Esas No: 2017/3266
Karar No: 2020/852
Karar Tarihi: 25.02.2020
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/3266 Esas 2020/852 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat Murat Gezer tarafından, davalı ... AŞ aleyhine 20/06/2014 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 14/05/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı asil ile davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, ... A.Ş.’nin yayın sahibi olduğu ...’nin 12/05/2014 tarihli nüshasında yer alan ‘’Kumpas emri bir ay önceden’’ ve 02/06/2014 tarihli nüshasının ‘’Tır’cı askerler açıkta kaldı’’ başlıklı yazı içerikleriyle internet sayfasında yer alan ‘’Jandarmanın mite silah çektiği o anlar’’, ‘’askerden imama rapor’’, ‘’ihanet tatbikatı’’, ‘’casus markajı’’, ‘’işte ihanetin en net fotoğrafı’’, ‘’paralel ihanetin kaydı’’, ‘’mit raporu belgeledi’’, ‘’zamanın muhabirleri baskındaydı’’, ‘’bunu ancak düşman yapar’’, ‘’savcı 13 askere müebbet istedi’’, ‘’paralelin resmidir işte tır ihanetinin anatomisi’’, ‘’suriye lehine casusluk’’ ve ‘’bunun adı vatana ihanet’’ başlıklı haberlerin asılsız olduğunu, davacıyı küçük düşürme, onur, şeref ve saygınlığını zedeleme amacına yönelik olduğunu, dava konusu yazı içeriğinin davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğunu belirterek manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalı vekili , dava konusu haberde yer alan bilgilerin, kamu oyunda MİT tırları adıyla basına yansıyan davanın iddianamesinde yer alan bilgi ve belgelere dayandığını, haberin güncel ve gerçek olduğunu, haberin yayınlanmasında kamu yararı bulunduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasındaki çatışan yararlar dengesinin davaya konu haberler nedeniyle davacı aleyhine bozulduğu, haberlerin davacının muvazzaf askerlik görevini yaptığı süreçte yayınlandığı, davacının görev ve sosyal statüsünden dolayı kişilik haklarının zedelendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHM 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil, ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru nolu ve 16354/06 başvuru nolu kararlarında da tekrar etmiştir.
Dava konusu haber bütün olarak değerlendirildiğinde, ülkemiz gündeminde olan ve bu yönüyle güncel nitelikte kabul edilen, toplumun tüm kesimlerince ilgiyle takip edilen ve paralel devlet yapılanması olarak bilinen konu ile ilgili olduğu, böylesine hassas bir konu ile ilgili tüm bilgilerin kamuoyuyla paylaşılmasında kamusal yarar bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Şu durumda, dava konusu haberin güncel ve toplumun her kesiminin ilgisini çeken, üstün nitelikte kamusal yarar taşıyan bir konuya ilişkin olması gözetilerek basının haber verme hakkı toplumun da haber alma hakkı kapsamında kaldığının kabulü ile istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.