Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8150 Esas 2011/9853 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/8150
Karar No: 2011/9853

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8150 Esas 2011/9853 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/8150 E.  ,  2011/9853 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : MARMARA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 23/12/2010
    NUMARASI : 2008/19-2010/93

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, depresyon tanısı konup ilaç tedavisi gördüğü dönemde muristen intikal eden 714 parseldeki payını davalının yanıltarak hile ile elinden aldığını, sonrasında da geri vermediğini ileri sürerek  tapu iptal ve tescil ya da tazminata karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi . ... raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.  
    Dava, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 5.7.2006 tarihli resmi akitle 714 parseldeki çekişme konusu dört adet bağımsız bölümdeki paylarını davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
    Davacı, anılan işlemlerin hile ile gerçekleştirildiğini, ayrıca ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
    Diğer taraftan hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek, önemine binaen öncelikle incelenmesi gerekmektedir. Ne var ki, mahkemece hükme yeterli  bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
    Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir.  “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
    Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, 6100 sayılı Yasanın 282. maddesi gereğince temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
    Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.         
    Somut olayda; gerek dava dilekçesindeki anlatımlardan ve gerekse yargılama sırasında ibraz edilen dilekçelerden davacının ehliyetsizlik iddiasında bulunmasına rağmen mahkemece bu yönde herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
    Hal böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek  önemine  binaen  öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde  bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta  müşahade kağıtları, reçeteler vs.  istenmesi, tüm dosyanın 2659 sayılı Yasanın 7 ve 16.maddeleri hükümleri gereğince Adli Tıp Kurumuna  gönderilmesi, akit tarihinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde  rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde diğer iddianın araştırılıp incelenmesi ve değerlendirilmesi, yok eğer ehliyetsiz olduğu belirlendiği takdirde vasi tayini ve husumet izni alınması için (T.M.K."nun 405.maddesi hükmü gereğince) gerekli işlemlerin yapılması ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde  hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesine göre) açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,  05.10.2011  tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


     

    Hemen Ara