Esas No: 2011/7440
Karar No: 2011/9621
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/7440 Esas 2011/9621 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ADANA 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/03/2011
NUMARASI : 2009/49-2011/132
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M."nin 185 parsel sayılı taşınmazının mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak, vekil aracılığı ile davalı M. Ş."e temlik edildiğini, kısa sürelerle taşınmazın el değiştirdiğini ileri sürerek, davalı Bülent adına olan kaydın iptali ile miras payları oranında tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Davaların reddine dair verilen karar, Dairece; “... Mahkemece, sadece muvazaa yönünden inceleme, araştırma yapılarak hüküm kurulduğu, oysa, davacıların ehliyetsizlik hukuksal nedenine de dayandıkları, ancak bu konuda bir inceleme ve araştırma yapılmadığı, ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kıldığı, hal böyle olunca, açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesinin isabetsiz olduğu ” gerekçeleri ile bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak davaların reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece daha önceden kurulan hükmün temyizi üzerine, Dairece; “…davacıların ehliyetsizlik ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayanarak talepte bulundukları ancak sadece muvazaa yönünden inceleme, araştırma yapılarak hüküm kurulduğu, ehliyetsizlik konusunda inceleme ve araştırma yapılmadığı, ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kıldığı, esasen Türk Medeni Kanunun 409/2. maddesinin akıl hastalığı veya zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngördüğü, belirtilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı, ” gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece bozmaya uyulduktan sonra İstanbul Adli Tıp Kurumunun 27 Ekim 2010 tarihli ön raporunda belirtilen; dosya arasında yeralan tıbbi belgeler dışında murisin akit tarihine yakın tarihlerde psikiyatrik veya nörolojik herhangi bir hastalığı nedeniyle tedavi görüp görmediğinin yakınlarından araştırılarak varsa bu tedavilere ilişkin tüm tıbbi kayıtların temin edilerek dava dosyası ile birlikte incelenmek üzere kurula gönderilmesi hususundaki raporu dosya arasına alındıktan sonra, istenilen tıbbi kayıtların bulunmadığı gerekçesi ile taraflarca ibraz edilememesi üzerine, tanık beyanları ile yetinilerek murisin ehliyetli olduğundan bahisle karar verilmesi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; bozmaya uyulmuş olmakla, tarafları yönünden usuli kazanılmış hak doğar ve bozma kapsamında belirtilen hususların aynen yerine getirilmesi zorunlu hale gelir.
Oysa, mahkemece bozma kararına uyulduğu halde, ehliyetsizlik yönünden 2659 Sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri hükümleri uyarınca Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’ndan rapor alınmamıştır.
Öyle ise, murisin akit tarihine yakın tarihlerdeki tıbbi kayıtlarının bulunmadığı belirtilerek, eldeki mevcut tıbbi belgeler ve dosya kapsamına göre murisin vekalet verdiği tarihte ve akit tarihinde ehliyetli olup olmadığı hususunda dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, raporunun alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muvazaa iddiasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi, ehliyetsiz olduğunun belirlenmesi halinde ise; miras bırakanın terekesinin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve davacıların terekeye iade değil de pay oranında istekte bulundukları göz önüne alınarak, taşınmazdaki mülkiyet durumu gözetildiğinde TMK"nun 701. maddesi hükmü gereğince böyle bir isteğin dinlenilme olanağının bulunmadığı, başka bir anlatımla davanın tüm iştirakçilerin katılımıyla ve terekeye iade şeklinde açılmasının gözetilmesi gerektiği halde, eksik tahkikatla yetinilerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları belirtilen sebeplerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.