Esas No: 2011/8078
Karar No: 2011/9622
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/8078 Esas 2011/9622 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : YOZGAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/05/2011
NUMARASI : 2010/386-2011/245
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden malik olduğu 3 parsel sayılı taşınmazını 11.08.1982 tarihinde cami yapılmak şartıyla davalıya bağışladığını, ancak geçen süre zarfında haklı bir neden gösterilmeden şartın yerine getirilmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve taşınmazın yeniden adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, 1 yıl içinde dava açılmadığını, bağışın kayıtsız şartsız gerçekleştirildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı iddialarının sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, davalı davanın bir yıllık süre içinde açılmadığını savunmuş ve mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 3 parsel sayılı taşınmaz kayden davacıya ait iken, arazi üzerine cami yapılması veya çevresinde yapılacak cami, ibadethane veya kuran kursu hizmetinde kullanılmak şartıyla taşınmazı bağışlamak istediğini davalı kuruma bildirdiği, talebinin kabul edilmesi üzerine 08.03.1983 tarihli akitle taşınmazın kayıtsız şartsız davalıya bağış suretiyle temlik edildiği, geçen süre zarfında bağış koşulunun gerçekleşmediği ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; bağıştan dönme (rücu) bağışlayanın tek yanlı, bağışlanana varması gereken beyanıyla geriye yürürlü (makable Şamil) olar ak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlayan koşullu veya mükellefiyetli şekilde bağışta bulunmuşsa, bağışlanandan hukuka, ahlaka aykırı veya imkansız olmadığı sürece BK"nun 241. maddesi uyarınca koşul veya mükellefiyetin yerine getirilmesini isteyebilir. Haklı bir neden olmaksızın yerine getirilmemesi halinde de aynı yasanın 244/3 maddesine dayanarak bağıştan dönme hakkını kullanıp verdiğini geri istiyebilir.
Hemen belirtmek gerekirki; bağış sözleşmesindeki koşul veya mükellefiyetin niteliğinin, kapsamının yerine getirilme zamanının tam olarak tesbiti büyük önem taşır. Bu itibarla salt kullanılan sözlerin değil, tarafların gerçek iradelerinin ve bağışlayanın asıl amacının ortaya çıkarılması gerekir. Ayrıca amacın gerçekleşmiyeceğinin kesin biçimde anlaşılması tarihi ile bu tarihten itibaren Borçlar Kanununun 246. maddesine göre bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme (rucu) hakkının kullanılıp kullanılmadığının araştırılması da zorunludur.
Öte yandan Borçlar Kanunun borçlunun temerrüdüne ilişkin genel hükümleri; koşullu veya mükellefiyetli bağışlarda da gözden uzak tutulmamalı, 107. maddede sayılan özel haller dışında, sözleşmeden dönme hakkının kullanılabilmesi için mütemerrit duruma düşen bağışlanana işin özelliğine ve hayatın olağan akışına uygun bir süre tanınmalıdır.
Diğer taraftan Borçlar Kanununun 246/1. maddesinde düzenlenen süre hak düşürücü süre olup, hak düşürücü sürenin geçirilip geçirilmediğini hakimin resen araştırması gerekeceği tartışmasızdır.
Somut olaya gelince; 3 sayılı parselin davacı tarafından 8.03.1982 tarihinde bağış suretiyle davalıya temlik edildiği, her nekadar resmi akitte bağışın kayıtsız şartsız olduğu belirtilmiş ise de, davacının resmi akitten önce Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığına matbu form dilekçe ile başvurduğu ve taşınmazın cami yapılması veya çevresinde yapılacak cami-ibadethane ya da kuran kursu hizmetinde kullanılması koşulunu koyduğu bağış isteğinin mütevelli heyetince 16.10.1982 sayılı kararı ile kabul edildiği hususları sabittir. Bu durumda bağışın koşullu olduğunun kabulü zorunludur. Ancak, geçen süre zarfında koşulun yerine getirilmediği de açıktır.
Bu durumda,Borçlar Yasasının 246 maddesi hükmü gereğince 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davanın açılması gerektiğinde kuşku yoktur.Ne var ki, anılan sürenin bağışta öngörülen yükümlülüğün yerine getirilmesinde haklı sebebin kalmadığının anlaşıldığı tarihten ve bu halin bağışlayan ya da mirasçıları tarafından öğrenilmesinden itibaren başlıyacağı tartışmasızdır. Ancak mahkemece bu yön üzerinde durulmuş değildir.
Hal böyle olunca, Borçlar Yasasının 246. maddesi değerlendirilerek davanın süresinde açılıp açılmadığının saptanması ve oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken değinilen hususun gözardı edilmesi doğru değildir.
Davalı vekilinin, temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.09.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava bağıştan rücu hukuksal sebebine dayanan tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, kanıtlanan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden öncesinde davacıya ait olan dava konusu 3 parsel sayılı taşınmazın 08.03.1982 tarihinde bağış suretiyle davalı adına tescil edildiği, tescile esas resmi senette yapılan bağış işleminin kayıtsız şartsız olduğu görülmekte ise de, resmi akitten önce davacının Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti başkanlığına matbu dilekçe ile başvurarak davaya konu taşınmaza cami yapılması, veya çevresinde yapılacak cami, ibadethane veya kuran kursu hizmetinde kullanılmak kaydıyla bağışlamak isteğinde bulunması ve mütevelli heyetinde 16.10.1982 tarihli kararı ile bu isteği kabul etmesi karşısında yapılan bağışın koşullu olduğunun kabulü gerekmektedir. Esasen bu husus bozma kararı veren sayın çoğunluğunda kabulündedir.
Öte yandan, davaya konu taşınmazın 30 metre yakınına cami yapılmış olması ve yüz ölçümünün 2500 m²"den küçük olması sebebi ile plan yapımına ilişkin yönetmelik hükümlerine göre taşınmaz üzerine cami yapılmasının artık mümkün olmadığı da bilirkişi raporunda bildirilmektedir. Ne varki; davaya konu taşınmazın kuran kursu olarak koşullu bağışlamaya uygun olarak kullanılması halen mümkündür. Davalı şube tarafından verilen cevapta belediye tarafından yapılan imar planı revizyon çalışmalarına göre taşınmazın bulunduğu yerin kuran kursu olarak planlandığı, imar sonucunun beklenmesi gerektiği bildirildikten sonra vakfın maddi sıkıntılar içerisinde olması sebebi ile taşınmazın boş bırakıldığı, bu nedenle üzerine bir şey yapılamadığı hususu açıklanmış, davalı yanca ilerde kuran kursu inşası planlandığına dair bir beyanda da bulunulmamıştır.
Borçlar Kanununun 246. maddesi uyarınca bağışlayanın bağıştan rücu koşullarının oluştuğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde dava açması gerekir. Bu süre hak düşürücü süredir ve resen göz önüne alınır. Davacı bağışladığı taşınmaz üzerine cami yapılamayacağını daha önce öğrenmiş olsa dahi diğer bağış koşulu olan kuran kursu yapılamayacağı hususu dava açıldıktan sonra ortaya çıktığına göre, davacı yararına bağıştan rücu koşulları oluşmuştur, açılan dava süresindedir, Mahkemece verilen kabul kararı bu nedenle doğrudur, onanması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyorum. 29.09.2011