır.
    Yukarıda açıklanan bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı işverenlikte Tes-İş Sendikasının örgütlü olduğu ve Tes-İş Sendikası ile Tedaş ve davalı ...’ın dâhil olduğu bağlı elektrik dağıtım şirketlerini temsilen Kamu İş Sendikası arasındaki 01.03.2003-28.02.2005, 01.03.2005-28.02.2007, 01.03.2007-28.08.2009, 01.03.2009-28.02.2011 ve 01.03.2011-28.02.2013 yürürlük süreli İşletme Toplu İş Sözleşmelerinin imzalandığı ve davacının 28.02.2005 tarihli Sendika Yönetim Kurulu kararı ile sendika üyesi olduğu anlaşılmaktadır. 03.10.2005 tarihinde imzalanan 01.03.2005-28.02.2007 yürürlük süreli İşletme Toplu İş Sözleşmesinin 72’nci maddesinde, “bu Sözleşme anlamındaki asgari ücret; işçilerin işgal ettikleri görev (pozisyon) unvanlarına göre, Sözleşmenin ekindeki tespit edilmiş dereceler için öngörülmüş yevmiyelerin yazıldığı cetvellerde belirlenen taban ücretleridir.” hükmü yer almaktadır.
    Somut uyuşmazlıkta, davacının iş sözleşmesi ile kararlaştırılan temel (kök) ücretinin Toplu İş Sözleşmesi ile düşürüldüğü uyuşmazlık dışıdır. Temel ücret, davacının diğer sosyal hakları ile ücret esas alınarak hesaplanan fazla çalışma, hafta ve genel tatil ücreti gibi alacaklarını da etkilemektedir. İşveren tarafından toplu iş sözleşmelerinin uygulanması neticesinde, iş sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin davacının sendikaya üyeliği ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başlanması üzerine düşürülmesi, 2822 sayılı Kanun"un 6/2’nci maddesi (6356 sayılı Kanun"un 36/1’inci maddesi) uyarınca işçiye yararlılık ilkesinin ihlali niteliğinde olup, yasaya aykırıdır.
    Davacı, daha önce toplu iş sözleşmesi kapsamında çalışmadığı için düzen ilkesinden de söz edilemez. Çünkü düzen ilkesinin uygulanabilmesi için öncesinde de bir toplu iş sözleşmesinin bulunması gerekir. Düzen ilkesi, her toplu iş sözleşmesinin kendi yürürlük süresi içinde hükümlerini doğurduğu, bağıtlanan yeni bir toplu iş sözleşmesinin (eskisine nazaran işçinin daha aleyhine hükümler ihtiva etse de) eskisinin yerini alacağı esasına dayanır. Kısacası, sonraki düzenin eskisinin yerini alacağını ifade eder (Tuncay, A. C., Kutsal, B. S.: Toplu İş Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2015, s. 246).
    Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 02.12.2015 gün, 2015/9-1010 E., 2015/2763 K. sayılı kararında da aynı sonuca varılmıştır.
    Diğer taraftan, bozma kararında sözü edilen ve TEDAŞ ile toplu iş sözleşmesi imzalayan TES-İŞ Sendikası arasında 31.05.2004 tarihinde yapıldığı belirtilen protokole dosya içerisinde rastlanılmamıştır. Buna göre, protokol neticesinde işçilerin toplu iş sözleşmesinden protokoldeki şartlar ve öngörüler doğrultusunda yararlandırılmalarının kararlaştırıldığı, getirilen özel hükümlere göre davacı ve şahsına ilişkin ücretinin düşürülmesi veya ücretinin tek taraflı olarak düşürülmesinin söz konusu olmadığı ve davacının ücretinin 25,41 TL olarak belirlenmesinde, 31.05.2004 tarihli protokol hükümlerinin esas alındığına dair bozma kararının bu yönüyle de isabetli olmadığı açıktır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22’nci maddesi uyarınca tarafların anlaşması veya toplu iş sözleşmesi ile asgari ücretin altına düşmemek kaydıyla kök ücretin indirilmesinin mümkün olduğu, somut olayda davacı işçi iş sözleşmesi ile kendisine verilen kök ücretin, toplu iş sözleşmesi kapsamına girdikten sonra düşürülmesi nedeniyle fark alacak talebinde bulunduğuna göre konunun toplu iş sözleşmesi mevzuatı bağlamında ele alınması gerektiği, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22 ve 62’nci maddelerinin uyuşmazlığın çözümünde dikkate alınmayacağı, bireysel iş sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesi hükümleri çatıştığında işçi yararına olanın, bireysel iş sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesi hükümlerinin bire bir, tek tek ya da bütün olarak değil, konuların gruplandırılarak karşılaştırılması suretiyle tespit edilebileceği, eldeki davada davacıya bireysel ve toplu iş sözleşmesi ile sağlanan benzer nitelikteki parasal haklar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının toplu iş sözleşmesinin uygulanması ile birlikte ücret ve eklerinde yaklaşık olarak yüzde yüz oranında artış olduğu, yararlılık karşılaştırılmasında parasal hakların bir bütün olarak değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    O hâlde açıklanan nedenlerle direnme kararı yerindedir.
    Ne var ki, hüküm altına alınan alacak miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin hüküm altına alınan alacak miktarına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.05.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.





    KARŞI OY

    Davacı işçi, iş sözleşmesi ile belirlenen temel ücretinin toplu iş sözleşmesi ile düşürüldüğünü, ücretlerinin eksik ödendiğini ileri sürerek fark alacak isteğinde bulunmuştur.
    Davalı işveren, toplu iş sözlemesi ile davacının gelirlerinde artış meydana geldiğini, toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılan tüm ücret ve sosyal yardımlarının ödendiğini savunmuştur.
    Taraflar arasında yapılan bireysel iş sözleşmesinde davacının günlük ücreti belirlendikten sonra toplu iş sözleşmesi uygulanmasıyla ücretin yeniden belirleneceği kararlaştırılmıştır. Davacının bireysel iş sözleşmesi şartlarıyla çalışmaya devam ederken sendikaya üye olduğu ve toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başladığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
    Toplu iş sözleşmesi ile davacının günlük kök ücreti bir miktar düşürülerek yeniden belirlenmiştir. Ancak, davacı işçi bireysel iş sözlemesi kapsamında daha önce ücrete ilaveten sadece yemek yardımı almakta iken, toplu iş sözleşmesi ile ücrete ilaveten yıllık 112 yevmiye tutarında ikramiye, giyim yardımı, yemek yardımı, sosyal yardım, toplu taşıma yardımı, elektrik yardımı, gıda yardımı, hizmet teşvik primi, vardiya tazminatı, kasa tazminatı, bakım tazminatı, ağır vasıta ve iş güçlüğü tazminatı dahil olmak üzere yaklaşık 20 kalemden oluşan ek parasal hakların ödenmesi kararlaştırılmıştır. Toplu iş sözleşmesi ile davacının aylık sabit gelirlerinde yaklaşık %100 oranında artış meydana gelmiştir. Davacıya tüm bu ek ödemeler dikkate alınarak ihbar ve kıdem tazminatı ödenmiştir.
    Davacının fark ücret talebinin dayanağı, sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başladığı tarihten itibaren günlük kök ücretinin indirilmesidir. Davalı şirkette uygulanan işletme toplu iş sözleşmelerinde, ücretlendirme sistemi bağlamında, işyerinde çalışan tüm işçilerin, gördükleri iş esas alınarak ücret düzeyiyle ilgili iş gruplandırması yapıldığı, işletme toplu iş sözlemesi kapsamında ödenecek ücretlerin iş grupları itibariyle belirlendiği görülmektedir.
    Hemen belirtmek gerekir ki, kök ücretin (temel ücretin) işveren tarafından tek taraflı olarak indirilmesi İş Kanunun 62.maddesi uyarınca mümkün değildir. Ancak İş Kanunun 22.maddesi gereğince tarafların anlaşması veya toplu iş sözleşmesi ile asgari ücretin altında düşmemek kaydıyla kök ücretin indirilmesi mümkün olup, bu noktada öğreti ve uygulamada herhangi bir görüş farklılığı bulunmamaktadır.
    Somut olayda davacı işçi, iş sözleşmesi ile kendisine verilen günlük kök ücretin, toplu iş sözleşmesi kapsamına girdikten sonra, düşürülmesi nedeniyle fark alacak isteğinde bulunduğuna göre, konunun toplu iş sözleşmesi mevzuatı bağlamında ele alınması gerekir. Bu nedenle dava konusu uyuşmazlığın İş Kanunun 22 ve 62.maddeleri ile ilgisi bulunmamaktadır.
    Söz konusu çekişmede uygulanacak yasal düzenleme, olayın meydana geldiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 2822 sayılı Sendikalar Kanunu"nun 6.maddesi hükmüdür. Anılan hükme göre “Toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe hizmet akitleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. Hizmet akitlerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Hizmet akdinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler uygulanır. Toplu iş sözleşmesinde hizmet akitlerine aykırı hükümlerin bulunması halinde hizmet akdinin işçi lehindeki hükümleri geçerlidir”.
    Buna göre bireysel iş sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesi hükümleri çatıştığında işçi yararına olanı uygulanacaktır. Somut olayda esasen bu noktada özel daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık işçi yararına olanın nasıl tespit edileceği ile ilgilidir.
    Yararlılık ilkesi, işçi lehine olan hükümlerin belirlenmesi çerçevesinde bireysel iş sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesi hükümlerinin karşılaştırılması temeline dayanır. Türk hukukunda doktrinde eskiden hükümlerin tek tek karşılaştırılması önerilirken bugün aynı konu ile ilgili hükümlerin toplu olarak, gruplar halinde karşılaştırılması yöntemi benimsenmektedir (..., Polat, Toplu Sözleşme Hukukunda İşçiye Yararlılık İlkesi, Ankara 1991, sh. 67; ASTARLI, Muhittin, İş Hukukunda Çalışma Süreleri, Ankara 2008, s.76). Grup karşılaştırılmasında birbirleriyle sıkı ilişkisi olan konular aynı gruba dahil edilerek karşılaştırma yapılır. Örneğin izin süresi, izin ücreti grubunu oluşturur. Bunun gibi iş ilişkisinin temeli olan ücret, ikramiye ve diğer parasal haklar bir grup olarak karşılaştırılmalı ve işçi lehine olan şarta ilişkin kanun hükmü bu şekilde değerlendirilmelidir(...., Fevzi, Toplu İş İlişkileri Açısından Yargıtay’ın 2015 yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s.80 vd) Alman Hukukunda da bu uygulama benimsenmiş olup işçi lehine olanın tespiti toplu iş sözleşmesinin bütünü ile bireyel iş sözleşmesinin bütününün değil nitelikleri itibariyle benzer hakların gruplandırılarak karaşılaştırılması suretiyle yapılması gerekir (TUNCAY, A. Can, Toplu İş Hukuku, 2.Bası, Ağustos 2010, İstanbul, s.199"da belirtilen yazarlar).
    Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2017 tarih ve 887-885 sayılı kararında da belirtildiği üzere bireysel iş sözlemesi ile toplu iş sözleşmesi hükümlerinin bire bir, tek tek ya da bütün olarak değil, konuların gruplandırılarak karşılaştırılması gerekir. Bu yönde bir karşılaştırma yapılırken ücrete ilişkin lehe olan hükümlerin bir kısmının toplu iş sözleşmesinden bir kısmınn ise bireysel iş sözlemesinden alınarak sonuca gidilmesi doğru değildir.
    Somut olayda davacıya bireysel ve toplu iş sözleşmesi ile sağlanan benzer nitelikteki parasal haklar bir bütün olarak birlikte değerlendirildiğinde davacının toplu iş sözleşmesinin uygulanması ile birlikte ücret ve ekleri yönünden yaklaşık %100 oranında bir artışın olduğu açıktır. Yukarıda belirtildiği üzere yararlılık karşılaştırmasında parasal haklar bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Karşılaştırmada ücret ve ekleri birbirlerinden ayrı değerlendirilemez. Bu nedenle sırf bireysel iş sözleşmesindeki kök ücretle toplu iş sözleşmesindeki kök ücretin karşılaştırılması yararlılık ilkesi ile bağdaşmaz. Karşılaştırmada göz önünde bulundurulan ücret ekleri belirli şartların gerçekleşmesine bağlanmış arızi nitelikte haklar da değildir. Dava konusu işyerinde iş sözleşmesi ile çalışan ve toplu iş sözleşmesinden yararlanan her işçiye sürekli olarak sağlanmış haklardır.
    Direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.

    ...

    Hemen Ara