Esas No: 2011/5429
Karar No: 2011/10159
Karar Tarihi: 11.10.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/5429 Esas 2011/10159 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ÇANKIRI 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/03/2011
NUMARASI : 2009/341-2011/93
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan eşi Z."nın, çekişme konusu 18 parsel sayılı taşınmazdaki 32 nolu bağımsız bölümü mirasçıdan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.10.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat . . geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekilil Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tüm mirasçılar (tereke) adına tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, çekişmeli taşınmazın tapusunun iptali ile tüm mirasçılar adına tescilini istediğine göre, davanın tereke adına açıldığının ve olayda iştirak hali bulunduğunun kabulü zorunludur.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; miras bırakan Z. A."ın, davanın tarafları dışında, dava dışı mirasçısının bulunduğu kayden sabittir. İstek tereke adına olduğuna göre, tereke TMK"nun 701 ve takip eden maddeleri hükmü gereğince el birliği mülkiyetine tabii olup, davada tüm mirasçıların yer almasının zorunlu olduğu tartışmasızdır.
Ne varki, mahkemece, yukarıda sözü edilen davanın görülebilirlik koşulu gerçekleştirilmeden, işin esası hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; elbirliği (İştirak) halinde mülkiyet, yasa veya yasada belirtilen sözleşmeler uyarınca aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olma durumudur. Medeni Kanunun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi eşya üzerinde ortaklardan herbirinin doğrudan doğruya bir hakkı da yoktur. Mülkiyet bir bütün olarak ortaklardan tümüne aittir. Başka bir anlatımla ortaklık tasfiye oluncaya kadar ortaklardan birinin ayrı mal veya hak sahipliği bulunmayıp, hak sahibi ortaklıktır. Değinilen mülkiyet türünde malikler mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu kural, Medeni Kanunun 701 maddesinde (... Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına yaygındır.) biçiminde açıklanmıştır. Elbirliği (İştirak) halinde mülkiyetin bu özelliği itibariyle ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şayet yasa veya elbirliği (iştirak) halinde mülkiyeti oluşturan anlaşmada ortaklık adına hareket etme yetkisinin kime ait olacağı belirtilmemişse, ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların (iştirakçilerin) oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunluluğu vardır.
Medeni Kanunun 702/2 maddesi bu yönde açık hüküm getirmiştir. Ancak, açıklanan kural yargısal uygulamada kısmen yumuşatılmış bir ortağın tek başına dava açabileceği, nevarki, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. (ll.l0.982 tarih l982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Nitekim bu görüş bilimsel alanda da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda, elbirliği ( iştirak) halinde mülkiyet söz konusu olup, dava dışı mirasçı T.. "ya tebligat yapıldığı, ancak, T.."nın davaya muvafakat ettiğine ilişkin yazılı veya sözlü olarak bir beyanda bulunmadığı, bu durumda davaya muvafakat etmediğinin ve karşı çıkıldığının kabulü gerektiği açıktır.
Hal böyle olunca, miras şirketine M.K.nun 640. maddesi uyarınca atanacak temsilci aracılığı ile davanın sürdürülmesi gerekirken, davanın görülebilirlik koşulu gözardı edilerek yazılı olduğu üzere davanın esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir. Davalının, temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü ( yeni 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi hükmü gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların incelenmesine şimdilik YER OLMADIĞINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 11.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.