Esas No: 2011/7572
Karar No: 2011/10446
Karar Tarihi: 17.10.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7572 Esas 2011/10446 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KARAMAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/11/2010
NUMARASI : 2009/132-2010/497
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 762 ada, 4 parsel sayılı taşınmazın satışı konusunda kardeşi olan davalı H.’ı vekil kıldığını ancak daha sonra taşınmazın satışından vazgeçtiğini, vekilin bilgisi ve rızası olmadan 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca 3102 ada, 8 nolu imar parseline dönüşen taşınmazı damadı olan diğer davalıya satış yoluyla temlik ettiğini, kendisine bir ödeme yapılmadığını, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı H. Ç., davacı ile diğer davalının taşınmazın satışı konusunda anlaştıklarını, satış bedeli olarak davacının eşi adına kayıtlı Karaman Sosyete Mahallesindeki arsanın davalı M. Y.’e devrine karar verdiklerini, davacı yurtdışına çıkacağından vekâlet verdiğini, satışın eve değil, imar parseline ilişkin yapıldığını sonradan öğrendiğini bildirmiştir.
Davalı M. Y., davacı tarafından vekil kılınan kayınpederi H.Y. aracılığıyla temellük ettiğini, satış bedeli olarak kayıt maliki olduğu 3942 ada, 2 nolu parselin davacının eşine devredildiğini, bedel ödenmediğini, iyiniyetli iktisabının korunması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı M. Y. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı Y.Ç.’in 20.11.1979 tarihinde kadastro tespitine dayalı olarak üzerinde üç katlı kargir ev bulunan 762 Ada, 4 parsel sayılı taşınmazda 2/8 oranında pay maliki iken 09.08.1988 tarihinde kat mülkiyeti kurulduğu ve 2/8 arsa payına karşılık 3 nolu bağımsız bölümün maliki olduğu, anılan taşınmaz üzerindeki binanın 29.07.1992 tarihli imar uygulaması ile yolda kalması nedeniyle davacıya bu hakkına karşılık 3102 ada, 8 sayılı imar parselinde 86/353 pay verildiği, davacının, kardeşi davalı vekil H’a 31.03.2005 tarihinde satış yetkisi de içeren geniş yetkili vekâletin verildiği ve 20.06.2005 tarihinde anılan payın davalı vekilinin damadı diğer davalı M.e 13.000 TL bedelle temlik edildiği, uzman bilirkişi aracılığıyla yapılan değerlendirmede gerçek değerinin 17.600,00 TL. olduğu anlaşılmaktadır. Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekâleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; belirlenen ve özetlenen olgular yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde; satış tarihinden çok önce imar görmüş olması nedeniyle 3 numaralı bağımsız bölüm bakımından davacının mülkiyete dayalı bir hakkının söz konusu olamayacağı ancak 8 sayılı imar parselindeki 86/353 payın satışının amaçlanabileceği ve satışa konu olabileceği, ayrıca satışta gösterilen değer ile gerçek değerin birbirine yakın olduğu, düzenlenen vekâletnamenin bu tür bir temlike imkân tanıdığı böylece verilen vekâlet yetkisinin sınırları içinde hareket edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulü yönünde yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Davalı M. Y. temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.