Esas No: 2017/5131
Karar No: 2020/850
Karar Tarihi: 25.02.2020
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2017/5131 Esas 2020/850 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : 1-... 2-... 3-... AŞ 4-... vekili Avukat ...
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 05/08/2015 gününde verilen dilekçe ile basın ve tv yayını nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, yayın ve basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istemlerine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin taleplerin ise reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili; "... TV" adlı özel televizyon kanalında 28/07/2015 tarihinde yayınlanan "Günün Manşeti" adlı programda, davalı sunucu ... ve davalı konuk yazar ... tarafından müvekkili hakkında terör örgütü üyesi olduğu yönünde gerçek dışı ifadelere yer verildiğini, ....’nin yayın sahibi olduğu ... Gazetesi’nin 29/07/2015 tarihli nüshasında davalı ... tarafından kaleme alınan ‘’Kandil ve Fetö dümdüz edilmelidir’’başlıklı yazı içeriğinde de müvekkilinin terör örgütü üyesi olduğuna ilişkin kesin kanı içerir ifadelere yer verildiğini, yapılan yayınların davacının kişilik haklarına açık saldırı teşkil ettiğini belirterek uğranılan manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili; davacının twitter’da yaptığı paylaşımlar nedeniyle davaya konu yazının yazıldığını, terör örgütünün övüldüğü twitter paylaşımının TV programında eleştirildiğini, dava konusu yazı ve söylemlerin aleniyet kazanan ve yargıya intikal eden somut bilgi ve belgelere dayandığını, gerçek olduğunu, yayının eleştiri hakkı sınırları kapsamında kaldığını belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece; davacının örgüt üyesi olduğu yargı kararı ile kesinleşmeden terör örgütü üyesi olarak gösterildiği, TV yayını ve yazı içeriğinde haber verme özgürlüğü sınırının aşıldığı, davacının kişilik haklarının zedelendiği gerekçesi ile istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHM 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil, ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru nolu ve 16354/06 başvuru nolu kararlarında da tekrar etmiştir.
Dava konusu TV programı ile yazı içeriği bir bütün olarak incelendiğinde; davacının twitter paylaşımında FETÖ terör örgütünü öven, destekleyen ifadelerin yer aldığı ,davaya konu yayınların tüm basın ve yayın organlarında yer alan haberlere dayandığı, davalı sunucu ... ve davalı konuk yazar ...’ün güncel konularla ilgili düşüncelerini açıkladığı, davaya konu yayında kullanılan söz ve yorumların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, yazı içeriğinin basın özgürlüğü ve eleştiri sınırları içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25/02/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.