Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6331 Esas 2011/9596 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2011/6331
Karar No: 2011/9596
Karar Tarihi: 29.09.2011

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/6331 Esas 2011/9596 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2011/6331 E.  ,  2011/9596 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : KULA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 10/03/2011
    NUMARASI : 2010/105-2011/51

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacılar, miras bırakanları C.E."in maliki olduğu 2750 ve 1798 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla aramalik kullanmak suretiyle davalı oğluna satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek satışın iptali ve miras payları oranında adlarına tescil isteğinde bulunmuşlardır.
    Davalı, iddiaların yersiz olduğunu, murisin borçları nedeniyle taşınmazlarını sattığını, bedellerinin ödendiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, temliki işlemlerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

    Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan C.E.’in 1798 ve 2750 parsel sayılı taşımazlarını 05.7.2000 ve 26.7.2001 tarihli akitlerle ara malik E. E.’na ve Y.G.’e satış suretiyle temlik ettiği, bu kişilerinde taşınmazları 14.7.2005 ve 19.4.2004 tarihli akitlerle murisi oğlu davalıya satış suretiyle devrettikleri görülmektedir.
    Davacılar, temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
    Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
    Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
    Somut olayda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazları satmasını gerektiren bir nedeninin ve paraya ihtiyacının bulunmadığı, ara maliklerin durumu bilen veya bilebilecek konumda oldukları, davalı tarafından da taşınmazların ara maliklere emaneten devredildiğinin kabul edildiği, taşınmazların ölümüne kadar muris tarafından kullanıldığı, satış bedelleri ile gerçek değerler arasında aşırı fark bulunduğu, diğer taraftan davalının taşınmazları kendisi satın aldığı halde emaneten ara malikler adına tescilinin yapıldığı yönündeki savunmasının da hayatın olağan akışına uygun düşmediği gözetildiğinde ve bu olgular yukarıda değinilen ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin, mirasçılardan mal kaçırmak olduğu sonucuna varılmaktadır.
    Hal böyle olunca, davacıların miras payları oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
    Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,29.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

     

    Hemen Ara