Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalılara ait 2153 sayılı ifraz parselinin geldisi olan 795 sayılı kadastral parselin Yamansaz 1.derece doğal sit alanında ve bataklık sahasında kaldığını, aynı zamanda kadastro tespitine dayanak tapunun gayri sabit hudutlu olduğunu, miktar fazlalıklarının Hazine adına tescili gerektiğini ileri sürerek, 2153 sayılı ifraz parselinin miktar fazlasının tapusunun iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, 5841 sayılı Yasa uyarınca yapılan düzenleme ile 3402 sayılı Yasanın 12/3.maddesine göre hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, taşınmazın 1. derece doğal sit alanı içinde ve bataklık sahasında yer aldığı, kadastro tespitine dayanak tapu kaydının gayri sabit sınırlı olduğu halde şahıslar adına tescil edildiği iddiası ile miktar fazlası olan kısmın tapusunun iptal ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, hak düşürücü süreden davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, işin esası bakımından 5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve 23.7.2011 tarihinde de resim gazatede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez.
Öyleyse, mahkamece davacı Hazinenin kayıt miktar fazlası yönündeki isteğinin araştırılarak 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek neticeye gidilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur.Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip,doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa, ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Davacı Hazinenin, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 28.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.