Muris Muvazaası - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8161 Esas 2011/9851 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/8161
Karar No: 2011/9851
Karar Tarihi: 05.10.2011

Muris Muvazaası - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8161 Esas 2011/9851 Karar Sayılı İlamı

 

 

1. Hukuk Dairesi 2011/8161 E., 2011/9851 K.

1. Hukuk Dairesi 2011/8161 E., 2011/9851 K.

  • MURİS MUVAZAASI

 

  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 6 ]
  • 4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 706 ]
  • 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 18 ]
  • 818 S. BORÇLAR KANUNU [ Madde 213 ]
  • 2644 S. TAPU KANUNU [ Madde 26 ]

"İçtihat Metni"

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, miras bırakanın maliki olduğu 29 parsel sayılı taşınmazı davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, imar sonucu 28935 ada 2 ve 28967 ada 8 parsellerde davalının pay sahibi olduğunu ileri sürerek tapu iptali ile muris adına tescilini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Karar, davalı vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi S..... Y....."nın raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Miras bırakan Mükremin"in 21.10.2008 tarihinde vefat ettiği, davacıların ilk eşten olma çocukları davalının 2.eş oldukları, murisin 29 parsel sayılı taşınmazını 21.12.2000 tarihinde intifa hakkını uhdesinde bırakarak satış suretiyle davalıya temlik ettiği, bilahare taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulduğu ve oluşan 28935 ada 2 nolu imar parselinin 56/2400 payı ile 28967 ada 8 nolu imar parselinin 4/2400 payının davalı adına tescil edildiği kayden sabittir.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; murisin intifa hakkını üzerinde bırakarak satış suretiyle taşınmazın çıplak mülkiyetini davalıya devrettiği ve satışın sembolik bir değer gösterilerek yapıldığı kayden ve dosya kapsamıyla sabit ise de davalının taşınmazı satın alacak maddi bir alım gücünün bulunmadığı bu nedenle bedelsiz olarak temlikin gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Öyle ise, temlikteki murisin gerçek irade ve amacının ne olduğunun duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturulması çekişmenin giderilmesi bakımından önemlidir. Zira, bedelsizlik muris muvazaasının varlığı için başlı başına bir neden değildir. Başka bir ifade ile murisin mirasçısından malkaçırma gayesi ile mi temliki gerçekleştirdiği açıkça ortaya konulmalıdır.

Hemen belirtilmelidir ki, T.M.K."nun 6.maddesi gereğince iddia sahibi iddiasını ispatla yükümlüdür. Davacı tarafın gösterdiği tanıklar taşınmazı edinmesi bakımından davalının maddi gücünün bulunmadığını ve taşınmazın devrinin bedelsiz olduğunu belirtirken hiçbirisi murisin mirasçısından mal kaçırmak amacıyla temlikin gerçekleştirildiğini ima yollu dahi bildirmemiş, ortaya koymamışlardır. Aksine davacılardan E...., murisin davalı aleyhine açtığı ve boşanma ile sonuçlanan davada tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde çekişmeli yerin (evin) tapusunun davalı ile murisin evlenirken muris tarafından davalıya verildiğini belirtmiş, mal kaçırma olgusundan hiç bahsetmemiştir.

Kaldı ki, murisin davacılardan (mirasçılarından) mal kaçırması için bir nedeninin varlığı ispat edilmiş değildir.

Oysa, davalı tanıkları taşınmazın davalıya bağışlandığını vurgulayarak mehir olarak verildiğini ifade etmişlerdir.

Bilindiği üzere; mehir kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmisidir.

Medeni Kanun, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamamıştır. Bu nedenle, eski hükümlere göre kurulmuş mehr, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuki ilişki olarak kabul edilemez. (2.12.1959 günlü 14/30 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesi). Mehr sözleşmeleri bu gün içinde geçerlidir. (Örnek: Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi"nin 25.10.1965 günlü, 4557/5028 sayılı kararı)

Mehri müeccel, ileriye yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak, bu durum, Borçlar Kanununun 110.maddesinde yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp, Borçlar Kanununun 238.maddesinde düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır. Esasen taşınmazın sicil kaydı (mülkiyeti) da davalıya intikal ettirilmiştir. (B.K. M. 238/1). (4.HD. 18.2.1985 - 1984/9153 E, 1985/1223 K. YKD. 1985 Sayı Sh. 802). Bu durumda değinilen ilkeler çerçevesinde iddia ve buna ilişkin olgular birlikte değerlendirildiğinde anılan olguya değer verileceği kuşkusuzdur. (BK. 238/Son)

Bu açıklamalar karşısında temlikin gerçekleştirilme sebebinin mehir olduğu kabul edildiği takdirde murisin mirasçısından mal kaçırma iradesiyle hareket ettiği düşünülemez. Öte yandan, devir olgusu gerçekten de, bedelsiz bir temlik olduğuna göre bağış niteliğini taşır ki, bu da B.K."nun 18.maddesi kapsamında genel muvazaanın konusunu teşkil eder ve muris muvazaasında gözetilmesi gerekli 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İ.B.K."nın konusu dışındadır.

O halde, B.K."nun 18.maddesinden kaynaklanan genel muvazaa hukuksal nedenine dayanılarak açılmadığı ve buna bağlı sair bir istekte bulunmadığına ve ayrıca muris muvazaası iddiası da kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.

Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı H.M.K."nun geçici 3.maddesi uyarınca) 1086 sayılı Yasanın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.10.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY YAZISI-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Miras bırakanın ilk eşinden olan çocukları davacılar, babalarının 08.12.2000 tarihinde davalı ile ikinci evliliğini yaptığını, 21.12. 2000 tarihinde de davalı ikinci eşine tek mal varlığı olan oturduğu evini intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini satış şeklinde devrettiğini, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek davalı adına olan tapunun iptali ile muris adına tescili isteğinde bulunmuşlardır.

Davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının, temlikin mal kaçırma amaçlı değil, evlenme karşılığı olduğu, olayda 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı sonucuna varılarak, davanın reddi ve bu nedenlerle hükmün bozulması gerektiği konusunda sayın çoğunluktan farklı düşünüyorum.

Uyuşmazlığın sağlıklı, adil ve doğru çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün ve miras bırakanın asıl irade ve amacının açık bir şekilde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

Somut olayda; çekişme konusu taşınmaz temlikinin, evlenmeden sonra, intifa hakkı miras bırakan üzerinde bırakılarak çıplak mülkiyet satışı şeklinde yapılması, davalı eşin 31.07.2004 tarihinde ortak konutu terk etmesi ve 13.09.2006 tarihinde boşanmalarından sonra miras bırakanın taşınmazın geri verilmesi konusunda dava açmaması temlikin evlenme karşılığı yapılmadığı, bağış amacıyla ve ilk eşten olan çocukların miras hakkından yoksun bırakılması kastıyla yapıldığının kanıtıdır.

Ayrıca; davalı vekili cevap dilekçesinde, yargılama sırasında verdiği iki beyan dilekçesinde ve hatta temyiz dilekçesinde, "Miras bırakanın spastik özürlü olan eşinin geleceğini güvence altına almak, hayat standartlarını yükseltmek için haklı ve makul nedenlerle temlikin yapıldığını " savunmuş, yargılamanın hiçbir aşamasında davaya konu edilen taşınmazın evlenme karşılığı düğün hediyesi olarak verildiğini ileri sürmemiştir. Bir tarafın yargılama sırasında ileri sürmediği bir hususun temyiz incelemesinde resen göz önünde bulundurulması usul hükümlerine uygun değildir. Bu beyanlarla taşınmaz devrinin bedelsiz yapıldığı, gerçek bir satışın olmadığı davalının kabulündedir.

Miras bırakan emeklidir ve maaş geliri vardır, tek mal varlığı olan oturduğu evini davalı ikinci eşine satmasını gerektiren hiçbir haklı neden bulunmamaktadır, kaldı ki davalı taraf da taşınmazı satın aldığını ve bedel ödediğini iddia etmemiştir.

Öte yandan; miras bırakan, mirasçılarından ve üçüncü kişilerden gizlemek amacıyla ikinci eşine bağışlamak istediği taşınmazını tapuda satış şeklinde temlik etmiştir. Böyle bir hukuki ilişkide birinci görünen işlem satış sözleşmesi, tarafların iradelerinin birleştiği gerçek işlem ise bağış sözleşmesidir. Borçlar Kanununun 11/2 maddesi ve 01.04.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında belirtildiği şekilde görünürde ki satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizlenen bağış sözleşmesi de yasanın aradığı şekil koşullarından yoksun bulunduğundan resmi sözleşme geçersizdir ve iptali gerekir.

O halde; yukarıda değinilen somut olgular ve ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın davalı ikinci eşine yaptığı temlikte gerçek iradesinin bağış olduğu ve mirasçılarından mal kaçırma kastı bulunduğuna göre, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasının kabulüne ilişkin mahkeme kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumdan, davanın reddine karar verilmesi yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
 

 

 

Hemen Ara