Esas No: 2011/2610
Karar No: 2011/9010
Karar Tarihi: 20.09.2011
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/2610 Esas 2011/9010 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : TURGUTLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/12/2009
NUMARASI : 2006/678-2009/886
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, mirasbırakanları H."ın 113 ada 6 ve 7 sayılı parseldeki 20/60"er payları ile 1010 ada 98 parsel sayılı taşınmazının tamamının, murisin hukuki ehliyetinin bulunmamasından yararlanan dava dışı N. tarafından önce bedelsiz olarak kendi üzerine devralınıp, açılmış olan davalara rağmen başkalarına devredilerek kaçırıldıklarını, daha sonra yapılan işlemler sonucu 6 ve 7 sayılı parsellerdeki payların davalı İ., 98 parsel sayılı taşınmazın davalı Y."e intikal ettiğini, tüm işlemlerin geçersiz olduklarını ileri sürerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar,kesin hüküm itirazında bulunup, tapu kaydına güvenerek iyiniyetli iktisaplarının korunması gerektiğini ve ilk el olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, miras bırakanın satış işlem tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığının Adli tıp raporu ile saptandığı ve murisin devir yaptığı kişilerden iyiniyetli satın alımların işlemlere geçerlilik kazandırmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde duruşma istekli teeemyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 20.09.2011 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Y.Y. vekili Avukat M.İ.geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden vekili Avukat ile temyiz edilenler vekili Avukat gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
“Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacıların miras bırakanı H.’ın dava konusu 113 ada 6 ve 7 sayılı parsellerdeki 20/60’ar payları ile 1010 ada 98 parsel sayılı taşınmazının tamamını 05.01.1999 tarihinde ve satış suretiyle dava dışı N.’a temlik ettiği, bilahare, 6 ve 7 sayılı parsellerdeki anılan payların 06.12.1999 günü dava dışı Z.G.’e, 27.09.2000 tarihinde de davalı İ.’a; 98 sayılı parselin ise 10.03.2000 günü dava dışı İ. Ç.’a, 05.04.2000 tarihinde dava dışı A. K.’ya, 17.05.2000’de dava dışı H.Ö.e, 30.06.2006 tarihinde davalı Y.’e devredildikleri; miras bırakanın sağlığında kardeşi tarafından çekişmeli taşınmazlar hakkında ehliyetsizlik nedeniyle açılan dava sonucunda verilen Turgutlu 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 03.12.2004 tarih 2000/394 esas, 2004/836 sayılı davanın reddine dair kararın Dairece “ özellikle dava açıldığı tarih itibariyle davacının dava sebebi yönünden taraf ehliyetine haiz olmadığı” gerekçesiyle onanıp, karar düzeltme isteği de değerden reddedilerek 04.07.2005 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, anılan kararın HUMK.nun 237. maddesinde öngörüldüğü şekilde kesin hüküm oluşturmayacağı açıktır.
Öte yandan; tapu iptal ve tescil davasının kayıt malikleri aleyhinde açılması gerektiği gözetildiğinde eldeki davada taraf teşkilinde noksanlık bulunmadığı da tartışmasızdır.
Davacılar, miras bırakanın temlik tarihinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlar, mahkemece 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddeleri gözetilmek suretiyle Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’ndan elde edilen raporla miras bırakanın akit tarihi olan 05.11.1999 tarihinde fiil ehliyetine haiz olmadığı belirlenmek suretiyle ve ilk el Neriman’dan sonra yapılan temlikler de ehliyetsizlik kapsamına alınarak neticeye gidilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, dava dışı N.ilk el konumunda olup, kendisi ehliyetsiz olan kişinin tasarrufu sonucu taşınmazı elde ettiğinden TMK"nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı tartışmasız ise de, N.’ın çekişmeli taşınmazları temlik ettikleri kişiler ikinci el konumunda olup, tapu sicilin tutulması prensiplerinden olan sicilin aleniliği (güvenirliği) ilkesine dayanarak iyiniyetle iktisap etmeleri halinde aynı hükmün koruyuculuğundan istifade etmeleri olanaklıdır. Başka bir anlatımla; tapu sicillerinin tutulması kamu düzeni ile ilgili olup bazı prensiplere bağlıdır. Bunlardan ilki tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu ve sonuncusu ise sicilin geçerli bir hukuki nedene dayanması başka bir ifade ile illetten mücerret olmamasıdır. Gerçekten de, sicilin dayanağının geçerli bir hukuki sebebinin bulunmaması onu TMK nun 1025. maddesinde belirtilen yolsuz tescil durumuna düşürür. Birinci el konumundaki edinenin iyiniyetli olması neticeyi değiştirmez. Nevarki; sicil kaydından sicillerin aleniliği ve güvenirliliği prensiplerine dayanarak edinen iyiniyetli iktisap eden yani ikinci el konumunda bulunan kişinin iktisabının korunacağı TMK nun 1023. maddesi gereğidir.
Ancak, mahkemece bu konuda bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda; çekişme konusu taşınmazları ilk el olan dava dışı N.’dan sonra edinenlerin iyiniyetli olup olmadıkları konusunda soruşturma ve değerlendirme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeleri kapsar şekilde araştırma ve inceleme yapılması, davalıların iyiniyetli olup olmadıklarının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, bu yönden eksik soruşturmayla yetinilerek ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Kabule göre de, mahkemece yerinde keşif yapılarak dava konusu taşınmazların dava tarihi itibariyle değerleri belirlendiği halde, bu değerler dikkate alınmaksızın, dava dilekçesinde gösterilen miktar üzerinden karar harcına hükmedilmesi de isabetsizdir.
Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 20.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.