Esas No: 2011/3915
Karar No: 2011/8456
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2011/3915 Esas 2011/8456 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : FETHİYE 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/07/2010
NUMARASI : 2009/286-2010/625
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, ölünceye kadar bakım sözleşmesi yaptığını zannederek 6234 sayılı parselini davalıya devrettiğini, davalının hileli davranışlarla kendisine ve eşine bakacağı inancını uyandırdığını ileri sürerek tapu iptali-tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının hileyi öğrendiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.07.2011 Çarşamba günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat F. B. ile temyiz edilen vekili Avukat U. U. geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.Getirtilen kayıtlardan, çekişmeli 6234 parsel sayılı taşınmazın davacı S.adına kayıtlı iken, 08.01.2001 tarihli resmi akitle kardeşinin karısı olan davalı A. K.ya 2.5 milyar lira bedelle satış yoluyla devredildiği görülmektedir.
Diğer taraftan, davacı S.ile eşi Ş.nın davalı"yı 05.11.2002 tarihli mahkeme kararıyla evlat edindikleri de sabittir.
Davacı, davalı ile ölünceye kadar bakma akdi yaptığını zannettiğini, ancak aradan bir süre geçtikten sonra davalının tavır ve davranışlarında bariz bir değişim olduğunu, kendisine ve eşine kötü muamelelerde bulunduğunu, evden attığını, bunun üzerine 22/05/2009 tarihinde tapu kaydında yaptırdığı araştırma sonucunda taşınmazın davalıya satış yoluyla geçirildiğini öğrendiğini, işlemin hile ile batıl olduğunu ileri sürerek 03.06.2009 tarihinde eldeki davayı açmıştır.
Mahkemece, davacının taşınmazı davalıya devretmedeki amacının kendisine bakıp gözetmesi olduğu, evlat edinme işleminden kısa bir süre sonra davalının davacı taraftan uzaklaştığı, yaklaşık on yıldır evlat ve baba ilişkisi bulunmadığı, dolayısıyla davacıyı sözleşme yapmaya iten nedenin ortadan kalktığı, hileyi öğrenmiş olması gerektiği benimsenmiş; öğrenme tarihinden dava tarihine kadar bir yıldan çok fazla süre geçtiğinden bahisle davanın süreden reddine karar verilmiştir.
Bilindiği gibi, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Ayrıca, B.K."nun 31. maddesi hükmü uyarınca hile iddiası, hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla ileri sürülebilir. Kaldı ki, süre bakımından davacı tarafın beyanı esas olup, davanın süresinde açılmadığının ispatı karşı tarafa aittir. Somut olayda, davacı, kendisinin ve eşinin davalı tarafından çekişmeli taşınmazdaki evlerinden kovuldukları 22.05.2009 tarihine kadar taşınmazın davalıya ölünceye kadar bakma akdiyle devredildiği inancını sürdürdüğünü, ancak anılan olay üzerine tapuyu kontrol ettirdiğinde durumu öğrendiğini belirterek davayı süresinde açtığını vurgulamıştır.
Davalı ise, işlemin satış şeklinde yapıldığının davacı tarafından daha önce öğrenildiği konusunda somut bir delil ibraz edebilmiş değildir.
Öte yandan, mahkemece süre hesabına esas alınan ve davacı tanıkları tarafından ifade edilen “davalının davacı ve eşiyle çok uzun zamandan beri ilgilenmediği” yönündeki olgunun davacıya tapu kaydını kontrol etme sorumluluğu ve zorunluluğu yüklemeyeceği de kuşkusuzdur. Olsa olsa, davacıdan bu durum karşısında ölünceye kadar bakma görevinin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bir dava açması beklenebilirse de, böyle bir davanın açılmamış olması da, davacının devir işleminin satış şeklinde yapıldığını öğrendiği anlamına gelmez.
Hal böyle olunca, davanın süresinde açıldığı kabul edilerek işin esasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 825.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 20.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.