Esas No: 2011/10569
Karar No: 2011/9362
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/10569 Esas 2011/9362 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : LAPSEKİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/12/2010
NUMARASI : 2009/20-2010/170
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan M. K."ın 548 parsel sayılı taşınmazını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak kızı olan davalı E.ye satış suretiyle devrettiğini, davalı E."nin de taşınmazı murisin vefat ettiği gün davalı İ."e temlik ettiğini, İ."in iyiniyetli olmadığını ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescil olmazsa tenkis istemişler, yargılama sırasında ıslah ile 549 nolu parsel yönünden de aynı taleplerde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilleri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal, tescil ve tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 548 ve 549 parsel sayılı taşınmazların miras bırakan M. K. tarafından 14.6.2006 tarihinde davalı E."ye satış yoluyla temlik edildiği, E."nin de taşınmazları 22.10.2008 tarihinde davalı İdris"e devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde bakıldığında davalı E."ye yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle, davalı E."nin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davalı İdris"in temyiz itirazlarına gelince, taşınmazı Emine"den edinen İdris"in durumu biliyor olması, bir başka anlatımla iyiniyetli olmaması halinde T.M.K."nun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. Ne varki, mahkemece bu yön üzerinde yeterince durulmamış, davalılar tanık bildirdikleri halde tanıkları dinlenmeden sonuca gidilmiştir. Öte yandan, davacı ıslah yoluyla 549 nolu parseli de dava konusu etmiş, mahkemece istek kabul edilmek suretiyle 549 no"lu parsel de hüküm kapsamına alınmıştır. Oysa, HUMK."nun 87/son maddesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra müddeabihin arttırılması olanaklı hale gelmişse de bu durumda dahi, hiç dava konusu edilmeyen bir hususun ıslahla dava konusu haline getirilmesine yasal olanak yoktur.
Hal böyle olunca, hakkında usuli dairesinde dava açılmayan 549 sayılı parselin kabul kapsamına alınması isabetsiz olduğu gibi davalıların bildirdikleri tanıklar dinlenilerek davalı İdris"in iyiniyetli olup olmadığının saptanması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması da doğru değildir.
Davalı İ"in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMY"nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.